“... Günlerdir, muhtemel darbeyi kimin yapabileceği tartışılıyor. Yaparsa Amerika yapacak. Kimi kullandığı önemli mi? Bunu yaparken de eski deneyimlerden yararlanacak...”

Star Gazetesi Ardan Zentürk dün “Darbenin ana zemini ‘medya-politik’ şifresi, ‘diktatör’dür...” başlıklı bir yazı kaleme aldı ve sonsöz olarak “Darbeyi yaparsa Amerika yapacak” dedi!

Yazının esası işe şöyle: “... Sivil siyaset açısından medya-politik zemininde asıl risk yayın kuruluşlarından değil, adalet sisteminin işleyişinden kaynaklanır. Darbeyi meşrulaştırmak isteyen güç için verimli zemin, tartışmalı iddianameler ve fiili cezaya varan uzun tutukluluk süreleridir. Gazetecilerin tutuklanması zeminli darbe stratejilerinin de ana rotasını işaret eder. Siyaset, hukuk sisteminin içine iyi bakmak durumundadır.”

İşte hakikat! İktidara yakın bir gazetecinin bu tespitleri son dönemde alışık olmadığımız bir bakış açısı! Neden mi?

Anlatalım...


Parti komiserleri gazeteciler!


Örneğin... Kendinden olmayan gazeteleri ekonomik anlamda kuşatmak için her yola başvurursanız...

Örneğin... ‘Parti komiserleri’ gazeteciler, beğenmedikleri bir haber üzerinden ‘Savcılar harekete geçin’ çağrısı yaparsa... Savcılar da harekete geçerse...

Örneğin... İnternet siteleri, uyarı bile yapılmadan kapatılırsa...

Örneğin... Farklı düşünen televizyon kanallarını cezalarla boğarsan...

İşte böylesi bir ortamdan kim beslenir?

Kaos olmasını isteyen istihbarat servisleri, casusluk örgütleri, din-sol-sağ görünümlü kullanışlı yapılar hemen harekete geçer! Ülkede bağımsız yargı, medya olmadığı uluslararası platformlara taşınır! Bu kaosçulara karşı çıkacak isimler ise ‘tarafsız’ olmak zorunda kalır! Çünkü... “Tartışmalı iddianameler ve fiili cezaya varan uzun tutukluluk süreleri” gerçektir!

Hatırlatmakta fayda var...

Tarih 20 Temmuz 2016...

SÖZCÜ yazarı Soner Yalçın köşesinde “Darbeyi izleyen bir çift göz” başlıklı bir yazı kaleme aldı.

Okuyalım: “... Darbe girişimi gecesi CNN International TV’ye çıkan ABD’li analistler aynı cümleyi kurdular: ‘Bu olağan ve beklenen bir askeri müdahaledir!’ Şaşırtıcı değil. Pentagon danışmanı Michael Rubin’den Dick Cheney’nin ulusal güvenlik danışmanı John Hannah’a kadar Amerikalılar sadece bu yıl neler yazmadılar ki?”

Darbe senaryolarını gündeme getirmek!


18 Şubat’ta sormuştum...

Bugün de soruyorum:

Bugün kim, bu darbe senaryolarını gündeme getiriyor?

Çünkü...

Tarih 12 Haziran 2007... İstanbul Ümraniye’de bir gecekonduda el bombaları bulundu...

Tarih 13 Haziran 2007... Washington’da, Hudson Enstitüsü’nde toplantı düzenlendi. Konusu, Türkiye’de darbeydi! Yani... Dehşet senaryosu...

Senaryosu şuydu: Anayasa Mahkemesi Başkanı Tülay Tuğcu suikast sonucu öldürülecek... Beyoğlu’nda bomba patlayacak ve 50 kişi ölecek. Türk Ordusu 50 bin askerle Kuzey Irak’a girecek...

Toplantıya, dönemin Washington’daki Savunma Ataşesi Tuğgeneral Bertan Nogaylaroğlu ile birlikte yine o dönem Genelkurmay bünyesindeki Stratejik Araştırma ve Etüt Merkezi’nin (SAREM) Başkanı Tuğgeneral Süha Tanyeri ve beraberindeki Türk askerleri de katılmıştı! “Dehşet senaryosu” adı verilen senaryonun konuşulmadığı ortaya çıkmıştı. Ancak... Hudson toplantısı gündemi Türkiye’de “bomba” gibi düşmüş... Güya, askerler darbeye hazırlanıyordu!

Sonra Ergenekon operasyonu başladı. Balyoz ile devam etti...

