MERAK ETTİĞİM ŞEYLER

“Geliyoruz Kandil” demek teröriste “sen kaç oradan” demektir


Ekonomide ve iç politikada sürekli yalpalamaya başlayan AKP son günlerde gözleri tekrar dışarıya çevirmeye çalışıyor.
Sanıyorum “Nasıl olsa dış olaylar konusunda kitlemiz çok duyarlı değil, bir iki milliyetçi bir iki de militarist slogan attığımızda bize inanıyorlar” diye düşünüyorlar.
Son günlerde sınırımızın dışındaki PKK’ya yönelik operasyonlar gündemde tutuluyor.
Afrin destanı gibi şimdi de Irak topraklarında destan yazmak üzereyiz.
Ordumuz Irak topraklarında operasyonlar yapıyor, medyaya göre de adım adım ilerliyor.
Teröristlerin yönetici isimlerinin yaşadığı Kandil Dağı’nın da kuşatıldığı ileri sürülüyor.
Ama bunlar sadece gazete haberleri olmakla kalmıyor artık.
Devletin etkili ve yetkili kişileri de bu destan korosuna katıldılar.
Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ önceki gün “Kandil’e her an baskın yapılabileceğini ve dağın artık elimize geçirileceğini” açıkladı.
Seçim anketleriyle morali bozulan AKP katlarında bu haber ciddi bir moral etkisi yarattı elbette.
Ancak anlamadığım şey şu; Eğer ordumuz Kandil’e operasyon yapacaksa herhalde bunun açıklanmaması gerekir.
Çünkü böyle bir operasyonun açıklanması halinde Kandil’deki teröristlerin boş durmayacağı ya önlem alarak Türk ordusuna tuzaklar hazırlayacağı ya da kaçıp saklanacakları en aptal tarafından bile görülür öyle değil mi?
Peki, yıllardır aranan PKK liderlerine bu kadar yaklaştıysak ve her an bir operasyonla bunlar ele geçirilecekse bunu niye adeta davul zurna çalarak ilan ediyorlar ki?
Yıllar önce bir suikast timinin Suriye’ye sızdığı Abdullah Öcalan’ın Şam’da yaşadığı eve bombalı saldırı yapacağı öğrenilmişti.
Bu bilginin bir siyasi parti lideri tarafından Abdullah Öcalan’a haber verildiği, terör örgütü liderinin de son anda evden ayrıldığı ileri sürülmüştü.
Suikast timinin hazırladığı bomba patlamış ve Öcalan’ın kaldığı ev ağır hasar görmüştü ama ne çare ki Öcalan çoktan gitmişti.
O olay doğru muydu yoksa bir şehir efsanesi miydi, hâlâ bilmiyorum ama bu kez gerçek olduğu kesin çünkü açıklama bizzat hükümetin başındaki kişi tarafından yapıldı.
İnsan ister istemez merak ediyor; “Kandil’de artık terörist kalmadı mı, operasyon lafları ile millet yine oyalanmak mı isteniyor yoksa özellikle kaçsınlar ve kovalamaca devam etsin diye bu açıklamalar kasten mi yapılıyor?”

KOMİK

Her slogan her yerde geçerli olmuyor işte


Bilmiyorum sizin de dikkatinizi çekiyor mu? AKP’nin seçim hazırlıkları eskisi gibi değil.
Bir kere slogan bulmakta çok zorlanıyorlar.
Her seçimde dillere yapışan bir AKP şarkısı olurdu. Bu kez o da yok. Hatta pek çok alanda eski şarkıları kullanıyorlar.
Öyle ki Erdoğan için “Dombra’dan” sonra hâlâ parlak bir şarkı bulunamadı.
AKP’nin bu seçimdeki en çok görünen sloganı şu; “Vakit Türkiye Vakti”

basliksiz-33


Bu sloganı her ildeki adaylar kendileri için de kullanıyorlar.
Örneğin Barbaros Bulvarı’nda yazılarımı yazdığım ofisin hemen yanı başındaki duvara koca bir Süleyman Soylu posteri asmışlar. “Vakit İstanbul Vakti” yazıyor üzerinde.
Ankara’daki adaylar afişlerine mutlaka “Vakit Ankara Vakti” sloganını ekliyor. Balıkesir’deki Balıkesir, Van’daki Van yazıyor.
Ama işte her slogan her yerde kullanılamıyor. Örneğin Avukat Yusuf Beyazıt AKP’nin Tokat adayı.
Yazmış otobüsünün üzerine nal gibi “Vakit Tokat Vakti” diye yanına da koymuş Erdoğan’ın bir portresini.
Bu sloganı yazıp yanına bir fotoğraf eklerseniz bakınca sanki o kişi tokadı yiyecekmiş gibi olur. Baktım Twitter’da espriler yapılıyor “Tokat geliyor” diye.
Ordulular için de bu slogan tehlikeli.

basliksiz-1

Düşünsenize koca bir afiş “Vakit Ordu Vakti” yazıyor. İnsanın içi ürpermez mi?
Bir de Ağrı var.
Ağrılı AKP adayları  propaganda afişlerinin üzerine “Vakit Ağrı Vakti” yazdıklarında ne komik olur değil mi?
Uşak da tehlikeli bu anlamda. “Vakit Uşak Vakti” artık nereye çekersen oraya çek.
Aklıma gelen iller bunlar.
Ama ilçelerden gelen adaylar da kervana katılırsa o zaman çok neşeli sloganlar çıkacaktır. İsteyen ilçe isimlerine bakarak böyle bir liste yapabilir.

