ANALİZ

Acısı neremizden çıkıyor?


Yandaş medya ekonomik krizden bile “yalakalık” ve “destansı başarı” öyküleri çıkarıyor.
Neymiş; akaryakıta zam yapılmış ama bu vatandaşa yansıtılmamış.
Zam miktarı ÖTV’den düşürülüyormuş böylece vatandaş akaryakıtın fiyatının arttığını fark etmiyormuş bile.
Halkını düşünen, halkı için çalışan bir başkan böyle olur değil mi?
Oysa burada iki skandal birden var.
Birincisi; zamlar ÖTV düşürülerek halka yansıtılmıyorsa demek ki ÖTV zaten haksız yere alınıyormuş. Bugüne kadar neden halka böyle bir yük bindirildi.
İkincisi: Akaryakıt üzerinden alınan vergiler başka hizmetlerin finansmanı için kullanılıyordu. Şimdi bundan vazgeçildiğine göre hangi hizmetler bu nedenle durduruldu. O verginin alınmaması akaryakıtla hiç ilgisi olmayan yurttaşlara atılmış bir kazıktır.
Benzer bir uygulamayı unda da yaptılar.
Un fiyatları (50 kiloluk torba) 95 liradan 175 liraya çıkmış.
Bu da kaçınılmaz olarak ekmeğe zam anlamına geliyor.
Çare olarak un ihracatını durdurmuş hükümetimiz.
Bu da tam 1 milyar dolarlık bir ihracat kaybı anlamına geliyor.
Una zam böylelikle önlenirken 1 milyar dolarlık ihracat kaybının toplumun neresinden çıkarılacağını henüz bilmiyoruz.
İktidar ve yalakaları günü kurtararak ekonomik krizi aşacaklarını umuyorlar.
Londra’da tefecilerin kapısını aşındıran damat bey ise belki bir mucize bekliyor.
Bu mucize umarım ve dilerim halkın çok büyük bedel ödemesine yol açmasın.

CANIMI SIKAN ŞEYLER

Yargıtay Başkanı’na söylemiştim


Yargıtay Başkanı İsmail Rüştü Cirit yeni adli yılın açılışında yaptığı konuşmada sözü Amerikalı papaza getirmiş ve Türkiye’de yargının bağımsız olduğunun bilinmesini istemişti.
Yandaş medya bu konuşmayı “Yargıtay Başkanı’ndan Trump’a hukuk dersi” başlıklarıyla duyurmuştu.
Ben de Cirit’e “Bu kadar büyük konuşmayın, papazın 12 Ekim’de duruşması var, yukarıdan talimat gelirse serbest bırakılabilir, o zaman da yargının üstünlüğünden söz edebilecek misiniz?” diye sormuştum.
12 Ekim’i beklemeye bile gerek kalmadı.
Alman Başbakanı Merkel “Türkiye ısrarlı baskılarımız sonucu tutuklu vatandaşlarımızı verdi, kalanların da alınması için çaba harcıyoruz” deyiverdi.
Acaba Yargıtay Başkanı ne düşünüyordur?
Örneğin; Alman gazeteci Deniz Yücel bağımsız Türk yargısının kararı ve hukukun üstünlüğü ilkelerinin sonucu olarak mı serbest bırakıldı?
Ne olursunuz “kabile devletine döndük” deyince kızmayın.

OKURDAN MESAJ

Fırsatçı değilim canımı kurtarıyorum


Yandaş medya iktidarın beceriksizliğini gölgelemek için “Kur bahanesi ile fırsatçılık yapılıyor” kampanyası açtı.
Bir okurum ise şu mesajı yollamış;
Can Bey, otomotiv sektöründe yan sanayi ürünleri yapıyor ve pazarlıyorum. Geçen yıl ürettiğimiz ve halen satmakta olduğumuz ürünlerimizin ham madde teminini 31 Ağustos 2017 itibarıyla 3.4 TL’den dolar alarak sağladık. Bugün ise yine aynı tarihi esas alırsak dolar 6.4 TL oldu.
Piyasaya aynı fiyatla mal vermem halinde yeni üretimi yapmam olanaksız. Gelin de işin içinden çıkın bakalım.

