Bugün size kamu bankalarının yönetim kurullarına siyasetçilerin, bürokratların atanmasına ilişkin ders gibi bir anektod aktaracağım. Olayın kahramanı Bayındırlık ve İskân eski bakanlarından Mehmet Keçeciler. Oğlu Avukat Murat Keçeciler’den dinledim.

Yıl 1985.

Anavatan Partisi (ANAP) tek başına iktidardır. Merhum Başbakan Turgut Özal, çok güvendiği isimleri önemli kurumların yönetimine getirmeye başlar.

O sırada 1983’te DPT’den ayrılıp ANAP’ın kurucusu olan, ancak Kudüs Mitingi gerekçesiyle Milli Güvenlik Konseyi’nden veto yiyen Keçeciler milletvekili olamamıştır. Genel Başkan Yardımcısı olduğu ANAP’ın iktidarında ikinci yıldır (1985) ama Keçeciler hâlâ işsizdir. Bağkur’u SSK’sı ya da Emekli Sandığı dahi yoktur.

Geçinemediği için Özal’a gider ve “Artık partide taşlar yerine oturdu. Ben DPT’ye döneyim. Bakmam gereken dört çocuğum var” der. Ancak Özal buna sıcak bakmaz.

Bir sabah, o zaman Vakıflar Genel Müdürlüğü bünyesinde olan Vakıflar Bankası’ndan bir araba kapısına gider. Şoför, “Sayın Keçeciler, sizi Yönetim Kurulu toplantısına götürmemiz istendi” der. Keçeciler “ne yönetimi” diye sorunca şoför, “Vakıflar Bankası Yönetim Kurulu Toplantısı var. Siz de üyesiniz” der.

Keçeciler, o toplantıya gitmez.

Sonra Özal ile konuşur, üç maddelik gerekçe sunar ve yönetim kurulu üyeliğinden istifa eder:

1- Ben itikadı olan biriyim. Faizle yaşayan bir kurumdan maaş almam. Ayrıca unutmayın ki vakıfların her kuruşu tüyü bitmemiş yetimin hakkıdır.

2- Ben Siyasal Bilgiler okudum, bankacı değilim. Bankacılığın B’sinden anlamam

3- Ben siyasetçiyim. Bu atama hem bana hem partimize zarar verir.

Keçeciler istifa edene kadar kendisine tahakkuk eden huzur hakkı da hayli yüklüdür. Onu da alır ve Keçiören’deki güçsüzler yurduna bağışlar.

Umudum yok ama 35 yıl önce yaşanmış bir olayı, şimdinin muhafazakâr siyasetçileri belki bir ders çıkarır diye paylaşmak istedim.

Çıkarırlar mı ne dersiniz?

DAHA NE DESİN


Günlerdir HDP’yi konuşuyoruz. Her ekrana çıkan “HDP PKK ile ilişkisini kessin, arasına mesafe koysun”, “HDP yürümesin”, “HDP sussun”, “CHP HDP ile ittifak yapmasın” gibi cümleler kuruyor. HDP’lilere soran yok.

Geçen hafta Duygu Demirdağ, İsmail Saymaz ve Ali Haydar Fırat’la birlikte Kars’ın HDP’li Belediye Başkanı Ayhan Bilgen’le röportaj yaptık. İsmail, Bilgen’e doğrudan PKK’ya sempatiyle bakan, PKK’nın uluslararası camiada da suç sayılan eylemlerini öven, Öcalan için eylem yapan HDP’lileri hatırlattı ve “Muhalefetin bunlar nedeniyle HDP’ye mesafe koyması kaçınılmaz değil mi?” sorusunu yöneltti. Yıllardır bir insan hakları savunucusu, siyasetçi olarak yakından takip ettiğimi Bilgen de bu soruya çok açık yanıt verdi:

“Şiddetle ilgili tavrım çok net. Gençlik yıllarımdan bu yana açık yazıp ifade etmişim. Siyasetçilerin, demokratik siyasetle ülke sorunlarını çözeceklerine inanıyorlarsa, hiçbir şekilde siyaset dışı, demokrasi mücadelesindeki aktörler dışında bir iradeyi bir gücü övmelerini doğru bulmam. Bunun da Kürt siyasetine faydası olduğuna da inanmıyorum. Siyasetçi işini yapsın. Elbette ki terörle mücadele kanunumuzdaki ‘örgütün üyesi olmamakla birlikte örgütün propagandasını yapmak, desteklemek’ ucube ceza hukuku mantığıyla söylemiyorum. Ancak siz araçlara karşı çıkarsınız, çıkmanız gerekir. Kürtlerin ana dil hakkını savunmak, özgürlüğü savunmak, eşitliği savunmak, mesela tam bağımsız Türkiye demek suç olabilir mi? Ancak tam bağımsız Türkiye’yi silahlı mücadele ile gerçekleştireceğim, özgürlüğü eşitliği silah zoruyla elde edeceğim diyeni siyasetçi övemez, övmemeli. Bunu yapmak aslında kendi yaptığı işe güvenmemektir, kendi demokrasi mücadelesiyle ilgili özgüven sorunu yaşaması demektir. Bu anlamda siyasetin muhatabının, öznesinin halk olduğu kanaatindeyim. Bu anlamda Kürt siyasi geleneğinde bir yerlere mesaj gönderme, tırnak içinde söylüyorum, bir yerlere selam verme üslubunun da Kürt siyasetini daralttığını, seviyesini düşürdüğünü ve aslında Kendi işine odaklanmak yerine başka rollere soyunmaya teşne bir tutum olduğunu düşünürüm.”

“HDP PKK ile arasındaki bağı koparsın, mesafe koysun” genellemesini yaparak HDP’ye oy veren 6 milyonu bir kompartımana bindirmek yerine Bilgen gibi, Mithat Sancar gibi PKK’ya, silaha, şiddete karşı net duruşu olan HDP’lileri cesaretlendirip, kendilerine daha fazla söz hakkı tanımak gerektiğine inanıyorum. (Not: Söyleşinin tamamını “Bir Ülke Bir Kent” başlıklı youtube kanalından izleyebilirsiniz.)