ANALİZ

Millet bu konuda zafer bekliyor


İktidar, sınır ötesi operasyonun arkasına sığınıp Türkiye’nin pek çok gerçeğinin konuşulmasının önüne geçti bir anlamda.

Önce operasyonu sanki Türkiye savaşa girmiş gibi sundular millete.

Erdoğan, “Ya istiklal ya ölüm” dedi örneğin.

Ama nedense “Bu bir operasyondur, terörle mücadeledir, buna savaş demek hainliktir” türü açıklamalar yaptı bazı bakanlar.

Sonra Amerika “Höt” dedi.

Terör örgütü PKK adına bir masaya çağırdı iktidarı.

Kuzu gibi oturdular.

Amerika’nın dikte ettiği belgeyi imzaladılar.

Zafer kazandıklarını söyleyip “Türkiye bütün isteklerini aldı” dediler.

Türkiye kimden ne istiyordu?

Bakmayın siz Amerika Başkanı’ndan gelen rezil mektuba, ambargo tehditlerine, tüm Müslüman ülkelerin ayağa kalmasına falan.

Hiçbiri iktidarın umurunda bile değil.

Şu sıralar bütün gerçeklerin üstü örtülmüş durumda.

Ekonomiyi konuşmuyorlar örneğin.

Yandaş tetikçi medya, ekonomiyi sadece “Operasyona rağmen dolarda hayal ettikleri gibi yükselme olmadı, bu muazzam bir başarıdır” başlıklarıyla ele alıyor sadece.

Ya da hayali ekonomik mucizelere yer veriyorlar.

Örneğin yeni bütçedeki açık beklentisini hiç göz önüne almadan “Herkese müjdeler var” diye sunuyorlar kamuoyuna.

Oysa ekonomide işlerin çok kötü gittiğini artık bilmeyen kalmadı.

Zaten son günlerde yaratılan şovenist hava da sırf bunu göz ardı etmek için sanki.

Cumartesi günü bir dostumla kahve sohbeti yaparken ilginç bir şey yaşadım.

Biz kahve içerken yoldan geçen tanımadığım biri, dostuma selam verince yanımıza davet etti.

Meğer hepimizin bildiği çok büyük bir gıda şirketinin en tepe isimlerinden biriymiş.

Anlattıkları dehşet vericiydi.

“Piyasadan para toplayamıyoruz” dedi öncelikle.

“Kimse borcunu ödemiyor, çünkü kendi alacağını tahsil edemiyor” diye anlattı.

Beni en çok şaşırtan sözleri, çeklerle ilgili olanıydı.

Dedi ki, “Firma çek kesmiş, vadesi gelmiş bankada para yok. Arıyoruz, çekin arkasını yazdıracağımızı söylüyoruz. Bize ‘Çekin arkasını yazdırın’ diyorlar artık.”

Maaşlı çalışınca çeklerle senetlerle ilgisi olmayan biri olarak, “Yani bu ne anlama geliyor?” diye sordum.

“Olur mu Can Bey?” dedi, “Bir firma için en kötü şey, çekin arkasının yazılmasıdır.”

Sonra devam etti; “Eskiden çeki tahsil edemeyince firmayı aradık, telaşlanırlardı, bir iki gün süre isterlerdi, borcu erteletmek için çaba harcarlardı. Oysa şimdi öyle bir çaresizlik var ki, çekin arkasının yazılmasına bile aldırmıyorlar.”

Kahve içtiğim dostum da buna bir ekleme yaptı; “Tabii burada şunu da unutmayalım, artık kimse ödemeye yapamadığı için herkesin çekinin arkası yazılıyor. Bu da firma sahiplerini ‘nasıl olsa buna bir çare bulunacak’ umudu yaşatıyor, tabii bazıları da kendilerine bir şey olmayacağını biliyorlardır belki de.”

BUNU YAZMAK GEREK

Muhalefetin “asker bahanesi” bitti, artık gerçeğe dönmeliler


Amerika’nın izniyle Suriye’de operasyon başladığında bunu endişeyle karşılayan nadir kişilerden biriydim.