BAŞIMDAN GEÇENLER

Hayvanseverlerden akıl istiyorum


Çocukluğumdan bu yana evde hep beslediğimiz bir hayvan oldu.
Kedi, köpek, kanarya, balık, tavuk, horoz çeşitli dönemlerde evimizin fertleri oldular.
Şimdi oturduğumuz evimizde ilk kez hayvanımız yok.
Ama evin dışı inanılmaz.
Mahallemizin kedileri ve köpekleri var.
Bunlara yemek ve su veriyoruz.
Sayıları makul olduğu sürece elbette bir sorun yok.
Oysa şimdi durum farklı.
20’nin üzerinde köpek evlerimizin etrafını sarmış durumda.
İki köpek de hamile, bu da en az 10 köpek daha demek oluyor.
Yine bir şikayetimiz olmaz.
Ancak bu köpekler giderek saldırganlaşıyor, yollardan kimseler geçemez oldu, hele çocukların hiçbiri sokağa çıkamıyor.
20’nin üzerinde köpek çoğu kez kendi aralarında bazen de çevreden geçen başka köpeklerle dalaşıyor.
Gece uyumak neredeyse olanaksız hale geldi.
Üsküdar Belediyesi’ne onlarca kez ricada bulunduk. Telefona çıkan görevliler müthiş kibarlar ama sorunu çözmüyorlar.
Hatta mahalleli belediyenin başka yerlerden topladığı köpekleri buraya bıraktığına da inanıyor çünkü sayı inanılmaz arttı.
Bu durumda ne yapmak gerek? Köpek dalaşmasını, gece uyutmayan havlamaları bir kenara bırakıyorum ama çocuklar sokağa çıkamıyor, yaşlılar yürüyemiyor. Bu hayvanlara bir zarar da vermeden sorunu nasıl çözebiliriz, hayvanseverlere bunu sormak ve akıl almak istiyorum.

CANIMI SIKAN ŞEYLER

Ege’nin incirini kurutuyorlar


Geçen hafta sonu Aydın’ın Atça kasabasındaydım biliyorsunuz.
Arıcılığından tanıdığım sevgili dostum Mustafa Sarıoğlu’nun kızı Şükran’ın nikahına katılıp şahitlik yaptım.
Hayli ilginç olan “sokak düğününü” bir yazımda anlatırım.
İki günlük gezimde bölge ile ilgili bazı sıkıntıları da dinledim.
Ama en ilgimi çekenlerden biri Ege’nin dünyaca ünlü incirinin giderek kurumasıydı.
Bütün dünyaya kuru incir satan Aydın bu konuda kan ağlıyor.
Aydın bir tarım bölgesi olmakla birlikte jeotermal zenginliği de olan bir yer. Son yıllarda enerji için termal sular da kullanılıyor.
Ancak hepsi AKP’li bu şirketler denetimsizlikten yararlanarak yer altına tekrar pompalamak zorunda oldukları kullanılmış suları, içlerine eklenen kimyasallarla birlikte derelere salıyormuş. Bu da toprağa yayılıyor ve başta incir olmak üzere tüm ürünlere zarar veriyormuş.
Bazı derelerin HES projelerine ayrılması ile oluşan küçük suni göller nedeniyle bölgenin ısı/nem dengesi bozulmuş. Bu da doğrudan inciri etkiliyormuş.
Gözünüzün önüne gelmesi için söyleyeyim.
Aydın’dan bir kilo incir aldınız. Gün içinde İstanbul’a gelene kadar incirler pörsüyor ve içindeki balı akıtıyormuş.
Bir gün hiçbir ürün yetiştiremediğimizde anlayacağız belki ne yaptığımızı ama iş işten geçmiş olacak.

plusbanner2x