ANALİZ

Bu söylemle haklı çıkamayız ki


Suriye’ye operasyon yapıldığı anlardaki o “şiddetli sevinç” havası yavaş yavaş daha mantıklı ve sakin bir ortama evrilmeye başladı artık.

Hatta öyle ki operasyona toz kondurmayan iktidar yandaşları, kimi askeri uzman ve akademisyenler de giderek sağduyulu yorumlar yapıyorlar.

Gözlediğim kadarıyla aklı başında herkes “Bu operasyonla terör tehdidini yok etme konusunda önemli bir mesafe alındı ama asıl tehlike bundan sonra başlayabilir” görüşünü dillendiriyor.

En önemli endişe şu; “PYD tehlikesi sınırımızdan uzaklaştırılmış gibi görünse de bu örgüt şimdi üç devletin himayesinde. Bu nedenle bundan böyle yapılacak operasyonlarda karşımızda terör örgütü olacağını beklerken, bir anda Amerika, Rusya veya Suriye ile baş başa kalabiliriz.”

Tabii burada AKP iktidarının, gözü kara biçimde Suriye’deki iç savaşın içine kendini atarken bugünleri hiç düşünmemesi, sadece günü kurtaran popülist politikalar uygulaması ve bütün uyarılara rağmen yanlışta ısrar etmesi çok büyük eken.

İşte bu nedenle dünya medyasında hakkımızda çıkan ağır, karalayıcı, aşağılayıcı ve suçlayıcı haberlerin, yorumların önüne geçmekte zorlanıyoruz.

Örneğin operasyonu durdurmuş olmamıza rağmen, dünya kamuoyunda “Türkiye bölgede etnik temizlik yapıyor, kimyasal silah kullanıyor” iddialarına karşı zayıf kalıyor bu iktidar.

Milli Savunma Bakanı, çırpınıyor bunların doğru olmadığını anlatmak için.

Akar, “Biz bunu hiçbir şekilde kabul etmiyoruz. Bizde böyle bir şey yok. Etnik temizlik bu kadar kolay kullanılacak bir laf değil. Gerçekle tamamen uzak, gerçekle hiç alakası olmayan bir şekilde bunların konuşulması, yazılması çizilmesi, gerçekten hiçbir şekilde ahlaki değil. Arazi orada, alan orada, her şey açık, kim gelmek istiyorsa gelsinler götürelim” diyor ama ikna edici olabilir mi acaba?

Tabii tam bu aşamada Erdoğan’ın sözleri, muhtemelen Hulusi Akar’ın inandırıcı olabilecek açıklamalarını tarumar ediyor.

Erdoğan, promter olmadan konuştuğunda adeta ortalığı yıkıp geçiriyor.

Cuma günü yine ‘prompter’sız konuştu Erdoğan ve inanılmaz şeyler söyledi.

Namazda yaptığı konuşmada, “Sevgili kardeşlerim İshak Hoca’nın az önce okumuş olduğu Hadis-i Şerif’te küffara karşı şiddetli olmamızı Rabb’im bizlere emrediyor” dedikten, “bizleri”  Muhammed ümmeti olarak tanımladıktan sonra şöyle devam etti;

“Kendi aramızda merhametli olacağız. Küffara karşı da şiddetli olacağız. Suriye’de olduğu gibi. İnşallah Suriye’de Rabb’im bizlere vadetti; ‘Nasrun minallahi ve fethun karib ve beşşiril mu’minin.’ Şu anda olduğu gördük, görüyoruz ve Allah’ın izniyle göreceğiz. Cuma bayramınız mübarek olsun.”

Şimdi Erdoğan’ın kullandığı küffar kelimesine gelelim.

Küffar kafin çoğuludur.

Kâfir, İslam dini terminolojisinde küfür işleyerek dinden çıktığı düşünülen veya hiç Müslüman olmamış kişiye denir. 

Suriye operasyonunda bu tanıma kimler giriyor?

Erdoğan’ın kastettiği PYD elbette. Çünkü Erdoğan, PKK-PYD-YPG gibi örgütleri İslam’a karşı olarak görüyor.

