Suudi kralı takvimde başka gün kalmamış gibi, Atatürk’ün ölüm yıldönümünde, tam 10 Kasım’da Ankara’ya geldi.

Anıtkabir’e gitmedi.

Türkiye Cumhuriyeti’nin protokol tarihinde bir ilk yaşandı, dindar cumhurbaşkanımız’la asrın liderimiz, kralın ayağına, kralın kaldığı otele gittiler, Suudi kralına “Türkiye Cumhuriyeti Devlet Şeref Madalyası” takdim ettiler, sağına ve soluna oturup poz verdiler.



Suudi kralı 91 yaşındayken öldü.

Reyhanlı için, Ermenek için, Uludere için, Suruç için yas ilan etmeyen Akp hükümeti derhal “milli yas” ilan etti.

Tüm yurtta ve dış temsilciliklerimizde Türk Bayrağı yarıya indirildi.

Asrın liderimiz Afrika’da seyahatteydi, apar topar yarıda kesti, koştura koştura Riyad’a gitti, Suudi kralının cenaze törenine katıldı.



- Asrın liderimiz Arapları o kadar çok seviyordu ki, Arapların uzvu olduğumuzu söylüyordu, “Türk Arapsız yaşayamaz, kim ki yaşar der, delidir, Arabın Türk hem sağ gözüdür, hem sağ elidir” diyordu.

- Miting kürsüsüne Arap kıyafeti giyerek çıktığı bile oldu.

- Arapların bizi sırtımızdan hançerlediğine kesinlikle inanmıyordu, “özellikle 1940’lı yıllardan itibaren ‘Araplar bizi arkadan vurdu’ derler, Araplarla bağlarımızı koparmak için, Ortadoğu’yu bataklık gibi göstermek için bunu söylerler” diyordu.

- Okullardaki ders kitaplarına Araplarla alakalı “yalanlar” monte edildiğini söylüyordu, “geçmişte ders kitaplarımızda kasıtlı ve yanlış şekilde yeraldığı için, nesiller boyunca zihinlere kazındı, artık Araplar bizi arkadan vurdu yalanını bir kenara bırakmanın zamanı gelmiştir, Arapları itham edemeyiz” diyordu.

- Halk arasında siyah renge arap dendiği halde, Arap milletlerine hakaret etmek için köpekleri Arap diye çağırdığımızı öne sürüyordu, “köpekleri bile Arap Arap diye çağıran bir anlayış yaşadık bu ülkede, yakıştırma buydu, çirkin sloganlardı, sokaktaki köpekleri Arap Arap diye çağıran zihniyetin arkasında cehape var” diyordu.

- Memleketin her tarafını saran Arapça tabelaların Türkçe olmasını isteyen muhalefet partilerine “ahlaksızlar, terbiyesizler, cahiller” diyordu, asrın liderimize göre Arapça tabelaya karşı çıkmak bile “ahlaksızlık”tı.

- “Hiç kimse kusura bakmasın, kim ne derse desin, Araplar bizim kardeşimizdir, biz de onların kardeşiyiz” diyordu.

- Memleketin malının mülkünün Araplara satılmasına karşı çıkanları “ırkçılık”la suçluyordu, “ne zaman bir Arap işadamı gelse, hemen yeşil sermaye diye manşet atıyorlar, Arap sermayesi diye manşet atıyorlar, ırkçı ve ayrımcı bir dili sahneye koyuyorlar” diyordu.

- Ayrılmaz bir bütün olduğumuzu, geleceğimizin bile Araplara bağlı olduğunu söylüyordu, “Türklerle Araplar bir elin parmakları gibidir, etle tırnak gibidir, mazimiz bir, biliniz ki istikbalimiz de bir” diyordu.

- TRT’ye Arapça kanalı açtırıyor, “medeniyetimiz ortak, kültürümüz ortak, zihnimiz ortak, gönlümüz ortak” diyordu, “İstanbul’un kaderi Mekke’nin Medine’nin kaderidir” diyordu.

- “Araplarla aramıza sınırlar çizilmiş olabilir, aramıza görünmez duvarlar çekilmiş olabilir, hepsini aşacak iradeye sahibiz” diyordu.

