Eğitimci-yazar Berna Bridge, ABD’ye gitti, “Genç Atatürk” kitabının yazarı ABD’li Profesör George Gawrych’le 19 Mayıs 1919’un 100. yıl dönümü için konuştu:

Sevgili okurlarım;

Bu yıl Mustafa Kemal’in bağımsızlığımızı kazanabilmemiz için Samsun’a çıkıp Milli Mücadele yürüyüşünü başlatmasının 100’üncü yıl dönümünü kutluyoruz. Büyük coşku ve heyecanla kutladığımız bu çok anlamlı günde ben de sizlere çok özel bir söyleşiyi sunuyorum. Eğitimci-yazar Berna Bridge, Amerika’ya kadar giderek “Ata”mızın sınırlarımızı aşan, başka ülkelerde derslere konu olan liderliğiyle ilgili araştırmalar yaparak çarpıcı bilgi ve belgelerle dolu bir kitap yazan George Gawrych’le konuştu. Bilim insanının Texas’taki evine oğluyla birlikte gittiğindeki izlenimlerini anlatırken “İlk dikkatimi çeken şey, profesörün Atatürk portreli ve imzalı kravatı oldu” diyor. Türkçe’ye de çevrilen “Genç Atatürk-Osmanlı Zabitliğinden Türk Devlet Adamına” adlı kitabın yazarı, ABD Baylor Üniversitesi Tarih Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Gawrych, ilginç bir yaşam öyküsüne sahip. İkinci Dünya Savaşı sırasında Gulag Takım Adaları’nda esir yatmış Polonyalı asil bir aileden gelen anneyle yine İkinci Dünya Savaşı’nda çeşitli işkencelerden geçmiş Polonyalı asker bir babanın oğlu. Baba ve anne bir süre Rusya’da tutsak kalmışlar. Savaş süresince çeşitli serüvenler yaşadıktan sonra İngiltere’de tanışıp evlenmişler. Oğulları George doğduktan dokuz ay sonra ABD’ye göç etmişler. Londra’da doğup ABD’de büyüyen Polonyalı Gawrych’in yaşam öyküsü bir noktada onu Atatürk’le birleştirmiş...

★★★

SUBAYLARA GÖRE ATATÜRK BİR DAHİDİR

BERNA BRIDGE (B.B.): Atatürk’e ilginiz nasıl başladı?

GEORGE GAWRYCH (G.G.): Amerika’da Katolik, Polonyalı, çift dilli bir Amerikalı olarak büyüdüm. Kendimi hem Polonyalı hem Amerikalı hissettim. Eğitimimi tamamen farklı bir kültür üzerine yaparak kendimi geliştirmek istedim ve Michigan Üniversitesi’nde Osmanlı Tarihi üzerine doktora yaptım. Askeri bir okul olan US Commandand General Staff College’da bulunduğum 18 yıl boyunca 100’den fazla ülkeden gelen binlerce subaya sivil kadroda hocalık yaptığım süreçte benden “Orta Doğu’da Modern Savaş”la ilgili bir ders vermemi istediler. Atatürk’ün Kurtuluş Savaşın’daki büyük liderliğini biliyordum. Michigan Üniversitesi’nde doktoramı yaparken üniversitenin Atatürk’ün devlet adamlığı üzerinde  durduğunu, ancak öncesiyle ilgili pek bilginin bulunmadığını fark ettim. Bu nedenle derslerimde Kurtuluş Savaşı’nı işlemeye karar verdim. Bu kolejde yıllar içindeki gözlemim tüm subayların Atatürk’ün bir dahi olduğunu söylemeleriydi. Atatürk’ün Kurtuluş Savaşı’ndaki dehasını anladıktan sonra onu bir lider olarak daha fazla takdir etmeye başladım.



(B.B.): Atatürk’ü ne kadar süreyle araştırdınız?

(G.G.): Hakkındaki sayısız yayına karşın, asker Atatürk’ü sistemli bir şekilde (derinliğine) inceleyen Batılı bir araştırmacı bugüne dek çıkmadı. Dahası, hiçbir Batılı bu konudaki askeri arşivleri, hatta Türkiye’deki diğer arşivleri araştırmamış durumda. Ben bu boşluğu doldurmak için araştırmamın büyük bir bölümünü Askeri Tarih ve Stratejik Etüt Dairesi, Türk İnkılap Tarihi Enstitüsü, Başbakanlık Cumhuriyet Arşivleri, Cumhurbaşkanlığı Atatürk Arşivi ve Başbakanlık Osmanlı Arşivleri’nde çalıştım. Bu arşivler temelde Arap alfabesiyle yazılmış, el yazısı Osmanlıca belgeleri içerir. Bu bakımdan yalnızca Latin alfabesindeki yayınlardan yararlanan Atatürk araştırmacılarının çoğunun erişemediği, değerli kaynaklardır.

(B.B.) Atatürk’ün liderliğiyle ilgili ne söylemek istersiniz?

(GG) “Genç Atatürk” adlı kitabımda İstiklal Harbi’nde bir yandan savaşırken bir yandan da cumhuriyetin inşasıyla uğraşan bir askeri kumandan ve siyasal önder olarak Atatürk’ün rolünü araştırdım, Milli Mücadele’nin son yılında, Atatürk’ün resmi olarak iki unvanı vardı: Geçici hükümetin başkanı ve ordunun başkumandanıydı. Sakarya Muharebesi, Büyük Taarruz ve düşmanı takip esansında emirler verdi. Bu itibarla çağdaş önderler arasında Atatürk, tıpkı hem devlet başkanlığı yapan, hem de taktik muharebeler yöneten Büyük (II.) Frederick ve Napoleon gibi siyasi önderlikle muharebe kumandanlığını şahsında başarıyla birleştirmiştir. Böyle liderler tarihte sayılıdır.

