ANALİZ

Cumhuriyet’in 95’inci mi yoksa 16’ncı yılını mı kutluyorlar?


Cumhuriyetimizin 100’üncü yılını kutlamamıza sadece 5 yıl kaldı.
Ülkenin her yanında bir heyecan dalgası esiyor.
Bugün öyle sanıyorum ki yurdun dört bucağından büyük bir coşku dalgasının estiği haberlerini alacağız.
İktidarımız da sanki Cumhuriyet’in kurulmasından dolayı çok mutlu olduğunu ilan ediyor.
Resmi açıklamalar bu yönde.
Oysa gerçek bu değil.
İktidar karşı devrim yolunda çok ciddi mesafeler almış olmasına rağmen henüz Cumhuriyet’in tüm değerlerini ortadan kaldıramadı.
Bu yüzden Cumhuriyet’e bağlılık söylemi de ancak “kerhen” olabiliyor.
Örneğin İstanbul caddelerini sözde “Cumhuriyet’e bağlılık” afişleriyle donattı İstanbul Büyükşehir Belediyesi.
Atatürksüz bir kutlama yapıyor İstanbul’un başındakiler.
Emperyalist güçlerin ısrarla ve yıllarca dayattıkları “Sakın Ankara’yı başkent yapmayın, İstanbul hep başkent kalmalı” sözlerine uyar gibi bu yıl Cumhuriyet Bayramı’nı İstanbul’da kutlayacaklar.
Cumhuriyet’in ilanından sonra yaratılan neredeyse tüm ekonomik değerleri ve eserleri sata sata bitiremeyen iktidar sadece bir terminalini açtıkları havaalanını “Cumhuriyet’in zafer anıtı” gibi sunmaya çalışıyorlar.
Çünkü bugünkü iktidar zihniyeti kendilerinden önceki 79 yılı yok sayıyor.
Sanki bu 79 yılda ülkeyi hiçbir hizmet yapılmamış, yolumuz, binalarımız, limanlarımız, havaalanlarımız yokmuş gibi anlatıyorlar.
Sanki her şey son 16 yılda yapılmış ondan öncesi adeta mağara devri gibi geçmiş.
Ne acıdır ki bu yalana inanan yığınla insan var ve bu yığınlar bu iktidarı ayakta tutmaya yetiyor şimdilik.
Bugün Cumhuriyetimizin 95’inci zafer yılını kutluyoruz.
79 yıl yok sayanlara, Cumhuriyet ve devrimlerin yok edilmesine çalışanlara, Türkiye’yi 1500 yıl öncesine çekebileceklerini sananlara, demokrasi, hukuk ve insan haklarını askıya alarak herkesi tek adam sultasına mahkum etmeye uğraşanlara rağmen, akıl ve bilimden yana olan, ülkesini, bayrağını, milletini seven, yüreği heyecanla atan insanlar sayesinde bu Cumhuriyet yıkılmayacak ve daha nice 95 yılları görecektir.
Buna inancım tam ve sarsılmazdır.
Kimsenin korkusu, endişesi olmasın.

KAFAMI BOZAN ŞEYLER

Jandarma paşası işçi döveceğine askerlerini soğukta donmaktan kurtarmalıydı


Paşasının adını bile bilmiyorum.
Açıkçası merak da etmiyorum.
Ama ne zamandır jandarmanın sırf iktidara yalakalık olsun diye bugün bir terminali açılacak olan yeni havaalanında işçileri gaza suya boğmasından duyduğum rahatsızlığı anlatıyorum televizyon ekranından.
Türkiye için gerçekten “güvenlik önceliği” olan bir havaalanında güvenliği sağlamak başka hakkını arayan işçiyi dayaktan geçirmek, inşaat alanını bir askeri üs haline getirmek ve çalışanların üzerine namlu doğrultmak başka.
İktidarın gözüne girmek için bunları yapanlara (ister jandarma paşası olsun ister başka asker, polis, hakim, bürokrat, memur kim varsa hepsine) hep “yarın öbür gün emekli olduğunuzda çocuğunuza torununuza ne anlatacaksınız, halkın yüzüne nasıl bakacaksınız” diye soruyorum.
Örneğin o jandarma paşası acaba Tunceli ‘de soğuktan donarak şehit olan askerlerimizin hesabını verebilecek mi?
Haysiyetli davranıp “Bana emanet edilen bir çocuğumu koruyamadım, onun donarak ölmesini önleyemedim” diyerek istifa edecek mi?
İçimden Cumhuriyet’in 95’inci yılında bize bu acıyı ve utancı yaşatan herkese lanet okumak geliyor.