- Araplar bile Araplar’dan bu kadar övgüyle söz etmiyordu yani!

- “Bu ülkede köpeklerine Arap adı takanlar oldu, sokaklardaki köpekleri Arap Arap diye çağıranlar oldu, köpeğe niye Arap diyor, hep Araplarla bağlarımızı koparmak için böyle diyor, Ortadoğu’yu bataklıkmış gibi göstermek için köpeğe Arap adını takıyor” diyordu.

- Arap atasözlerini çok seviyordu, “Arapların çok güzel bir atasözü var, men dakka dukka” filan diyordu, gerçi o sözler Farsça’dır ama, olsun, Arapça zannettiği için kullanmayı çok seviyordu.

- Türkiye Cumhuriyeti’nin genelkurmay başkanını, elinden tutup Arabistan’a götürüyor, kamuflaj kıyafetiyle dolaşan sünnet çocukları gibi, kamuflaj kıyafetiyle Suudi kralı’nın yanına oturtuyorlardı, vahabi zabıtası gibi poz verdirtiyorlardı, Suudilerle ortak askeri tatbikat yapacağımızı açıklıyor, bunu “müjde” olarak sunuyorlardı, NATO üyesi olmayan Suudi Arabistan’ın savaş uçaklarını Suriye’yi rahat rahat vursunlar diye İncirlik üssü’ne kabul ediyorlardı.

- Suudi kralı, Osmanlı’nın Kabe’yi korumak için tee 1781’de inşa ettiği, ecdadımızın mirası, Türk garnizonu Ecyad kalesini dozerlerle yıktı, Türk düşmanı İngiliz casusu Lawrence’ın Cidde’de oturduğu evi restore etti, kapısına “bu ev Türklere karşı bağımsızlık savaşı vermemize yardımcı olan Lawrence’ın karargahıdır” diye plaket astı, Ecyad kalesinin yerine zemzem kulelerini dikti, devremülk olarak sattı, en yağlı müşterisi bizim bademler oldu, Türkiye’ye 300 daire ayrılmıştı, daha ilk talepte 1700 daire kapış kapış gitti.

- Birleşik Arap Emirlikleri’ne banka verdiler, kule diksin diye İstanbul’un göbeğindeki belediye garajını tahsis ettiler, alışveriş merkezi diktirdiler, kimseye içki ruhsatı vermezlerken, Arap şeyhimiz öyle istiyor diye, içkili bölge icat ettiler, Arap şeyhimizin alışveriş merkezini içkili bölge kapsamına aldılar.

- Kuveyt’e banka verdiler.

- Lübnan’a Türk Telekom’u verdiler.

- Katar’a tank fabrikamızı verdiler.

- Asrın liderimiz malımızı mülkümüzü Araplara vermemizin ne kadar doğru olduğunu savunuyordu, “Araplar ne zaman yatırım yapmaya gelse, gizli bir el devreye giriyor, Araplar bizi arkadan vurdu manşetleri atılıyor, Araplara karşı ırkçılık yapılıyor” diyordu.



Suriye’ye girdik.

Bismillah, en önce Araplar sırtımızdan hançerledi!



Arap Birliği resmi olarak kınadı.

“Türkiye’nin yaptığı işgaldir” dedi.

“Arap devletine saldırdılar” dedi.

“Arap Birliği, egemenliği ve toprakları Türkiye tarafından işgal edilen Suriye’nin yanındadır” dedi.



Asrın liderimiz pek öfkelendi tabii, Araplara açtı ağzını yumdu gözünü... “Suudi Arabistan sen önce aynaya bak, Yemen’i bu hale kim getirdi, Yemen’i yerle yeksan ettin, sen önce bunun hesabını ver, bize laf edemezsin, hele Mısır, sen hiç konuşma, demokrasi katilisin” dedi.



Her şerde hayır vardır misali...

Asrın liderimizin bu vesileyle bazı gerçekleri görmesine sevindim.



Sadece küçük bi pürüz var...

Güya Şam’a namaz kılmaya gidecektik.

Bundan böyle Mekke’ye hacı olmaya bile gidemeyebiliriz!