Ancak dünyanın da aynı yorumu yapmasını kimse bekleyemez.

Üstelik bu bölgede “Müslüman olmayan hayli kalabalık topluluklar da” var.

Eğer siz, “Küffara şiddetli olacağız, Suriye’deki gibi” diye konuşursanız, Müslüman ülkeler dahil yanınızda kimseyi bulamazsınız.

Zaten öyle de oluyor.

ŞAŞIRDIM

Hani dinimizde imtiyaz yoktu?




Çamlıca’ya yapılan yeni camide son cuma namazında iki önemli isim yan yana saf tuttu.

Cumhurbaşkanı Erdoğan ve İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı İmamoğlu, cuma namazını bu camide kıldı.

Her zaman olduğu gibi bu namazdan da fotoğraf “sızdırıldı” her nasılsa.

Maşallah, özellikle Ekrem İmamoğlu ne zaman camiye gitse, Kuran okusa, dua etse, bir bakıyoruz gizlice çekilmiş bir fotoğraf servis ediliveriyor.

Ama benim konum bugün bu değil.

İslam dini, herkesin eşit olduğu bir dindir. Bu nedenle camilerde kimsenin ayrıcalığı olmaz.

Önemli kişiler önde olacak diye bir kural ise hiç yoktur.

Sadece imamın hemen arkasındaki kişinin, imama bir şey olması halinde, namaza devam ettirebilecek bilgide olmasına özen gösterilir o kadar.

Ancak fotoğraflara baktığımda, Erdoğan’la İmamoğlu en ön safta, imamla birlikteler.

İşe bakın ki 40 bin kişilik camide bu iki önemli isim yan yana düşmüşler.

Demek ki camide bir VIP protokolü uygulanmış.

Oysa geçen haftalarda katıldığım bir TV programının diğer konuğu, yandaş yazar “Erdoğan çok mütevazı, korumaları gelmeden önce terör estiriyorlar ama o geliyor ve bir köşede vaizin yanında durup sessizce namazını kılıp çıkıyor” demişti.

Öyle değilmiş demek ki.

DİKKATİMİ ÇEKEN ŞEYLER

Orkid “sorunsalı” sosyal medyayı birbirine düşürdü


Kadınlara özel ürün olan Orkid, geçen hafta yeni bir reklam kampanyası yaptı.

Buna göre Orkid, tamamı çeşitli gazetelerde yayımlanmış kadınlara yönelik şiddet ve aşağılamaları içeren haberlerden oluşan bir ambalaj kağıdı içinde sunulmuştu piyasaya.

Firma yetkilileri sınırlı sayıda hazırlanan bu ürünün çok kısa sürede bittiğini duyurdu.

Ancak Orkid’in bu kampanyası sosyal medyada garip bir tartışmaya dönüştü.

Erdoğan’cı bir sol kesim tarafından başlatılan tartışmada, kampanyanın İngilizce versiyonu ele alınarak, bunun “emperyalizmin Türkiye’yi yok etme planının bir parçası olduğu” ileri sürüldü.

Bu kesim, Türkiye’de kadına yönelik şiddetin abartıldığını ve Türkiye’nin topyekün kadın düşmanı olduğunun söylendiğini ileri sürerken, sıradan pek çok vatandaş da buna katıldı.

Doğal olarak bu kampanyayı saçma bulanlar da çıktı.

Kampanyaya karşı en çok “Bunlar yalan mı peki, Türkiye’de kadına yönelik şiddet ve aşağılama uygulanmıyor mu? Gerçeklerden niçin bu kadar korkuyor ve yok saymaya çalışıyoruz” cümleleri kullanıldı.

Yeni sorunsalımız üzerine Orkid de bir açıklama yaparak, “Niyetimizi tam yansıtamamışız, özür dileriz” dedi.

KAFAMI BOZAN ŞEYLER

Bu nasıl bir kafadır böyle? Cumhuriyet Bayramı, hizmetleri aksatırmış


İktidar, Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşuna, Atatürk’e, ilke ve devrimlerine karşı tavrını artık hiç saklama gereği duymuyor.

