ANALİZ

Sarayın umudu HDP


İktidar; özellikle kendisine karşı bir blok gibi hareket etmeye çabalayan muhalefeti yıpratma siyasetini HDP üzerinden götürüyordu.

Hem 24 Haziran genel seçiminden hem de 31 Mart yerel seçiminden önce muhalefet sanki bir terör ittifakı kurmuş gibi propaganda yaptı iktidar kanadı.

Neredeyse yüzde 95’ini kontrol ettiği medya sayesinde, bu propagandasında bir başarı da sağladı.

Ancak bütün muhalefetin topyekun terörist olarak adlandırılması, özellikle İstanbul’da yaptırılan ikinci seçimde ters tepti.

Şimdi, saray farklı bir yöntem deniyor.

Bu da yine HDP’yi kullanarak ancak yüksek sesle “terörist, hain” suçlaması yapmadan iş birliği içindeki partiler içine nifak sokma çabası biçiminde ortaya çıkıyor.

Sarayın talimatı ile harekete geçen yandaş medyanın tetikçileri, ısrarla CHP ile İYİ Parti’nin arasının açılması için çaba harcıyor.

Saray artık açıktan HDP ile muhalefetin iş birliğinden söz etmiyor.

CHP’yi, HDP ile çok sıkı ilişki içinde gösterip bunun üzerinden muhalefetin sağ kesimine sesleniyor.

Yandaş tetikçi yazarlar, akademisyenler, bulundukları her tartışma ortamında İYİ Partililere, Saadet Partilileri, diğer küçük sağ parti temsilcilerine “HDP ile iş birliği yapan CHP’ye destek verecek misiniz, bundan sonraki seçimlerde yine güç birliği yapacak mısınız?” sorusunu yöneltiyor.

Milliyetçilik konusunda kendilerini çok hassas gören İYİ Parti sözcüleri de bu sorulara önceleri kaçamak cevaplar veriyorlardı.

Ancak bu konudaki baskı arttıkça İYİ Partililer de olumsuz görüşler beyan etmeye başladılar.

Bu konudaki ilk ateşi yakan kişi İYİ Parti Genel Başkan Yardımcısı Yavuz Ağıralioğlu oldu.

Ağıralioğlu, bir televizyon kanalında kendisine sorulan bir soru üzerine “Eğer CHP’liler HDP ile birlikte olmayı sürdürürlerse biz olmayız” dedi.

Benzer bir söylemi yine bir televizyon ekranında çok ısrarlı sıkıştırmalar sonunda Genel Başkan Meral Akşener de dile getirmek zorunda bırakıldı.

Benim analizime göre; saray, MHP’nin elden kayıp gidebileceği endişesi ile bu yöntemi daha da güçlendirmekten yana.

Çünkü şu gerçek artık açık biçimde görülüyor; AKP’den ve politikalarından bıkarak ayrılan partililerin önemli bir bölümü gidecek adres olarak MHP’yi görüyor. Bu da MHP’yi güçlendiriyor ve en azından eski gücüne kavuşturuyor. Böyle bir durumda Genel Başkan Bahçeli, saraya payanda olmaktan vazgeçebilir. O halde henüz rüştünü ispatlayamamış olan İYİ Parti, bu boşluğu doldurabilir. MHP, muhalefete geçse bile CHP ile iş birliği yapmayacak ve Cumhurbaşkanlığı seçiminin ikinci turunda eli mahkum bir durumda Erdoğan’ı destekleyecektir. İYİ Parti’nin muhalefette olsa bile CHP ile iş birliği yapmaması, Erdoğan’ın yeniden seçilmesini garantiler.

İşte bu nedenle sarayın şu sıralardaki en gözde partisi HDP.

Hedef artık HDP’nin zayıflatılması değil, CHP ile iş birliğinin önlenmesi.

Böyle olması halinde HDP’nin barajı aşması da mümkün olmayabilir ki; bu durumda AKP en az 66 milletvekilini havadan kazanacak.

Bazı kurmaylarının Erdoğan’a HDP’nin hemen kapatılmasını önerdiklerini duyuyorum.

Ancak Erdoğan’ın buna karşı “Kapatırsak yenisi kurulur, ayrıca dünyanın önünde parti kapatan duruma düşeriz. Oysa barajı aşmaması halinde zaten HDP kendiliğinden yok olacak ve hatta Cumhurbaşkanlığı seçiminde de bizim yanımıza gelmek zorunda kalacaktır” dediğini söylediler bana.

