Üçlü savunma oynama kararı nedeniyle, daha ligler başlamadan Vitor Pereira için idam sehpası kurulmuştu. Ancak bu kadar kısa sürede takımı yeni sisteme adapte etmesi ve çok önemli eksiklere rağmen her maç daha da iyi bir görüntü sergilenmesi herkesi ters köşe yaptı. Son yıllarda hangi hoca göreve gelirse gelsin Fenerbahçe sahada ne oynadığını bilmeyen, hücumda ve savunmada kafası kesilmiş horoz gibi dolanan oyuncu topluluklarından ibaret bir görüntü veriyordu. Vitor Pereira göreve geldiği ilk günden beri sisteminin ve oyuncularının arkasında durarak, ne kadar doğru bir iş yaptığı her maç kanıtlamaya devam ediyor. İlk iki maçında 7 gol atan Altay'a maç boyunca isabetli şut attırmayan ve net pozisyon vermeyen Fenerbahçe, bunun en net ispatı oldu.

Artık Fenerbahçe'yi izlerken sahada gerçek bir taktik mantaliteye sahip takım olduğunu, toplu veya topsuz oyunda takımın sahaya dizilişinde görebiliyorsunuz. Üstelik bütün futbolcular üstlendikleri görevi layıkıyla yerine getirdiğinde sistemin başarıya ulaşacağına inanarak oynuyor. Bu yüzden takım içi yardımlaşma ve Pereira'nın bahsettiği takım ruhu arşa çıkmış durumda. En ufak hatada tökezleyen, skor olarak öne geçse bile taraftarına güven vermeyen Fenerbahçe'den, işler yolunda gitmese de maçı her an lehine çevirebileceği inancını aşılayan bir Fenerbahçe'ye evrildi.

En önemlisi, sakat olmasa ilk 11'e doğrudan yazacağınız İrfan Can, Pelkas, Novak ve Serdar gibi isimlerin ve bir türlü beklenen ritmi yakalayamayan Mesut Özil'in yokluğunda bu hava yakalanmış durumda. Fenerbahçe'nin Mesut Özil'den beklentisini tarif edecek en güzel örnek, 'Fener Ol' kampanyasının isminin 'Mesut Ol' olarak değiştirilmesiydi. Ancak, geldiğimiz noktada sahada 'Mesut Ol'amayan Fenerbahçe; 20'lik Muhammed Gümüşkaya, 16'lık Arda Güler, 18'lik Fatih Yiğit Şanlıtürk ve son olarak 21'lik Ferdi Kadıoğlu ile 'Mest Ol'du.

Golünü atınca hocasına koşan, maçtan sonra golünü hocasına armağan eden genç futbolcuların sırtladığı bir Fenerbahçe. Ve hepsi Vitor Pereira sayesinde...