ANALİZ

ÖYLE YAS'LA MİTİNG'LE OLMAZ YAPTIRIMDA BULUNMAK GEREK


İsrail tüm dünyanın gözünün içine bakarak korkunç bir katliam yaptı Gazze’de.
Dünyadan sadece tepki var.
Lafa bakarsanız “Müslüman dünyası” ayakta.
Bazı Avrupa ülkeleri kınıyor.
Herkes üzüntü belirtiyor.
Oysa bu olayda herkes suçlu.
Amerika’nın Kudüs’te büyükelçilik açma kararı vermesinden sonra Birleşmiş Milletler toplanmadı mı?
Amerika’nın açıktan rüşvet verdiği birkaç okyanus ülkesinden başka herkes bu kararı kınamadı mı?
Genel Kurul kararı ile Amerika’ya “Kudüs’te elçilik açamazsın” denmedi mi?
Amerika buna rağmen bütün dünya ülkelerini karşısına almadı mı?
Amerika’nın tokat yediği Birleşmiş Milletler toplantısı aralarında Türkiye’nin de olduğu ülkelerin talebiyle yapılmıştı.
AKP Genel Başkanı Erdoğan Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nda alınan kararı “tarihi bir zafer” olarak nitelemişti.
Bütün dünyaya parmak ısırttığımız, Müslüman dünyanın gücünü gösterdiğimiz ileri sürülmüştü.
Bundan sonra Filistin halkının yanında çok büyük bir güç olacağı sözleri verilmiş “Asla yalnız değilsiniz, size uzanan eller bize uzanmış sayılır, biz onları kırarız” denmişti.
Kimbilir belki de Gazze’deki Filistin halkı bu sözlere inanarak dün İsrail’e karşı büyük bir gösteri düzenlediler.
İsrail askeri ateş açtı, 59 Filistinliyi öldürdü, yüzlercesini yaraladı. Filistinliler dünyadan yardım gelecek diye boşuna bekledi.
Dünya sadece seyrediyor da Türkiye ne yapıyor?
Üç günlük yas ilan ediyor.
Çok şiddetli biçimde kınıyor.
Devletin yetkilileri İsrail’e ağızlarına ne geliyorsa çekinmeden söylüyor.
Önümüzdeki cuma günü Yenikapı’da büyük bir miting yapılmasına karar veriliyor.
Peki, bunlardan hangisi İsrail’in umurunda olur.
Kınanması mı, yediği hakaretler mi, belki de milyonların katılacağı bir miting mi?
Siz de “Hiçbiri” diyorsunuz değil mi?
Artık İsrail’in bu zulmüne karşı yas, miting, kınama, hakaret dönemi geride kalmalı.
Türkiye gerçekten bölgede güçlü bir ülkeyse artık bunu bir yaptırıma dönüştürmeli.
Örneğin hem Amerika’ya hem de İsrail’e karşı güçlü bir siyasi ve ekonomik hamle başlatılmalı.
İsrail ve Amerika’nın büyükelçileri gönderilmeli.
İncirlik Üssü kapatılmalı, İsrail’le ikili askeri anlaşmalar kesinlikle sonlandırılmalı.
İsrail’le yapılan her türlü ticaret durdurulmalı.
Bu ülkeye dünyanın her tarafından mal taşıyan Türk gemileri bu hizmetlerine son vermeli.
İsrail’den alınan cesaret madalyası iade edilmeli.
Bunları yapabilirsek büyük ülke, süper güç olduğumuzu hepimiz gururla söyleyebiliriz.
Gerisi sadece laftır, bu milleti uyutmak ve etkilemek için kullanılan yeni algı yöntemleridir.