İşte o kitap...


ATATÜRK HEM DEVLETİ HEM DE SAVAŞI YÖNETTİ

(B.B.): Peki Atatürk’ü bu iki liderle karşılaştırdığınızda gördüğünüz fark nedir?

(G.G.): Bu isimlerden ikisi de güçlü devletlere hükmetmiş ve geleneksel savaşlarda çarpışmışken, Atatürk çok özel ve çok zor koşullarla karşı karşıya kalmıştı. Bir yandan kendini parçalanmış bir ulusun direniş hareketinin meşru lideri olarak kabul ettirmeye çalışırken diğer yandan da etkili bir hükümet kurma, dağılmış bir orduyu yeniden oluşturma ve büyük bir savaş için halkı seferber etme mücadelesi vermişti. Atatürk Kurtuluş Savaşı’nda birçok strateji kullanmıştır. Dolayısıyla, İstiklal Harbi yüzyılın ilk büyük kurtuluş savaşı oldu ve Atatürk bu mücadeleden, yetenekli ve hünerli bir lider olarak hak ettiği ünle çıktı.

(B.B.): Kitabınızda Atatürk’ün liderliği ve onun yüksek duygusal zekasıyla ilgili bağlantı kuruyorsunuz...

(G.G.): Atatürk’ün zihinsel ve kişisel gelişimine nüfuz edebilmek için, onun askeri yayınlarını, özel defterlerini, resmi rapor ve yazışmalarını, emirlerini, mektuplarını ve konuşmalarını tahlil ettim. Bu kaynaklar Atatürk’ün neyi, nasıl düşündüğünü çözmeye yardım etti. Atatürk’ün yazıları ve konuşmalarında çok sık kullandığı üç terim veya kavramı gördüm: His, dimağ, vicdan. His, Atatürk’ün “zihni” ile “kalbini” ilişkilendiren insani duygudur. Duygular insan psikolojisinin ayrılmaz parçasını oluşturur ve bir lider olarak Atatürk, kendi duygularıyla başkalarının duygularını, bugün yaygın olarak duygusal zeka veya sezgisel anlayış olarak adlandırdığımız bir beceriyle birleştirmeyi başarmıştı. Duygusal zeka, etkili bir halk lideri olmak açısından temel önem taşıyordu ve Atatürk insan ruhunu araştırmak ve kavramak için zaman ve çaba harcamıştı.

(B.B.): Yukarıda sözünü ettiğiniz “Vicdan”da, bugün etik değerler dediğimiz kavramın temelini oluşturuyor...

(G.G.): Atatürk, “vicdanı” bireylerin ve toplumun iyiyle kötüyü ayırt edebilmesini sağlayan, eylemlerine karar verirken onlara kılavuzluk eden manevi bir pusula olarak anlıyordu. Atatürk, kişileri ve toplumları yüce hedeflere sevk eden değerler ve erdemler olarak hem kişisel hem de ulusal vicdandan söz ediyordu. Fazilet ve ahlakı, vicdanla ilişkilendiriyordu. Atatürk’te “His, dimağ, vicdan”, her üç unsur da birbiriyle sürekli etkileşim halindeydi. İyi bir dinleyici ve gözlemciydi. His, dimağ ve vicdan, beraberce Atatürk’ün kişiliğini ve hedef odaklı yaşamını biçimlendirmeye yardım etti. İstiklal Harbi’nden sonra da Atatürk, Türk Devrimi’ni bu üç eksen doğrultusunda gerçekleştirdi.

ATATÜRK TOPLUMSAL DEĞİŞİMİN ÖNDERİ OLDU

(B.B.): 19 Mayıs’ın yüzüncü yılını kutladığımız bu yıl bizim için çok büyük anlam taşıyor. 19 Mayıs için söylemek istedikleriniz nelerdir?

(GG): 19 Mayıs 1919 yeni Türkiye’nin ve Cumhuriyet’in temellerini temsil eder. O gün, Mustafa Kemal askerliğinin, komutanlığının yanı sıra, milli mücadele için siyasi liderliğe başlamıştır. Kısaca hem komutan, hem siyasi lider olarak iki şapkayı aynı anda giymeye yönelmiştir. Şiirsel bir yaklaşımla söylersek; Birinci Dünya Savaşı’nın topları Osmanlı İmparatorluğu’nu yok etmeye yardımcı oldu. Onun küllerinde Atatürk, halkın yürek atışlarını duydu ve onların bağımsızlığa, dünya topluluğunda saygınlığa ulaşmalarında liderlik etti. Cumhuriyeti kurduktan sonra bir dizi etkileyici devrimle Türkiye’yi dinamik ülkeye dönüştürecek toplumsal bir değişimin önderi oldu. Bugün Türkiye hâlâ bağımsız ve ülkü/hedef olarak “Yurtta Barış, Dünyada Barış” söylemiyle insani değerler yaratmak için mücadele etmekte. Atatürk’ün başarıları ve mirası hem ulusal hem uluslararası anlama sahip.

Kurtuluş Savaşı’nı kazandıktan sonra, 4 Eylül 1923 günü Atatürk, yeni Türkiye ile ilgili hedefini şöyle belirtti: Memleket behemehal (kesinlikle) asri, medeni ve müteceddit (yenilenen) olacaktır.