Sevgili okurlarım, bugün İstanbul’da önemli bir zirve toplantısı yapılacak.
Toplantıya bizim Recep Bey başta olmak üzere Rusya Devlet Başkanı Putin, Fransa Cumhurbaşkanı Macron ve Almanya Başbakanı Merkel katılacak.
Suriye konusunda saraylarda ve köşklerde düzenlenen böyle görkemli toplantılar benim ilgi alanıma girmiyor...
Liderler bir araya gelir, her ülke kendi çıkarlarını savunur, sonra biraz şov yapar ve dağılıp giderler.
Benim derdim başka...
Kafamdaki soruları burada birkaç kez sordum.

★★★

Biz bu Suriye olayında ne yaptık?
Ne kazandık, ne kaybettik?
Kazancımız varsa nedir, kaybımız varsa nedir?
Aslında bu soruların yanıtını hepimiz biliyoruz.
Biz kaybettik, hem de çok şey kaybettik.
Hem maddi hem de manevi olarak çok büyük zarara uğradık.

★★★

Suriye’de Esad’a karşı 2011 yılında ayaklanma başladığında Türkiye’de Başbakan Recep Bey, Dışişleri Bakanı ise onun çömezi Davutoğlu Ahmet Bey idi.
Daha ayaklanmanın ilk haftalarında bizimkiler nutuk atmaya başladı:
“Suriye bizim eski vilayetimizdir. İnşallah en kısa zamanda cuma namazını Şam’da kılacağız!”
İşgal etmekten söz ediyorlardı!
Bırakın cuma namazını falan bir yana, Suriye’den milyonlarca göçmen gelip illerimize yerleşti.
Bunlar için doğrudan ve dolaylı olarak yaklaşık 45 milyar dolar para harcadık.
Paralar suyunu çekince Recep Bey ağlaşmaya başladı:
“Bize söz verdikleri yardımı yapmıyorlar. Daha ne zamana kadar bu iş böyle gidecek...”
Haklıydı, zira kazığın en büyüğünü yemiştik...
Ve aradan tam yedi yıl geçti, yemeyi günümüzde bile sürdürüyoruz.

★★★

Askerimiz Suriye’ye girdi, nice şehitler verdik.
Rus uçağını “Yanlışlıkla (!)” düşürdük, bizim uçağımız düştü...
Suriye yüzünden bir sürü ülkeyle papaz olduk. Papaz olmak hafif kalır, düşman olduk.
Ama bizi yönetenlerin aklı bir türlü başlarına gelmiyordu.
Şimdi toplantılar düzenleyip soruna çare arıyorlar ama geçmiş olsun bayım, iş işten geçti.
Biz bunca maddi ve manevi zarara uğrarken, Esad halen Suriye Devlet Başkanı olarak görev yapıyor.
Ülkesi harabeye döndürüldü ama adam kazandı.

★★★

Dikkat ediniz, Recep Bey başta olmak üzere şu basit sorulara hiçbiri yanıt veremiyor:
Biz bu Suriye işinden ne kazandık?
Eğer kazancımız olduysa nedir?
Hayır, hiçbir kazancımız olmadı.
Tam tersine hem maddi, hem de manevi olarak çok büyük zarara uğradık...
Ve gördük ki bir ülkenin dış politikası böyle hort zort ederek, sağa sola posta koyarak, tehditler savurarak yönetilemez.
Eğer aksini iddia eden varsa çıksın ortaya ve desin ki “Yalan söyleyip milleti kandırmaya kalkışma kardeşim, biz bu Suriye olayından şunları kazandık!..”

★★★

Başımıza bela olan Suriye olayı, Türkiye Cumhuriyeti olarak yediğimiz en büyük kazıklardan biridir.
ABD’nin oyununa geldiler, oradan verilen talimatlar doğrultusunda iş yapmaya kalkıştılar ama geri tepti.
Galiba tek kazancımız şu oldu:
Menbiç, İdlib, Fırat’ın doğusu batısı gibi kavramları duymuş olduk!
Üstelik yediğimiz büyük kazıkların parasal bedelini Türk Milleti olarak biz ödüyoruz.
Yedi yıldan bu yana akıntıya kürek çekenler utansın.

emincolasan

Sevgili okurlarım, dünya üzerinde bu Suudiler kadar yalancı, sahtekâr bir devlet olamaz.
Hem de bunlar hırsızdır, katildir...
Allah’ın verdiği petrolden gelen paraları aralarında paylaşırlar.
Ülkelerinde hak, hukuk, adalet, insan hakları gibi kavramlar asla yoktur. Kadın onlar için sekizinci sınıf bir yaratıktır.
Dinimizi sapkın Vahabi mezhebiyle yozlaştıran yine bunlardır.
Korsan devlettir...
Lübnan Başbakanı Hariri’yi geçen yıl ülkelerine çağırıp herifi rehin aldılar. Dövdüler, işkence yaptılar ve televizyona çıkarıp istifa metni okuttular. Dünya ayağa kalkınca 17 gün sonra bırakmak zorunda kaldılar.

★★★

Gazeteci Cemal Kaşıkçı’yı konsolosluk binasında tuzağa düşürüp öldüren yine bunlar.
Bu hırsızların, bu namussuzların yatacak yeri yok.
Şimdi işi yine pişkinliğe vurdular, bizimkileri uyutuyorlar:
Olayın konsoloslukta işlenen bir cinayet olduğunu itiraf etmek zorunda kaldılar.
Ancak gelin görün ki ceset ortada yok!
Cinayeti itiraf etmek zorunda kalanlar cesedin ne olduğunu, nerede olduğunu bilmiyor!    Yerli işbirlikçiler kullanıp bir yere mi gömdüler, su kuyusuna mı attılar, asitle eritip yok mu ettiler?
Gazeteciyi öldürmeden hemen önce Türkiye’ye 18 kişiden oluşan bir infaz ekibi gönderdiler. İşi onlar bitirdi.
Hepsi de Kral ile veliahtın sadık ve uzmanlaşmış katil kullarıydı.

★★★

Ama şunu söyleyeyim, kabahat onlarda değil...
Kabahat bizde.
2 Ekim günü işlenen cinayetten bu yana neredeyse bir ay geçecek...
Ve biz sadece nal toplamakla kalmıyoruz, bu sahtekârların oyununa alet oluyoruz.
Onların karşısında uysal çocuk gibi davranıyoruz.
Suudilerin üzerinde somut, tutarlı bir baskı oluşturamadık, ağırlık koyamadık. Olayın bütün boyutlarını bilen konsolosun bile Türkiye’den tüymesine seyirci kaldık.
Üstelik herifler kuyunun aranmasına izin vermiyor...Yüzsüzlüğün, küstahlığın ancak bu kadarı olabilir...
Ve onlar katili veya katilleri, cesedin nerede olduğunu bilmiyor!
Vay be, helal olsun vallaha bu uyanık hırsızlara!