ABD Başkanı Joe Biden’ın Aralık ayında düzenleyeceği Demokrasi Zirvesi’ne Türkiye’nin davet edilmemesine ilişkin haberler sonrası TBMM Dışişleri Komisyonu’nun CHP’li üyesi Eskişehir Milletvekili Utku Çakırözer, Meclis’te söz alarak değerlendirmelerde bulundu. Zirveye Türkiye’nin davet edilmemesine “Şaşırmadık, ama üzüldük” diyen Çakırözer,  “Artık demokrasi denildiğinde akla Türkiye gelmiyor” dedi.

“ŞAŞIRMADIK AMA ÜZÜLDÜK!”

Çakırözer, Türkiye’nin Demokrasi Zirvesi’ne davet edilmediği haberlerine ilişkin, “Üzüldük mü? Evet, üzüldük. ABD bizi çağırdı ya da çağırmadı diye değil! Onun davetiyle ‘demokrasi olacağız’ diye bir düşüncemiz de yok. Ama Amerika, Avrupa, Avrupa Konseyi, AİHM, insan hakları üzerinde, özgürlükler üzerinde çalışan uluslararası sivil toplum örgütleri… Dışarıdan kim bakarsa baksın artık dünyada ‘demokrasi’ denildiğinde akla Türkiye gelmiyor. Otoriter yönetim, baskıcı rejim, hak ve özgürlüklerin kısıtlandığı ülkeler denildiğinde en ön sıralardayız. Üzüntümüz bunadır” açıklamalarında bulundu.

TÜRKİYE AFRİKA ÜLKELERİYLE AYNI GÖRÜLÜYOR

Avrupa Komisyonu’nun 9 Ekim’de açıkladığı aday ve potansiyel aday ülkeler hakkındaki raporlarını gündeme getiren Çakırözer, Türkiye’nin Avrupa Birliği ile ilişkilerde duraklamadan fazlasını ‘gerilemeyi’ yaşadığını söyledi. Çakırözer, “AB Türkiye Raporu'nda müzakerelerin durma noktasına geldiği kaydedildi. Onlarca kez ‘geriye gidiş’ kelimesi kullanıldı. Zaten Avrupa Birliği artık Türkiye'yi aday ülke statüsünden de çıkarmış durumda, artık Orta Doğu ve Kuzey Afrika ülkeleriyle bir görüyor Avrupa Türkiye'yi” dedi.

“GAZETECİLER, HAK SAVUNUCULARI TUTUKLU!”

Çakırözer Türkiye’nin zirveye davet edilmesi durumunda da demokrasi ve özgürlükler alanında durumun değişmeyeceğini söyledi. Zirveye Türkiye’nin davet edilmemesine şaşırmadıklarını söyleyen Çakırözer, şöyle konuştu:

“Asıl, davet etseler şaşırırdık. Önümüzdeki günlerde ‘dostum Biden'a bazı sözler verilip pazarlıklar yapılarak kendimizi davet ettirdik diyelim. ‘Yaşasın, biz artık demokrasi olduk’ mu diyeceğiz? Yok böyle bir şey! Nereye koyacağız cezaevindeki düşünce suçlularını, siyasi tutukluları?

Nereye koyacağız yazdığı, çizdiği, paylaştığı için yargılanan on binlerce yurttaşımızı? Nereye koyacağız her an can güvenliğinden endişe eden, güvercin tedirginliğinde yaşamak zorunda bırakılan yüz binlerce kadın kardeşimizi?

Demokrasi, hukuk devleti, adalet, insan hakları, kadın hakları, güçler ayrılığı, basın özgürlüğü gibi çağdaş dünyanın değerlerinin hepsinden kopmuşuz, nereye koyacağız? Son on yılda özgürlüklerin en çok gerilediği ülkeyiz. 195 ülkenin yer aldığı özgürlük sıralamasında 146'ncı sırayla özgür olmayan ülkelerdeniz.

Hukukun üstünlüğü sıralamasında 139 ülke arasında 117'nci, basın özgürlüğünde 153'üncü sıradayız. Gazetelere hukuksuz karartma ve sansürler; sosyal medya paylaşımında bulunan, protesto hakkını kullanan öğrenciler zindanlarda.

Hak savunucuları, seçilmiş siyasetçiler zindanlarda. Kendi imzacısı olduğumuz İstanbul Sözleşmesi'nden bir gecede tek kişinin imzasıyla çıkıldı. Böyle bir ortamda, asıl, demokrasi olarak adlandırılıp davet edilsek şaşırtıcı olurdu.”

“DEMOKRASİYİ KENDİ İNSANIMIZ İÇİN İSTEYELİM”

Türkiye’nin demokrasiyi, hak ve özgürlükleri yurttaşların, ülkenin hakkı hukuku için estemeyi gerektiğini vurgulayarak, “Demokrasiyi Biden, Merkel, Sarkozy istiyor diye değil! Kendi insanımızın, ülkemizin hakkı, hukuku için istemeliyiz. Hangi görüşten olursak olalım, kendi evlatlarımızın kardeşçe, ülkemizin geleceğine güven duyarak, bir arada yaşayabilmesi için istemeliyiz demokrasiyi. Evrensel hak ve özgürlüklerin hem biz hem de evlatlarımız tarafından bu topraklarda hiçbir engelle karşılaşmadan sınırsız biçimde kullanılması için istemeliyiz. Ancak o zaman Büyük Önderimiz Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün bizlere emaneti olan cumhuriyetimizi, onun gösterdiği doğrultuda, çağdaş dünyanın zirvesine taşıyabiliriz” diye konuştu.