Operasyona karşı olmak değildi amacım, 6-7 yıllık çok yanlış Suriye politikasının bizi getirdiği bu noktada, herkesi düşünmeye davet etmeye çalıştım. Operasyonun Amerika’nın izni, Rusya’nın ses çıkarmaması sonucu başladığını, yine aynı biçimde de biteceğini söyledim ilk günden itibaren. Sonuç ortada.

Amerika mücadele ettiğimiz PKK-PYD örgütü adına bizi masaya oturttu. İsteklerini sıraladı. Hepsini kabul ettik.

Şimdi sırada Rusya ile görüşmeler var.

Onların da maddeleri hazırmış, salı günü onu da öğreneceğiz.

Bu süreçte iktidar çok başarılı bir algı operasyonu ile “milli birlik beraberlik ruhu” ortamı oluşturmayı başardı. Muhalefet partileri de bu algı operasyonunun altında kalarak paralize oldu. En aklı başında olduğunu sandığım kişiler bile “Hava böyle, karşı durmamak gerek, ayrıca söz konusu olan askerin operasyonudur. Onun başarısı için çabalayacağız, bunun muhalefetle ilgisi yok” dediler.

Hatta öyle ki, bazılarının galiba aklı iyice tutuldu ve iktidarı bir kenara bırakarak sanki bütün operasyon, askerin komutasında ve siyasetinde sürüyormuş gibi bir yanlışın içine düştüler.

Oysa iktidar, kendi kamuoyuna, “Başkomutan emretti” diye duyuruyordu her şeyi.

Sonuçta Amerika, operasyona ara verilmesini sağladı.

Bir başka anlatımla “Başkomutan emretti, asker de durdu.” Muhalefet belki şimdi gerçeği görür artık.

“Bizi iktidar ilgilendirmiyor, askerin arkasındayız” söylemini, oturup bir daha düşünürler ve halkın beynini yıkamaya yönelik algı operasyonunun bir parçası olmaktan kendilerini kurtarırlar artık.

ÇOK GÜLDÜM

Trump’a toz konduramıyorsunuz ama bu kadar komik duruma düşmeyin


Yandaş medya ilk günden itibaren operasyona destek verirken, “Amerika ve Trump’a en küçük bir eleştiri yapmamaya” büyük özen gösterdi.

Zaten iktidardan da hiçbir karşı koyma görmedik. Onca hakarete rağmen, bu kez Amerika’ya karşı sessiz kalındı.

Bu da sanki operasyonun seyrinin ve sonucunun önceden planlandığını gösteriyordu.

Bu konu ile ilgili bir gözlememi aktarmak istiyorum.

Hafta sonunda bir TV kanalında gazeteci Barış Yarkadaş ile gazeteci Hadi Özışık arasında bu konuda tartışma çıktı. Yarkadaş, Trump’ın rezil mektubuna bir cevap verilmemesini eleştirince, Özışık konuya çok farklı açıdan cevap verdi.

Dedi ki, “Sizin el ele kol kola olduğunuz Osman Baydemir var. İngiltere’de BBC’nin önünde İngilizce bas bas bağırdı. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ‘katil’ olduğunu söyledi. Bir kişiden ses çıktı mı sizden? Bir kişi tepki gösterdi mi sizden? Cumhurbaşkanı’na yazılan bir mektuptan ötürü ağlamaklı hale geldiysen, zoruna gidiyorsa o da zoruna gitsin.”

Özışık ertesi günü bu diyaloğu kendi internet sitesine de övünerek koydu.

Ama bence Özışık, hem yanlış yapıyor hem de komik oluyor.

Çünkü Trump’la Baydemir’i karşılaştırmak ve bir CHP’liden ikisine de aynı tepkiyi göstermesini istemek mantık dışı.

Baydemir, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı. Eğer bir suç işlemişse yargı harekete geçer ve gereğini yapar.

Baydemir’in bu davranışı, kendisini ve partisini siyasi olarak etkiler sonuçta.