CANIMI SIKAN ŞEYLER

İYİ Parti’ye, “HDP olursa biz CHP ile olmayız” dedirtmek için, kendilerini nasıl küçültüyorlar


Yandaş tetikçi medya, muhalefet kesimindeki sakin iş birliğini bozabilmek için saraydan aldığı talimatla harekete geçti.

Amaç İYİ Partililere, “HDP ile yakın dururlarsa CHP ile ilişkimiz biter” dedirtmek ve bunu sık aralıklarla tekrarlatmak.

Hemen her kanaldaki yandaşlar, günlerdir bu konuyu işliyor.

Bunun çarpıcı bir örneğini önceki gece CNN Türk’te, Ahmet Hakan gösterdi.

İYİ Parti Genel Başkan Yardımcısı Yavuz Ağıralioğlu’na bunu söyletebilmek, söyledikten sonra da birkaç kez tekrarlatabilmek için hayli ter döken Ahmet Hakan sonunda muradına erdi.

Duruma müdahale eden Cumhuriyet gazetesi yazarı Mustafa Balbay’a da gazetecilik dersi vermeye kalkan Ahmet Hakan’ın, programında konuşulanları okuyun ve kararı kendiniz verin;

Ahmet Hakan: Seçim ittifakı devam ediyor. Fakat niye orada Katolik nikahı deme ihtiyacı hissediyorsunuz?

Yavuz Ağıralioğlu: CHP’nin, HDP’ye adımlarını görüyoruz. Bu adımları görüyoruz.

AH: Hassasiyetlerimizin görülmesi lazım demişsiniz. Şimdi soru şu; CHP ne yaparsa sizin bardağınız taşar?

YA: Bu hataya düşmesinler diye tedbir alma cümlesi. Bir taraftan AK Parti’ye 2002 ayarlarını hatırlatıyorum. Aynı şeyi CHP’ye yapıyorum.

AH: AK Parti’ye hatırlatmak zorundasınız zaten. O iktidar, siz muhalefetsiniz ama aynı ittifak çerçevesinde bulunduğunuz bir partiyi ikaz ediyorsanız, bu ittifakın geleceği açısından bir sorun haline gelebilir.

YA: Gelebilir, takdir edersiniz aynı siyasi gelenekten gelmiyoruz.

AH: Ben sizden şu açıklıkta bir cümle bekliyorum...

YA: “Biz HDP ile devam edelim” derlerse, biz yokuz.

AH: Bu ne demek?

YA: “Cumhurbaşkanlığı seçiminde, HDP bizim müttefikimiz” derlerse biz olmayız.

(Diğer konuklar söz alıyor. Ama Ahmet hakan kararlı. İYİ Parti-CHP ilişkisini bozabilmek için gayretlerini sürdürüyor)

AH: Az önce çok önemli bir açıklama yaptınız. Altını çizmek istiyorum. Diyorsunuz ki; “Önümüzdeki cumhurbaşkanlığı seçiminde, HDP aday göstermeyip CHP ile yan yana gelirse biz yokuz.”

Mustafa Balbay: Bir dakika

AH: Bir şey soruyorum, önce anlayalım.

MB: Anlamadınız mı? Yedi kez sordunuz. Zorlamayın o kadar.

AH: Mustafa Bey çok teessüf ederim. Ben gazeteciyim, netleştirmek istiyorum.

MB: Ama bu kadar netleştirme yani.

AH: Ben gazetecilik yapıyorum. Bana ne CHP- İYİ Parti ayrılmış ayrılmamış. 40 kez sorarım çünkü netleştirmedi. Bu sizin aranızı açmak mı oluyor? Bir taraftan iktidar kanadına laf edilemiyor, muhalefete laf edilemiyor. Ne yapacağız biz şimdi? Beni haksızca itham ettiniz.

MB: Bir eleştiri kabul eder misiniz?

AH: Soru sorduğum için kabul etmem.

MB: Soru sorduğunuz için değil, aynı soruyu sorduğunuz için.

AH: 50 kere sorarım çünkü beyefendi manşetlik bir bilgi verdi ama siz feveran ederek bu bilginin üstünü örtmeye çalışıyorsunuz.