Örneğin Diyanet, bütün dini törenlerde Türkiye Cumhuriyeti’ni ve Atatürk’ü hiç anmıyor, dua bile okumuyor artık.

Giderek bir Arap devletine dönüşen Türkiye’de, kimsenin aklına gelmeyen bir uygulamayı da damadın yönettiği bakanlık yaptı.

En büyük bayramımız Cumhuriyet Bayramı, damat beye göre meğer “vergi toplama konusunda hizmetleri aksatan” bir bayrammış.

Damat Bey, bakanlığına bağlı Gelir İdaresi Başkanlığı “Acele” kodlu bir genelge yayınladı hafta sonunda.

Bakın ne diyor bu genelgede; “Bilindiği gibi 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı nedeniyle tüm yurtta 28 Ekim 2019 Pazartesi günü öğleden sonra, 29 Ekim 2019 Salı günü ise tam gün resmi tatildir. Ancak, vergi dairelerinde meydana gelmesi muhtemel sıkışıklığın önlenmesi ve mükelleflere kolaylık sağlanması amacıyla vergi dairelerinin 28 Ekim 2019 Pazartesi günü saat 13.00’dan 17.00’a kadar açık tutulması, hizmetlerin aksatılmaması için yeterli sayıda personel bulundurulması ve diğer tedbirlerin alınması gerekmektedir.”

Vergi toplamak için dakikaları bile değerlendiren büyük Türk büyüğü damat beyin heykeli dikilmez mi bu ülkeye şimdi?

BUNU YAZMAK GEREK

Mazlum Kobani tepkisi balon değilse Erdoğan, Trump’a gitmemeli


Şimdi başımızda bir “Mazlum Kobani” sorunu var.

Asıl adı başka, bir sürü de kod ismi varmış bu kişinin.

Amerika ve Rusya bu kişiyi “General Mazlum” olarak tanımlıyor.

Bir kişi için “general” tanımı yapılıyorsa o kişi bir askeri kimlikle anılıyor demektir.

Bu da o kişinin bağlı olduğu askeri topluluğun “ordu” olarak kabullenilmesi demektir.

Ordu kelimesi çok geniş anlamda kullanılsa bile, diplomatik alanda, bir kişinin general olarak tanımlanması, bu ordunun bir devlet ordusu olduğunun ya da bir devlet yapılanmasına giden bir oluşum olduğunun resmiyet kazanmasıdır.

Uzun lafın kısası, Mazlum Kobani’ye “general” denilmesi PYD-YPG’nin bir devlet yapılanmasının öncüleri olduğu tescil ediliyor bu söylemle, bunu bilelim.

Oysa bize göre YPG-PYD yapılanması Türkiye’deki PKK’nın bir uzantısı ve bu örgüt kanlı bir terör örgütü.

Ayrıca zaten Suriye operasyonunun gerekçesi de bu kanlı terör örgütünün Türkiye’ye yönelik tehdit olmasının önüne geçilmesi olarak gösterildi.

Şimdi AKP iktidarı, öfke içinde hem Amerika’ya hem Rusya’ya protestolar yağdırıyor.

Özellikle Amerika’nın bu kişiyi ülkesine davet etmesine tepki çok büyük.

Ortaya Mazlum Kobani’nin “kırmızı bültenle arandığı” yolundaki bilgiler saçılıyor, Dışişleri Bakanı, Amerika’ya telefon edip “Bu kişiyi ülkenize sokmayın, sokarsanız da tutuklayıp bize verin” diyor.

Mantığa bakar mısınız, Amerika bu adamı davet edecek, sonra da tutuklayıp bize verecek.

Tamam belki diplomatik olarak ilk adımlar böyle atılacak.

Ancak eğer Amerika buna rağmen Mazlum Kobani’ye yönelik tavrını değiştirmezse Erdoğan’ın, Amerika gezisi de iptal edilmelidir.

Çünkü buna rağmen giderse Türkiye çok küçük düşecektir.

AKP, bari bu kez tepkisinin “balon olmadığını” göstersin herkese.