Tarih, ekonomik, politik ve kültürel alanda yaptığı reformlarla ülkelerinin kalkınmasına büyük katkılar sağlamış devlet adamlarına tanıklık ettiği gibi; kan kusturan, milyonlarca kişinin ölümüne sebep olan zorbaları da gördü.  Odysseus’dan Sezar’a, İskender’den  Cengiz Han’a, Napolyon’dan Churchill’e,  Mussolini’den Hitler’e, öte yandan Alparslan’dan, Fatih’ten Mustafa Kemal Atatürk’e kadar uzanan, tarihin akışına yön vermiş isimler onlar. Yapılan araştırmalar, kişilik ile liderlik arasında anlamlı bir ilişkinin var olduğunu söylüyor. Liderin itaat duygusu oluşturmasında, en kritik özelliği, dürüstlüğü ve saygınlığıdır. İş azmi, yönetme arzusu, kendine güven, zihinsel yetenek ve çaba, bilgiyi ve bileni dikkate alma, hedefleri açısından önemli.

LİDERLİK VE BİREY İNŞASI


Köleliğin kaldırılmasında büyük rol oynamış, 5100 davanın avukatı, insan hakları savunucusu Abraham Lincoln de yukarıda bahsi geçen isimlerden biri.
Lincoln başarılı bir devlet adamı; kendisini bireysel çabalarla yetiştirmiş. Küçük yaşlardan itibaren yaşadıkları, edindiği tecrübe, bir çocuğun hayatında olması gereken eğitimin ana hatlarını oluşturmasına zemin hazırlamış.  Lincoln, oğlunun (Robert Todd) öğretmenine yazdığı o meşhur mektubunda, evladını hayata hazırlayan öğretmenden talep ettiği hususları, veciz bir şekilde bakın nasıl dile getirmiş:

LİNCOLN’ÜN MEKTUBU


“Öğrenmesi gerekli biliyorum; tüm insanların dürüst ve adil olmadığını, fakat şunu da öğret ona: Her alçağa karşı bir kahraman, her bencil politikacıya karşı kendini adamış bir lider vardır. Her düşmana karşı bir dost olduğunu da öğret ona.
Zaman alacak biliyorum, fakat eğer öğretebilirsen, kazanılan bir doların, bulunan beş dolardan daha değerli olduğunu öğret.
Kaybetmeyi öğrenmesini öğret ona ve kazanmaktan neşe duymayı.
Eğer yapabilirsen, sessiz kahkahaların gizemini öğret ona. Bırak erken öğrensin, zorbaların görünüşte galip olduklarını... Kıskançlıktan uzaklara yönelt onu.
Eğer yapabilirsen; ona kitapların mucizelerini öğret.
Fakat ona; gökyüzündeki kuşların, güneşin yüzü önündeki arıların ve yemyeşil yamaçtaki çiçeklerin ebedi gizemini düşünebileceği zamanlar da tanı.
Okulda hata yapmanın, hile yapmaktan çok daha onurlu olduğunu öğret ona.
Ona kendi fikirlerine inanmasını öğret, herkes ona yanlış olduğunu söylediğinde dahi...
Nazik insanlara karşı nazik, sert insanlara karşı sert olmasını öğret ona.
Herkes birbirine takılmış bir yönde giderken, kitleleri izlemeyecek gücü vermeye çalış oğluma.
Tüm insanları dinlemesini ve sadece iyi olanları almasını da öğret.
Eğer yapabilirsen üzüldüğünde bile nasıl gülümseyebileceğini öğret ona. Gözyaşlarında hiçbir utanç olmadığını öğret.
Herkesin sadece kendi iyiliği için çalıştığına inananlara dudak bükmesini öğret ona ve aşırı ilgiye dikkat etmesini.
Ona, kuvvetini ve beynini en yüksek fiyata satmasını, fakat hiçbir zaman kalbine ve ruhuna fiyat etiketi koymamasını öğret.
Uluyan bir insan kalabalığına kulaklarını tıkamasını öğret.
Ona nazik davran ama onu kucaklama. Çünkü ancak ateş çeliği saflaştırır.
Bırak sabırsız olacak kadar cesaretine sahip olsun, bırak cesur olacak kadar sabrı olsun.
Ona her zaman kendisine karşı derin bir inanç taşımasını öğret. Böylece insanlığa karşı da derin bir inanç taşıyacaktır.
Bu, büyük bir taleptir, ne kadarını yapabilirsen bir bakalım...
O ne kadar iyi, küçük bir insan, oğlum...”

ÖĞRETMENLERİN EĞİTİMİ


Bu mektup doğrultusunda söylemek istediğim şu ki; Türkiye’nin eğitim sistemi tartışılırken, lisans öncesi eğitim veren öğretmenlerin, eğitebilme, öğretebilme kapasitelerinin artırılması gerektiğidir. Bu kapasite, ancak, öğretmenlerin yaşam standartlarının iyileştirilmesi, çalışma ortamlarının geliştirilmesi, istekleri doğrultasında imkânlar sunulması ile artırılabilir. Daha da önemlisi; öğretmenlerin, öğretmenlik eğitimi aldıkları üniversitelerde bizzat hocaları tarafından bahsi geçen konularda eğitilmeleri gerekmektedir. Bu eğitim için de yine ön koşul üniversite hocalarına, üniversitede olduklarını hatırlatacak şartların sunulmasıdır.

FELSEFİ DERİNLİK


Bu şartlar kesinlikle üniversitenin asli unsurları olan öğretim üyelerinin ve öğrencilerinin kısıtlanması, onları etkileyen değişikliklerin onlara sorulmadan yapılması değildir. Bilakis yeni buluşlar, yeni sistemler, yeni kuramlar, yeni kavramlar oluşturacak ve geliştirecek beyinler, konulara vakıf olmayanların dayatmalarıyla değil, bilgi birikimleri ve tecrübeleri doğrultusunda özgürce yetiştiren hocalar vasıtasıyla ortaya çıkacaktır. Ezcümle, eğitim, insanın kendisine ait olan bütün akli ve duygusal potansiyellerinin açığa çıkarılması ve böylece öğrencinin kendisini ve insanı tanımasına hizmet eden bir eğitim olmalıdır ki, bugün şikâyet ettiğimiz hususlar bertaraf edilebilsin.

plusbanner2x