BUNU YAZMAK GEREK

GEÇMİŞ GELECEĞİN AYNASIDIR


Ne güzel sözdür değil mi?
“Ayinesi iştir kişinin, lafa bakılmaz.”
Ziya Paşa’nın bu sözü “bir insan hakkında herhangi bir yargıda bulunmak için söylediği sözlere değil yaptığı işlere bakmak gerekir” anlamında kullanılır.
İsrail’in Filistin’e uyguladığı insanlık dışı “soykırımı andıran” korkunç saldırısından sonra iktidarın esip gürlemesi, yine eskisi gibi fos çıkacaktır.
Çünkü “Ayinesi iştir kişinin lafa bakılmaz” sözü buraya cuk oturuyor.
Hesapta bugünkü iktidar ve bu iktidarın en tepesi İsrail’a en ağır sözleri söylüyor.
Peki ya eylem?
O yok işte.
Geçmişten bugüne yok.
Davos’taki “One Minıts” ile başlayan “sert söylemler” o günden beri aralıksız sürüyor gibi görünüyor ama icraatta her şey tam tersi.
Örneğin Erdoğan 31 Mayıs 2010 gecesi yaşanan ve 9 vatandaşımızın canına mal olan Mavi Marmara olayından sonra Gazze’ye gidecekti değil mi?
Önce güvenlik nedeniyle ertelendi.
Sonra 2013’te Erdoğan’ın aklına tekrar Gazze’ye gitmek geldi. Çünkü o sırada da yine çatışmalar yaşanıyordu.
23 Mart 2013’te “Nisanda Gazze’ye gideceğim” dedi. Gitmedi.
14 Nisan 2013’te “Tarih kesinleşti mayıs sonu gibi Gazze’ye gideceğim” dedi.
Ancak ne yazık ki 21 Nisan 2013’te ABD Dışişleri Bakanı John Kerry “Erdoğan’a ‘Gazze’ye gitme’   dedim” açıklaması yaptı.
Erdoğan bekledi bekledi 14 Mayıs 2013’te “Kerry’nin demeci hiç şık değil, haziranda Gazze’ye gideceğim” dedi yine.
Aradan dört gün geçti 18 Mayıs 2013’te bir daha “Haziranda Gazze’deyim” dedi ama hâlâ gitmedi.
Şimdi muhtemelen Gazze ziyareti için yeni bir dönem başlayacak ve kısa aralıklarla “Gazze’ye gideceğim” açıklamaları duyacağız. Tabii yine gitmeyecek.
Öyle ya “Ayinesi iştir kişinin lafa bakılmaz.”

MERAK ETTİĞİM ŞEYLER

AF KAVGASI GERÇEK Mİ YOKSA DANIŞIKLI MI?


Önce MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli çıktı “Af çıkarmak gerek” dedi.
Çok çeşitli şiddet suçlarından mahkum bazı eski ülkücü isimleri de sayarak “kader mahkumları” tanımını kullandı. İstediği affa teröristlerin, FETÖ’cülerin ve küçük çocuklara yönelik cinsel suç işleyenlerin asla girmemesi gerektiğini de ekledi.
Başbakan “Şu anda affı düşünmüyoruz” dedi.
Erdoğan Londra’ya giderken “Af gündemimizde yok” açıklaması yaptı.
Bu açıklamalar “ne oluyor, ortaklar birbirine mi düşüyor?” sorusuna neden oldu.
Konunun bu aşamada dondurulacağı sanılırken  MHP Genel Başkan Yardımcısı Fethi Yıldız, “SP’nin adayı anadilde eğitim istemekte, CHP’nin adayı Edirne Cezaevi’nde yatan Demirtaş’ı ziyaret ederek serbest bırakılmasını istemekte” diye başlayıp devam etti; “Demirtaş’a özgürlük yarışında İP kurucuları da diğerlerinden geri kalmamaktadır. Özgürlük kampanyaları düzenledikleri bu kişinin PKK terör örgütünün hizmetkarı olduğunu, beyan ve tahrikleriyle onlarca kişinin katline sebep olduğunu bu zevat bilmiyor mu? Af çıkarmak Anayasamızın 87. maddesinde yazılı olduğu şekilde TBMM’nin yetkileri içindedir. MHP’nin Meclis’teki milletvekili sayısı bellidir, ancak af kanununun çıkarılması konusunda kararlıdır. Dünyada suç ve suçluyu toplum hayatından tamamen çıkarmış hiçbir ülke yoktur. Af adalet ve genel menfaat düşüncesiyle suç işleyen kişinin cezalandırılmasından veya hükmedilmiş cezanın infazından vazgeçilmesini kapsayan yasal düzenlemedir. Devletler bağlı vatandaşlarına alicenap olur, müsamahalı davranır. Medeniyet demek af ve müsamaha demektir.”
Bu sözler doğal olarak “MHP diretiyor, bakalım işin sonu nereye varacak?” yorumlarına neden olurken Bakanlar Kurulu toplantısından sonra iktidar partisi adına son nokta konuldu.
Hükümet Sözcüsü Bekir Bozdağ, “MHP ayrı bir parti. AK Parti ayrı bir parti. Biz ülkeyi yönetme sorumluluğu taşıyoruz. Sayın Cumhurbaşkanımız gerçeği ifade etti. Hükümetimizin gündeminde af söz konusu değildir” dedi.
Tabii merak bundan sonra ne olacağı.
Ama benim merakım başka.
Adına “Cumhur ittifakı” denilen ortaklık bu nedenle çatırdar mı?
Yoksa MHP anketlerde zor durumda olan Erdoğan’a “bir iyilik” daha mı yapıyor?
Biliyorsunuz ikinci turda HDP’nin oylarına muhtaç olduğunu bilen Erdoğan, bir süredir HDP aleyhine tek cümle kurmuyor. Bunu yapmadığı gibi muhalefeti de HDP üzerinden “terörle işbirliği yapıyorlar” diye de suçlayamıyor.
Ama kendi çıkarı için bunun söylenmesi gerektiğini de biliyor.
Bu görevi de af talebi bahanesiyle MHP yerine getiriyor olabilir.