Aynı şekilde CHP’nin de bu sözleri eleştirmesi veya eleştirmemesinin bir bedeli varsa bunu da siyasi alanda ödenir.

Oysa Trump, bir ülkenin başkanı.

Söyledikleri savaş bile çıkarabilir.

Trump’a karşı yargıyı harekete geçiremezsiniz ama uluslararası alanda eğer gücünüz varsa Trump’a bunun bedelini diplomatik olarak ödetirsiniz.

Amerika ve Trump’ı korumak için çırpınan iktidara yakın gazeteciler, böyle komik durumlara düşüyorlar işte.

Özışık ve onun gibi düşünenlere tek sorum şu; “Trump’ı ve Amerika’yı neden eleştiremiyorsunuz?”

SORDUM ÖĞRENDİM

120 saat, Amerika için gerekli


Amerika’nın imzalattığı operasyona ara verme anlaşmasına göre, PKK uzantısı PYD-YPG’nin 120 saat içinde belirtilen güvenlik bölgesinin dışına çıkması ve silahlarını da bırakması gerekiyor.

Pek çok kişi, “Toplam 20-25 kilometre geri gitmek için, neden 5 güne ihtiyaç var?” diye de sormadan edemiyor.

Amerika’daki kaynaklarımdan birinden aldığım bilgiye göre, bu süre PYD için verilmiş bir süre değil aslında.

Bu süre Amerika için.

Çünkü her ne kadar anlaşmada “Türkiye buna uyarsa Amerikan yaptırımları da durdurulacak” deniyorsa da Temsilciler Meclisi bu yaptırım kararını bu hafta içinde oylamaya kararlı.

İşte Başkan Yardımcısı Pence, anlaşmayı uygulatabilmek için Senato ve Temsilciler Meclisi’ndeki Cumhuriyetçi ve Demokrat milletvekillerini ikna etmek için zamana ihtiyacı olduğunu belirtmiş.

120 saatlik süre bizim saatimizle salı akşamı bitecek.

Oysa Temsilciler Meclisi’nde, salı günü görüşme var.

Bizim için süre bittiğinde Amerika henüz salı gününe girmiş olacak.

Pence, bu toplantının yapılmamasını veya bağlayıcı bir karar çıkmamasını sağlamak için çabalıyor.

YENİ ÖĞRENDİM

1 Aralık’ta Belçika’da “diploma mitingi” yapılacak


Türk medyasında neredeyse hiç yer almıyor ve kamuoyunun da pek haberi olmuyor ama Avrupa’da yürütülen “Diploma gerçek değil” kampanyası bütün hızıyla sürüyor.

Bu konuyla ilgili tek tük haberlerin bazıları biliyorsunuz bu köşede yayımlanmıştı.

Erdoğan’ın cumhurbaşkanı seçilmek için gerekli olan belgeler arasına koyduğu “üniversite diplomasının” aslında gerçeği yansıtmadığı, Erdoğan’ın cumhurbaşkanı olabilecek yeterlilikte bir üniversite diplomasına sahip olmadığı yönünde çok ciddi iddialar var.

Bu iddiayı öne süren bazı kesimler, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne bile başvurmuştu.

Mahkeme raportörleri de “Türkiye’deki iç hukuk sürecinin henüz bitmediğini” vurguladıktan sonra, pek alışılmadık bir açıklama daha yaparak, “Bu yollar bittiğinde gerekirse mahkeme olarak kendimiz harekete geçebiliriz” demişlerdi.

Şimdi Avrupa’da yeni bir eylem hazırlığı var.

“Sahte diplomaya hayır” kampanyasını sürdüren gruplar, 1 Aralık günü Belçika’nın başkenti Bürüksel’de bir miting düzenleme kararı aldılar.

Bu guruplar adına açıklama yapan Evrensel Yol Partisi Genel Başkanı Metin Güler, 1 Aralık’ta, Avrupa Birliği’nde yönetim değişikliği olacağını belirterek, “O gün büyük ihtimalle Erdoğan da Brüksel’de olacak. Biz de Avrupa Komisyonu binası önünde saat 11.00’de toplanarak miting yapacağız” dedi.