Herhalde dikkatinizi çekmiştir. Ahmet Hakan, İYİ Parti sözcüsünün, daha önce de söylediği, “Biz CHP ile olmayız” sözünün bir kere söylenmesini yeterli bulmuyor, defalarca tekrar ettirmeye çalışıyor.

Bu çabasının da gazetecilik olduğunu söylüyor.

Gördüğüm, kariyer falan dinlemiyorlar, saraya yalakalık için kendilerini küçülttükçe küçültüyorlar ve hiç utanmıyorlar.

DİKKATİMİ ÇEKEN ŞEYLER

Çalışanlara düşük maaş zammı için şeytani bir fikir


Damat Bey, Yeni Ekonomik Paketi açıkladı.

Ben anlamıyorum, iki üç ayda bir “yeni” ekonomik paketler açıklanıyor.

Hepsi için “önümüzdeki 3 yılın planı” deniyor.

Bu nasıl iştir?

Son açıklanan ekonomik pakette, iki nokta çok ilgimi çekti.

Birincisi; kamudaki işçi ve memurların maaşları bundan sonra mevcut enflasyona göre değil, gelecekteki enflasyona göre belirlenecekmiş.

Kamudaki işçi memur yandı demek.

Bu iktidar, mevcut enflasyonda bile nasıl hile yapmıştı biliyorsunuz.

Zamdan önceki son haftaya bütün zamlar yığıldı, böylelikle bir ay öncesinin enflasyonu düşükmüş gibi gösterildi ve zamlar da buna göre düşük tutuldu.

Doğal olarak eleştirilmişti bu durum.

Şimdi şeytani bir fikirle geleceğin enflasyonuna göre hesap yapmaya karar vermişler.

Damat Bey diyecek ki, “Önümüzdeki altı ay içinde enflasyonu yüzde 5’in altına düşürmüş olacağız.”

Adam yalan mı söyleyecek, tabii ki zamlar da yüzde 5 enflasyona göre belirlenecek.

Sonra enflasyon yüksek çıksa bile “Şu an yapılacak bir şey yok, önümüzdeki dönem iyileştirme yapılır” denilecek.

Yeni zam döneminde, eskisi ile kıyaslandığında daha düşük bir enflasyon hesabı yapılacak.

Bu fasit daire içinde dön baba dön.

İkincisi: Her doğan bebek için banka hesabı açılması kararı.

İyi bir uygulama, ancak merakım nasıl denetlenecek, bunun bir yaptırımı olacak mı, bebekler hangi bankada hesap açtıracaklar sorularının cevabının ne olacağı.

BUNU YAZMAK GEREK

Trump’a azil süreci, iktidarın elini rahatlattı


Geldik son güne.

Erdoğan’ın, Amerika’ya yönelik, “Sana iki hafta süre. İsteklerimizi kabul ettin ettin, etmedin biz kendi iyimizi yapacağız” sözlerinin son günü bugün.

Ortada, Amerika tarafından atılmış somut bir adım yok.

Türkiye’de kimsenin tam olarak ne anlama geldiğini bilmediği güvenli bölge ile ilgili durum, dün neyse bugün de aynı.

Yani Erdoğan’ın sözlerine inanacak olursak, bugün itibarıyla Suriye’de askeri bir operasyon başlatmamız gerek.

Tabii böyle bir şey olmayacak.

Karşımızda Amerikan bayrağı varken, Suriye’ye girmemiz mümkün değil.

Ancak şimdi bir bahane var.

Trump’ın azli için başlatılan süreç, sarayın imdadına yetişti.

Nitekim yandaş tetikçi yazarlar, ufaktan giriştiler bu edebiyatı piyasaya sürmeye.

Neymiş; Amerikan Başkanı, içine düştüğü sorunla boğuşurken, Erdoğan’la görüşemeyebilirmiş, bu durumun anlayışla karşılanması gerekmiş. Hemen harekete geçilmeyebilirmiş, önümüzdeki günlerde Erdoğan, Trump’la uzun bir telefon görüşmesi yapabilirmiş, miş miş de miş miş.

Bana göre hiçbir şey fark etmez.

Azil sorunu çıkmasa da başka sorun bulunacaktı.

Ki zaten Güvenli Bölge için ortaya atılan “inşaat planı” bile başlı başına bölgeye bir askeri operasyon yapmayacağımızın bir habercisiydi.

Trump’ın durumu saraya biraz daha zaman kazandırdı o kadar.