ŞAŞIRDIM

CAN SIKICI VE KORKUTUCU GELİŞMELER BUNLAR


Sosyal medyada halen mahkumiyetini çekmekte olan yeraltı dünyasının ünlü isimlerinden Alaattin Çakıcı’nın yazdığı bir mektubu okudum.
Çakıcı basın danışmanı, (demek ki böyle bir ekibi varmış) Ferhat Aydoğan aracılığı ile kamuoyuna yazdığı mektupta MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin getirdiği af önerisine sahip çıkarken bunu eleştiren HDP Eşbaşkanı Sezai Temelli’ye de ağır sözler sarf etmiş.
Şöyle demiş Çakıcı; “Devlet Bahçeli’yi ağzına alacak adam mısın? Bak beni dinle,ben bu ülkede çok adam bayılttım seni de bayıltırım. Senin gibi ulusal basında teröristlere hizmet edenlere buradan sesleniyorum, vatana ihanet eden Can Dündar gibi bayılmak mı istiyorlar? Devlet Bahçeli’ye bir kelime konuşursan seni bayıltırım ve bu Türkiye’nin her yerinde yurtdışına gittiğin zamanda seni mutlaka üç, beş kişi karşılar.”
Bununla da yetinmemiş Alaattin Çakıcı HDP’nin Cumhurbaşkanı adayı Selahattin Demirtaş’a gönderme yaparak şunu yazmış;  “Kriminal suçluyum ama vatan haini değilim bir talimat verirsem cezaevinin koridoruna bile çıkamazsın.”
Bir af önerisinin ardından bu yaşananlar bana göre çok kaygı verici.
Birileri durumdan vazife çıkarmaya çalışırsa bunun sorumlusu kim olacak?

Bİ SORALIM BAKALIM

BU CÜMLE NE ANLAMA GELİYOR?


AKP Genel Başkanı Erdoğan İsrail Gazze’de şiddet uygularken Londra’daydı.
İngiliz devlet yetkilileri ile bu konuda ne görüştü bilmiyorum elbette ama yaptığı konuşmada İsrail’e müthiş öfke saçtı.
Burada söylediği bir cümle çok dikkatimi çekti.
Şöyle demiş Erdoğan; “Bugünün, İslam dünyası olarak Kudüs’ü kaybettiğimiz bir gün olmasına asla izin vermeyeceğiz. Teröristlerle verdiğimiz mücadele sebebiyle, teröristleri öldürdüğümüz zaman bizi hesaba çekenler, şu anda kendi topraklarını işgal edenlere karşı en ufak bir ses çıkarmıyorlar.”
Bu cümleden ne anlamamız gerekiyor.
Teröristleri öldürdüğümüz için bizi hesaba çekenler kim ve bunlar şimdi kimin işgali altında?
Mısır’ı kastediyor gibi ama tam çözemedim.
Aynı konuşmada bir de şu sözleri var; “Türkiye’ye ve Türk düşmanlığını görev addeden bir sürü mankurt tipleri de üzüntüyle takip ediyoruz. Yabancılar ülkemizle ilgili değerlendirmelerde en azından bazı ilkelere saygı gösterirken, bu tetikçiler her türlü yalanı ve iftirayı fütursuzca kullanıyorlar, buldukları her fırsatta milletimiz hakkında hakaretamiz cümleler kurmayı maharet sanıyorlar, başka ülkelerin lejyoneri olmayı, bize gazetecilik, akademisyenlik, ilericilik diye yutturmaya çalışıyorlar.”
Bu cümleden ne anladınız Allahaşkına? Kim bunlar böyle. Adlarıyla sanlarıyla neden söylemez Erdoğan?

sozcu-banner-1