Radikal Gazetesi’nde muhabirlik yaptığım dönemde görevlerimden biri de Çankaya’yı (Cumhurbaşkanlığı) takip etmekti. Uzun süre 9. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’i izlemişliğim vardır. Hem Türkiye’de hem yurtdışında bütün resmi ve çalışma ziyaretlerini takip etmişliğim vardır.

Bu sayede Demirel’in çalıştığı ekiplerle tanışıklığım, en azından temasım hep oldu. Aynı Şekilde Demirel’den görevi devralan 10. Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer’in ekibini de yakından bilirdim.

Albay Reha Taşkesen’i de Demirel’in Başyaveri olarak tanımıştım. Cumhurbaşkanlığı ve savunma muhabirleri kendisini yakından tanırdı. Çok parlak, Atatürkçü bir subaydı. Beklediğimiz gibi, hep kritik görevlerde bulundu ve general oldu. 2005 yılında Afganistan Uluslararası Gücü’nün Harekat Komutanlığı’nı yaparken sürpriz bir şekilde Kara Harp Okulu Komutanı olarak Ankara’ya dönmek zorunda kalmıştı. 2006 yılının Temmuz ayında da emeklilik dilekçesi vermişti.

O günü hiç unutmuyorum. Emekli olduğunu duyduğumuzda Genelkurmay’ı takip eden muhabir arkadaşlarımızın çoğu şaşkınlıklarını “geleceğin Genelkurmay Başkanı’ydı” diyerek göstermişlerdi.

Biraz araştırınca bir meslektaşımızla yaşadığı ilişkinin gerekçe yapıldığını öğrenmiştik. Taşkesen Paşa, 2006’daki Yüksek Askeri Şura toplantısı öncesinde sessiz sedasız bir kenara çekildi. Biz de kısa süre içinde meseleyi unuttuk.

Meğer Taşkesen Paşa’nın başına gelenler 2007’den itibaren başlayan kumpas davalarının işaret fişeğiymiş.

Nereden mi öğrendim?

Sevgili meslektaşım Aytunç Erkin’in yazdığı “Dayının Casusları” kitabından. Aytunç çok iyi bir arşivcidir. Arşivci derken sadece “belge biriktirme” işini değil, aynı zamanda yaşanan olayları birleştirme konusundaki yeteneğini kastediyorum.

Kitabı okurken gazeteci olarak bizzat takip ettiğim olaylar gözümün önünden geçti ve o tarihte dolduramadığım boşlukları doldurma şansı buldum.

Taşkesen Paşa KHO Komutanlığı görevini daha sonra Genelkurmay Başkanlığı’na kadar yükselen, bugün Savunma Bakanlığı görevinde bulunan Hulusi Akar’dan devralmıştı. Akar’ın KHO Komutanlığı’nda dört yılını doldurmadan, üçüncü yılında görevi devrettiğini de Aytunç’un kitabı sayesinde öğrendim. (Kitabın bu bölümünde bir de “Çılgın Türkler” detayı var. Onu kitaptan okumanız için yazmıyorum.)

Aytunç, bir başka önemli detaya daha dikkat çekmiş.

Darbe gecesi Akar’ı Genelkurmay Karargahı’ndan alıp darbe girişiminin komuta merkezi olarak kullanılan Akıncı Üssü’ne götüren, darbe önlendikten sonra da Akar ile birlikte helikopterle Çankaya Köşkü’ne gelen, orada tutuklanan darbeci Tümgeneral Mehmet Dişli de (Türkiye’nin Lahey Büyükelçisi AK Partili Şaban Dişli’nin kardeşi) o sırada KHO’nda binbaşı rütbesinde ve Harekat Eğitim Şube Müdürü imiş.

Taşkesen Paşa göreve başladığında ilk aldığı istihbarat okuldaki FETÖ örgütlenmesine dair olmuş. Kendisini ziyaret eden albaylar da “Mehmet Dişli, Fethullahçı yapılanmanın içindeki önemli bir isim, dikkat edin” bilgisini vermiş.

Aytunç, Taşkesen Paşa’nın o tarihten sonra Dişli’ye adeta mobing uygulamaya başladığını, bu baskı karşısında sıkışan Dişli’nin kendisini ABD’ye tayin ettirdiğini de anımsatmış.

Detaylarını kitaptan okursunuz. Ancak işin sonunda şöyle bir durum yaşanmış:

Harp Okulu’ndaki yapılanmaya çomak sokan Taşkesen Paşa hedef haline gelmiş. Telefonları dinlenmiş. Selefi Hulisi Akar gibi gelecekte Genelkurmay Başkanı olması beklenirken, KHO’ndaki uygulamalarıyla ilgili ihbar mektupları ile özel yaşamı bahane edilerek istifaya zorlanmış.

Dönemin Kara Kuvvetleri Komutanı Yaşar Büyükanıt ve Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök, Taşkesen’in “burada Fethullahçı örgütlenme var, ihbarlar onların işi” tespitini hiçe sayıp, örgüt mensuplarının ihbar mektuplarını dikkate almış.

Sonrası malum: Ergenekon, Balyoz, Casusluk gibi kumpas davaları birbirini izledi. Çok kritik komutanlar da Taşkesen Paşa gibi tasfiye edildi.

Buna karşın sonrasında yolu hep açılan Dişli, (tam 10 yıl sonra) 2016’da bir kez daha Akar ile aynı binadaydı ve 15 Temmuz gecesi o binada (Genelkurmay Karargahı) korkunç darbe girişimini başlatıyordu.

Aytunç’un kitabını okuyunca, benzer başka örnekler olduğunu da göreceksiniz.

O yıllarda yaşananların perde arkasını bilmeden, arşivdeki şaşırtıcı bilgileri anımsamadan 15 Temmuz’u tam olarak anlamak gerçekten zor!