Akdeniz’de durum kritik;

Kıbrıs Rumlar, Türkiye’yi kuşatmak içiniki farklı yönden ilerliyorlar.

- AKDENİZ’İ PARSEL PARSEL DAĞITIYORLAR: Rumlar, Kıbrıs Adası’nın güneyinde tek taraflı ilan ettikleri münhasır ekonomik bölgeyi 12 parsele bölmüş durumdalar. Bu 12 parselde petrol ve doğalgaz aramak için ruhsatlar dağıtıyorlar. Ruhsatlarda aslan payını İtalyan Eni şirketi almış durumda. ENİ bir parselde tek başına, üç parselde Güney Kore petrol şirketi ile, iki parselde ise Fransız Total’le ruhsat sahibi. ABD’nin iki parselde, biri İngiliz ve İsrail şirketleriyle, diğerinde Katar’ın resmi gaz şirketi ile birlikte ruhsatı bulunuyor.

- TÜRKİYE KARŞITI İTTİFAKLAR KURUYORLAR: Rumlar’ın ikinci hamlesi ise Türkiye’yi yalnızlaştırmak. Bunun için kurulan ittifakın çekirdeğini, ABD desteğiyle oluşturulan Rum-Yunan-İsrail oluşturuyor. Askeri bir mahiyete de bürünmek üzere olan bu ittifaka ek olarak, -petrol/doğalgaz merkezli ekonomik bir forum da oluşturuluyor.  Ekonomik foruma, malum üçlünün yanı sıra, İtalya, Mısır, Ürdün ile, Filistin yönetimi –yanlış okumadınız- de eklemlendi. Lübnan’ın da bu sürece dahil olması için görüşmeleri ise yılın ilk aylarında, o dönemde ABD Dışişleri’nde bölgeden sorumlu diplomat olan, şimdinin Ankara’daki Amerikan Büyükelçisi Satterfield yürüttü.

TÜRKİYE’NİN YENİ TAKTİĞİ; ÇİN MODELİ YERİNE, “RUM’UN AÇTIĞI KUYUNUN YANINA KUYU AÇMAK...”


Rumlar, Akdeniz’i “parsel parsel” ruhsatlarken, Türkiye’nin buna ilk tepkisi “gun boat diplomacy- savaş gemisi diplomasisi” oldu; başta Rumlarla iş birliği yapan uluslararası şirketler olmak üzere tüm dünyaya, bölgenin egemenlik açısından tartışmalı olduğu, Türkiye’nin burada “oldu-bittilere izin vermeyeceği” mesajı verildi. Mesaj da Türk donanmasına ait savaş gemileri ile desteklendi.

Türkiye böylece, Çin’in Güney Çin Denizi’nde yaklaşık 70 yıldır uyguladığı “9 dash line”(9 aralıklı çizgi) politikasının bir benzerini Akdeniz’de hayata geçirdi. (Çin, söz konusu politika ile ülkenin güneyinde kalan, Filipinler, Brunei, Endonezya, Malezya, Tayvan Adası ve Vietnam’ın da kıyısı bulunan denizin tümünü “münhasır ekonomik bölgesine” dahil etti. Diğer kıyıdaş ülkelerin bu bölgede herhangi bir ekonomik faaliyette bulunmalarını ise “savaş nedeni sayacağını” açıkladı. Kimse de –Amerikalılar bile- büyük Çin ordusuyla karşı karşıya gelmemek için, birkaç küçük itiraz dışında, bu politikaya uymayı tercih etti. O kadar ki, ABD resmen “bu bölgedeki ülkelerin yaşadığı ekonomik anlaşmazlıklar konusunda tarafsızız” açıklaması bile yaptı.

Ancak ilginçtir; Güney Çin Denizi’nde “tarafsızız” diyen ABD, iş Akdeniz’e gelince tüm gücüyle Kıbrıslı Rumlar’ın tarafında yer almayı tercih etti.

Türkiye’nin “savaş nedeni sayarız” politikası ise AKP iktidarı döneminde–deyim yerindeyse- çaya batırılmış bisküvi gibi eriyip gitti. – (FETÖ’cülerin Türk donanmasının belkemiği subaylara yönelik davalarla yürüttükleri operasyonları hatırlayın. Buna bir de Davutoğlu’nun dönemin ABD Başkan Yardımcısı Joe Biden’ın aracılığıyla Kıbrıslı Rum Lider Anastasiyades ile yaptığı gizli görüşmeyi ekleyin. Bu görüşmede Davutoğlu’nun “Akdeniz’de petrol/doğalgaz aramayı savaş nedeni yapmaktan vazgeçiyoruz” sözü verdiği, Rum basınında çarşaf çarşaf yayınlandı. AKP hükümetleri tarafından bu durum hiç yalanlanmadı).

AKP’nin son dönemdeki yeni politikası ise kabaca, “Rum nerede petrol/doğalgaz ararsa, biz de orada ararız” olarak belirlendi. Bunun için Yavuz ve Fatih petrol arama gemileri devreye sokuldu. –Nitekim Rumlar’ın geçen hafta İtalyan ENİ ile Fransız Total’e 7. parselde ruhsat vermesi üzerine, Yavuz gemisi de aynı parsele gönderildi-

ANA MUHALEFET NE DİYOR? “DİK DURUN, DESTEKLERİZ...”


AKP hükümetlerinin Doğu Akdeniz konusunda izlediği inişli-çıkışlı politikasının nedeni, CHP’ye göre Suriye’de izlenen yanlış politikalar.

CHP Lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun Koordinatör Başdanışmanı, İstanbul Milletvekili Erdoğan Toprak, Türkiye dipsiz Suriye bataklığına çekilerek, tüm gücünü buraya harcaması sağlandığına, bu arada, asıl yaşamsal olan Kıbrıs ve Doğu Akdeniz’den geri çekilmeye zorlandığına vurgu yaptı.

Toprak, Kıbrıs konusunda bir başka tehlikeye daha dikkat çekti; Uluslararası alanda yeniden ısıtılmaya başlanan “Kıbrıs barış görüşmelerinde” de, hem Ankara’nın, hem de KKTC’nin “görüşmelerin kaldığı yerden başlaması” ifadesine aldanmaması gerektiğini söyleyen Toprak, şu uyarıyı yaptı;

“Kıbrıs’ta son görüşme turu olan Crans-Montana’da ilk kez Türkiye’nin garantisi görüşme başlığı gibi masaya getirildi. Üstelik görüşmeler sırasında Rumlar’a bir de harita verildi. Görüşmeler “kaldığı yerden başlayacak” dendiğinde, hem Türkiye’nin garantisinin yeniden tartışmaya açılması, hem de Rumlar’ın verilen harita üzerinden yeni ve somut tavizler peşine düşmesi söz konusu olabilir. Türkiye’nin garantörlüğünün tartışmaya açılmasını kabul etmemiz mümkün değil. Hükümete çağrımız da şu; Kıbrıs’ta Kıbrıs Türklerinin, Akdeniz’de ise Türkiye’nin haklarını sulandırtmayın. Dik durun, biz de arkanızda duralım...”

Durum bu;

Suriye’de “zaferden zafere koşuyoruz” derken, Akdeniz’den olmayalım...