ÇOK GÜLDÜM

Minibüs kullanan iş insanlarına trafik polisi işkencesi


AKP Genel Başkanı Erdoğan “Uber müber yok kardeşim” dedi.
Erdoğan söyleyince polis ne yapacak?
Uber’in üzerine gidecek.
Gidiyor da.
Ne kadar Uber aracı varsa durduruluyor eğer içinde birileri varsa cezalar kesiliyor. Üstelik sadece Uber sürücüsüne değil, bunu bilerek araca binenler de cezadan nasiplerini alıyorlar.
Özellikle Anadolu kentlerindeki okurlar “Uber aracı olduğu nasıl anlaşılıyor üzerinde mi yazılı?” diye sorabilir.
Uber hizmeti veren araçların büyük çoğunluğu “lüks minibüs” olarak tanımlanan araçlar. Mercedes’in Vito’su örneğin en çok kullanılan Uber aracı.
Bunların içi lüks biçimde düzenlenmiş, masası, televizyonu hatta bilgisayarı var.
Ancak ne var ki İstanbul’lu bazı zengin iş insanları da makam aracı olarak bunları kullanıyor. Evinden işine işinden evine giderken bu araçları ofis gibi kullanıyor.
Polis ne bilsin içinde kim var, bu araçları da durduruyor tabii.
Polis soruyor da soruyor, o iş insanı aracın sahibi olduğunu kendisinin de önemli biri olduğunu anlatana kadar akla karayı seçiyor.
Eee bazen zenginliğin de sıkıntıları olmuyor değil. Her şey para değil tabii. Paranızla da rezil olabilirsiniz zaman zaman.

YENİ ÖĞRENDİM

Dip dalga farklı tsunami farklı


Hürriyet’te yazan Ertuğrul Özkök dünkü yazısında Aziz Yıldırım’ın seçimi kaybetmesini değerlendirirken “Ben dip dalga sanmıştım ama tsunamiymiş” diyor.
Anladığım kadarıyla tsunaminin dip dalgadan çok daha büyük ve etkili olduğunu düşünmüş bunu yazarken.
Kulağa ilk duyuşta doğru ve hoş gibi geliyor, bana da öyle geldi çünkü dip dalga tanımını aynı olayla ilgili ben de kullanmıştım. Ama Özkök’ün “tsunamiymiş” yazısını okuduktan sonra bir an “yanlış mı biliyorum, dip dalga çok farklı bir şey değil mi” dedim kendi kendime.
Açıp bakınca haksız olmadığımı gördüm.
Evet dip dalga “isyan” anlamına geliyor. Her ne kadar bildiğimiz denizdeki dalgadan geldiğini düşünsek de kelimenin aslı İngilizcede “deep”ten gelme, derin demek. Dip dalganın mecazi anlamı da isyan demek.
Bu durumda “dip dalga” tanımı “tsunami”den çok daha büyük, etkili ve anlamlı.
Tabii Özkök’ün “tsunami” tanımı da olayı anlatmak için güzel bir örnek.

CANIMI SIKAN ŞEYLER

Her düşen hemen saf mı değiştirir?


İnsan olmanın en temel özelliklerinden biri belki de “çok çabuk unutması” ve “öfkesine yenik düşmesi.”
Dostluklar her şey iyiyken çok güzel gidiyor da işler değişirse ve tercihler farklı alanlara kayarsa insanın içindeki bu duygu hemen uyanıyor.
Son örneklerinden biri Erdoğan’ın son dönemde milletvekili yaptığı Orhan Miroğlu.
Kürt kökenli Miroğlu AKP milletvekili olmadan önce Kürt sorunu için ekranlarda çetin bir mücadele verir PKK’ya ve liderine laf söyletmezdi. HDP’yi sanki kutsalı gibi savunurdu.
Sonra Erdoğan bu kişiyi milletvekili yaptı. O Miroğlu gitti yerine PKK düşmanı, HDP’yi yerden yere vuran, çözümü de sadece Erdoğan’ın gözlerinden gören ve savunan bir adam çıktı ortaya.
Bu seçimler için Erdoğan Miroğlu’nu aday yapmadı.
Miroğlu yine kabuk değiştirdi. Çok eleştirdiği HDP lideri Demirtaş için “Selahattin Demirtaş o cezaevinde olmayı hak etmiyor” diye yazdı.
Miroğlu bununla yetinmedi ve HDP’ye selam çakarak  “Türkiye’nin huzur ve selameti için HDP barajı aşmalıdır. Yoksa dağ, gençler için haklı bir seçenek olur” ifadesini Twitter üzerinden paylaştı.
İnsanlar hayatlarının her döneminde ve her koşulda aynı ilkeleri savunabildikleri oranda adamdır bana göre.

sozcu-banner-1