Gene böyle bir Nisan ayıydı.
10 sene önce...
Profesör Türkan Saylan’ın evi basıldı.
Bütün semt polis ablukasına alındı.
Yedi saat arama yapıldı.
Güya suç delillerine suçüstü yapılıyordu.
Yandaş medya salyalarla saldırıyordu, “terörist, darbeci, misyoner, Amerikan ajanı, dinsiz, fahişe, lezbiyen” olduğu yazılıyordu.



Oysa... Ömrünü cehaletle mücadeleye adayan Profesör Türkan Saylan, Atatürk ilkelerini ve devrimlerini korumak ve yüceltmek amacıyla kurulan Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği’nin başkanıydı, 36 bin kız çocuğumuzun hayatına dokunmuştu, okumalarını, meslek sahibi olmalarını sağlamıştı, 30 bin üniversite öğrencisine burs veriyordu, 28 kız yurdu yaptırmıştı, 56 okul yaptırmıştı, Kardelen projesiyle, Baba Beni Okula Gönder projesiyle toplumsal bilinci artırmıştı.



Maşa olarak kullanılan polisler, evinin odalarını eşyalarını didik didik ederken, o kocaman yürekli narin kadın, ruhumuza açılan çiçekli penceresine çıktı, gülümseyerek el salladı...
“Demokrasi kazanacak” dedi.
“Hukuk kazanacak” dedi.
“Bana yapılanlara kızmam, hiç aldırmam ama, Türkiye’yi bu kadar küçük düşürmeye kimsenin hakkı yok” dedi.
“Hırsızlığa, yolsuzluğa, üçkağıtçılığa, sömürüye muhalifiz, biz onurumuzla yaşıyoruz” dedi.



Polis baskını sırasında, evinde doktoru vardı, son değerlerinin tahlil edilmesi için kolundan kan alınıyordu.
Çünkü kanserdi.
Kemoterapi görüyordu.
Bitkindi.
Dimdik durmaya gayret ediyordu.
Hastaneye kaldırıldı.
Bir ay direnebildi.
Kumpas şehidi olarak son nefesini verdi.



Cenaze töreni ulusal miting gibiydi.
Akp hükümeti katılmadı!
Kızlarımızın eğitimine ömrünü veren kadın’ın cenaze törenine kadın milli eğitim bakanı bile katılmadı.
O zamanlar İstanbul valisi Muammer Güler’di, o da katılmadı.
Çiçek bile göndermediler.
Başsağlığı bile yayınlamadılar.
Yandaş medya “cenaze namazı kılınmasın” diye çağrı yapıyordu.
Türkiye sadece Türkan Saylan gibi mübarek bir değerini değil, örfünü adetini de kaybetmişti, musalla başında bile senden-benden ayrımı yapıyorlardı.
Zincirlikuyu’da defnedildi.
Kabristandaki belediye işçisi Halil Düldül hergün mezarını sulayıp, hergün başucunda dua ediyordu, niye diye sordular, kızı üniversitede okuyordu, Türkan Saylan’ın bursu sayesinde okuyordu!



Gerisi malum...
Hepsinin kumpas olduğu, hepsinin yalan olduğu, dünya tarihinin en ahlaksız iftirası olduğu, hukuk katliamı olduğu ortaya çıktı.



Ve bugün, 10 sene sonra...
Gene öyle bir Nisan ayı.



Geçersiz oyları denediler, beceremediler.
Polis zoruyla Büyükçekmece’yi denediler, beceremediler.
Şimdi yine polis zoruyla Maltepe’yi zorluyorlar.



Maltepe’de... Demokrasiyi rezil-i rüsva ettikleri, hukuku katlettikleri, milli iradeyi rehin tuttukları yerin adı ne biliyor musunuz?
Profesör Türkan Saylan Kültür Merkezi!



Kaderin cilvesi...



İstersen yüz defa say, neticenin ne olacağını söylemişti:
“Demokrasi kazanacak.”
“Hukuk kazanacak.”
“Türkiye’yi bu kadar küçük düşürmeye kimsenin hakkı yok.”
“Hırsızlığa, yolsuzluğa, sömürüye muhalifiz, onurumuzla yaşıyoruz.”