KOMİK

Yandaşın derdi; CHP Andımız’a neden şiddetli tepki göstermiyor?


Yandaş kesime CHP’nin Danıştay’ın Andımız’la ilgili verdiği karar nedeniyle çok ateşli sözler söylememesine pek içerlemiş.
CHP niye Andımız’a sahip çıkmıyor?” diye soruyorlar.
Bazıları daha da sert ifadelerle “Haydi CHP niye konuşmuyorsun, yoksa Andımız senin için önemli değil mi?” diye daha da tahrik edici hatta aşağılayıcı ifadeler kullanıyor.
İşin gerçeği şu; AKP Andımız kararına şiddetle karşı çıkarak “Kürt oylarını kazanmayı” amaçlıyor.
CHP’nin Andımız’a sert biçimde sahip çıkması gerekir ki AKP Kürt operasyonunu daha rahat ve dikkat çekmeden yapabilsin.
Oysa CHP fazla ses çıkarmadığı için AKP’nin “Türklükle” ilgili çıkışları kendi tabanında da tepki yaratıyor.
Pek çok AKP’li “Tamam Andımız’la kimseyi ötekileştiriyor duruma düşülmesin ama parti yönetiminin Türk olmaya alerjisi varmış gibi davranması da hoş değil” demeye başladı.
Bu da yandaş kesimi haliyle telaşlandırıyor.
CHP Andımız konusunda çok fazla şahinlik yapmıyorsa, demek ki doğru yapıyor.

DİKKATİMİ ÇEKEN ŞEYLER

Hadimul Haremeyn Şerifeyn


Cumhurbaşkanı Erdoğan Kaşıkçı olayını Meclis kürsüsünden anlatırken Suudi Arabistan Kralı için çok dikkatli ve çok saygılı bir üslup kullanmaya özen göstermişti biliyorsunuz.
Örneğin “Kral hazretleri” demişti.
Oysa bir kraldan gıyabında bir konuşmada “hazretleri” tanımı kullanılmaz.
Belki yüz yüze konuşmada saygı amacıyla kullanabilir ama dünyanın hiçbir siyasi lideri kendi halkına konuşurken bu kelimeyi söylemez.
Erdoğan bununla yetinmedi.
Suudi Kralı Selman’ı “Hadimul haremeyn şerifeyn” olarak da tanıttı.
Peki ne demek bu Hadimul haremeyn şerifeyn?
Tercümesi “Mekke ve Medine’nin hizmetkârı” anlamına geliyor.
Tarihi kaynaklarda çok net bilgi yok.
Rivayetler var.
Tanımı ilk kullanan kişinin Selahattin Eyyübi olduğu söyleniyor.
Yavuz Sultan Selim’le ilgili bir rivayet var.
Yavuz, Mısır seferinde Kutsal Emanetler’i alırken kendisine “Hakimül haremeyn şerifeyn” yani “Mekke ve Medine’nin sahibi” denilince gözleri yaşarmış ve “Ben sahibi olamam, ancak hizmetkârı olurum” demiş.
Bu tarihten sonra Halifelik de Osmanlı’ya geçince padişahlar için bu tanım kullanılmaya başlanmış.
Günümüzde ise Suudi kralları kendilerine bu sıfatı layık görüyormuş.
Bunca bilgiyi niye verdim?
Erdoğan Suudi kralından söz ederken bu sıfatı niye kullandı acaba?
Bu kadar saygılı üslup söz konusu olunca “pazarlık” konusu gerçekmiş gibi geliyor insana.
Üstelik bu konuşma ile hem kral hem de veliaht cinayetten sıyrılmış olunca!..