Tuğgeneral Bertan Nogaylaroğlu ve Tuğgeneral Süha Tanyeri, Balyoz kumpasıyla tutuklandı... Peki o dönem ‘Dehşet senaryosunu’ kim gündeme getirdi? 2007’de Milliyet Gazetesi Washington Temsilcisi Yasemin Çongar! Çongar’ın haber kaynağı da Hudson toplantısına katılan ve yarım saat sonra toplantıdan ayrılan CIA ajanı Henri Barkey’di! O Yasemin Çongar, 12 Kasım 2007’de kurulan Taraf’ın yöneticisi oldu!

Peki bugün kim bu darbe senaryolarını gündeme getiriyor?




Truman 73 yıl önce bugün ne istemişti?


Tarih 22 Mayıs 1947... ABD Başkanı Harry Truman, Türkiye’ye yapılacak yardımı imzaladı. 100 milyon dolarlık yardımı, ABD Dışişleri Bakanı George Marshall’ın kontrol edeceği açıklandı. Aynı gün, General Oliver başkanlığındaki ABD heyeti, Türkiye’ye yapılacak askeri yardımı görüşmek üzere yurda geldi...

TRUMAN VE KÖY ENSTİTÜLERİ

Yani... 73 yıl önce bugün adına “Truman Doktrini” denilen yardımla Türkiye, Sovyet tehdidine karşı Amerika’ya hem ekonomik hem de askeri anlamda bağlandı! Hatta... Kültürel olarak da... Neden mi? Truman’ın şartlarından birisi de ‘Bağımsız Türkiye’nin öğretildiği Köy Enstitüleri’nin kapatılmasıydı!

Ve...

CHP, Köy Enstitüleri’nin kapatılmasına giden yolu döşedi...

Aydınlanma ocaklarını etkisizleştirdi ve 1954 yılında da gerçek işlevini yitirmiş olan Köy Enstitüleri’ni Demokrat Parti kapattı...

AMERİKA’NIN TÜRKİYE’YE ETKİSİ

Peki... Truman Doktrini’ne İslamcı kesim nasıl baktı?

Cangül Örnek... Siyaset bilimci... “Türkiye’nin Soğuk Savaş Düşünce Hayatı” adlı kitabında şu konuyu işledi: Antikomünizm ve Amerika’nın Türkiye’ye etkisi... Kitabın “Maneviyatçılığın Soğuk Savaş Buluşması” bölümü ve dipnotlarında da “Truman Doktrini ve İslami kesim” arasındaki ilişkiyi net bir şekilde anlattı...

Tarihsel birlikteliğin ‘kahramanları’


9 Nisan 1948... İslami eğilimli Yeni Sabah Gazetesi yardımlarla ilgili şöyle diyor: “... Rusya ve peykleri (uyduları) Amerikan hükümetinin yardım ve irtikrazının Amerikan ticari emperyalizmini gizleyecek bir vasıta olduğuna inandıklarını itiraf ediyorlar. Bu korkuların asılsız bir hayalden ibaret olduğu aşikârdır.”

6 Şubat 1948... İslamcı Büyük Doğu Dergisi yardımların az olmasından dolayı hayal kırıklığına uğramış: “... Sonra... Evet, sonrası var... Sebep sadece Amerika tarafından atlatılmış olmaktan ibaret değildir. Bizim de kendisiyle ülfet (kaynaşma) ve münasebetlerimizde, onu (ABD) böyle bir yardımdan vazgeçirtecek acaba ne gibi menfi tesirler olmuştur?”

[caption id="attachment_5829062" align="alignnone" width="800"] ABD’nin 6. Filo’sunu protesto etmek için İstanbul Taksim Meydanı’nda toplanan 76 gençlik örgütüne, Komünizmle Mücadele Derneği üyeleri saldırdı. Komünizmle Mücadele Derneği’nin iki üyesi, Ali Turgut Aytaç’ı (yerde) böyle bıçakladı. Aytaç, olay yerinde vefat etti.[/caption]

YAKINLAŞMAYI MEŞRU KILMAK

ABD’ye ses çıkarmayan hatta destekleyen Büyük Doğu’nun ideoloğu Necip Fazıl Kısakürek, 1979’daki ‘Moskof’ yazısında şöyle diyordu: “Türk’ün gözünde başka milletler Moskofa yaklaştıkları nispette düşman ve ondan uzaklaştıkları mikyasta dosttur...”

Akademisyen Cangül Örnek, Necip Fazıl’ın bu yazısını şöyle değerlendiriyor: “... Bu ifade... İslamcıların tarihsel Rus düşmanlığını, ABD’yle yakınlaşmayı meşrulaştırmak için nasıl kullanıldığını göstermekte.”

SONUÇ: Bu tarihsel birliktelik (ABD, Komünizmle Mücadele Dernekleri, bazı İslamcı dergi ve gruplar) 1960’lardan sonra Türkiye’de yükselen öğrenci hareketini (Türk Bayrağı taşıyan gençleri) hedefe koydu. ‘İslam ve sağ’ siyasetin temsilcileri dün de bugün de ABD ile ilişkilerini hiç bozmadı!