Ahmet Davutoğlu, salona eşi Sare Davutoğlu ile birlikte giriyordu.

Saç tıraşı olmuş, her zamankinden daha şıktı.

Aklıma 27 Ağustos 2014 günü yapılan AK Parti Genel Kurulu geldi.

O gün de Genel Kurul salonuna eşi Sare Hanım’la gelmişti. Saçlar damat tıraşı gibiydi ve alışık olmadığımız bir şıklıktaydı.

27 Ağustos 2014’ü anımsayınca, ister istemez Davutoğlu’nun yakında parti kuracak Ali Babacan ile tek çatı altında bulunmasının imkansız olduğunu düşündüm. Zira Babacan’ın en büyük destekçisi olan Abdullah Gül, siyasi hayatının en büyük darbesini o gün yediğine inanıyor ve o manzaranın ortaya çıkmasında kritik bir rol oynadığı için Davutoğlu’nu affetmiyor.

Çünkü Davutoğlu’nun genel başkan seçildiği kurultay, özellikle Gül’ün Çankaya Köşkü’ndeki son gününe denk getirilmişti ve “kardeşi” Tayyip Erdoğan’a ve Davutoğlu’na rağmen AK Parti liderliğine soyunmasının önü Anayasal açıdan kesilmişti.

“Davutoğlu’nun konuşmasını nasıl özetlersin” diye sorarsanız, “Geçmişe takılmadan, yeni şeyler söyleyerek, ayıran değil birleştiren politikaları savunan, insan onurunu koruyup yüceltmek isteyen, gelenekçi ama aynı zamanda özgürlükçü bir söylemdi” diyebilirim.

TEORİ İYİ, PRATİĞİ  GÖRMEK GEREK

Özellikle “söylemdi” diyorum, çünkü siyasal İslamcıların söylem ve eylemlerinin uyumlu olmadığını son 17 yılda yaşayarak gördük. 2001’de benzer söylemleri kullanan Tayyip Erdoğan’ın bugün uzun süre birlikte yol yürüdüğü siyasetçiler tarafından dahi acımasızca eleştirilmesi bunun en önemli kanıtı olsa gerek.

Davutoğlu ancak söylemini eyleme geçirerek başarılı olabilir. Gelecek Partisi’nin geleceği ile ilgili ikinci önemli unsur ise AK Parti’nin ne yapacağı olacak. Cumhurbaşkanı Erdoğan ve partisi, tabandaki kopuşlara neden olan politikaları sürdürürse, durum Davutoğlu’nun avantajına dönüşecektir.

Bakalım siyasette önümüze daha neler gelecek?

Sol için bulunmaz fırsat


Ali Babacan da partiyi kurunca AK Parti, Saadet Partisi, Gelecek Partisi, Yeniden Refah Partisi’yle birlikte Milli Görüş orijinli tam beş partimiz olacak. Malum, merhum Alparslan Türkeş’in ülkücü hareketi de üç ayrı partinin omurgasını oluşturuyor. MHP hâlâ en güçlü kale olmakla birlikte, Büyük Birlik Partisi ve İYİ Parti de büyük ölçüde ülkücü tabanı hedef kitle olarak görüyor.

HaberTürk Televizyonu’nda önceki gece hem Saadet lideri Temel Karamollaoğlu’na, hem BBP lideri Mustafa Destici’ye geçmişte sol siyasetin kronik hastalığı haline gelen bu bölünme halinin temelinde ne olduğunu sorduk ama ikisinden de tatmin edici yanıtlar alamadık.

Bu durum, sol siyaset için büyük bir fırsat yaratabilir. Özellikle de CHP toparlayıcı bir siyaset izleyebilirse muhalefetteki sağ partileri yanına çekerek iktidarının önünü açabilir. SP lideri Karamollaoğlu’nun reklam arasındaki sohbetimiz sırasında Kılıçdaroğlu’nun son zamanlarda inanç özgürlüğü, başörtüsü ve demokrasi konusundaki tavrını övmesi de dikkatimden kaçmadı.

CHP’li başkanların mücadelesi


Yerel seçimlerden sonra, devraldıkları vahim ekonomik tablolar nedeniyle CHP’li büyükşehir belediye başkanları için “seçildiklerine pişman olabilirler” diye yazmıştım. İnsan Hakları Haftası kapsamında bir panel için gittiğim Mersin’de Büyükşehir Belediye Başkanı Vahap Seçer ile sohbet ederken şunu gördüm: Belediyelerde ekonomik tablo gerçekten vahim. Ancak Başkan Seçer, seçildiğine pişman olmadığı gibi, o tablo ile mücadeleden büyük zevk almış. Bir taraftan kaynak arayışına girmiş, diğer taraftan projeleri öncelikli ihtiyaçlara göre revize etmiş ve yaptığı tasarrufları acil ihtiyaçlara yönlendirmeyi başarmış. Ankara’yla ve Belediye Meclisi’ndeki muhalefet çoğunluğuyla da iyi ilişkiler kurmuş. Bundan olsa gerek, aradan geçen 8 ayda kente dokunuşları sokakta hissedilmeye başlanmış. Son anketlerde oy oranı yüzde 48’e çıkarken memnuniyet oranı yüzde 60’ları aşmış.

Bakmayın karşı propagandalara, koparılan gürültüye. Seçildikleri günden bu yana Ankara, Adana, Antalya, İstanbul gibi kentlerde  de CHP’li başkanların şeffaf, tasarruflu, insan odaklı icraatları halkta karşılık buluyor ve destek görüyor.