Kadınlar ölüyor. Kadınlar şiddet görüyor. Başörtülü, başı açık fark etmiyor; ‘akşam evime korkarak yürüyorum’ diyen yüzlerce kadın var bu ülkede. ‘Yalnız yaşadığım belli olmasın diye kapımın önüne erkek ayakkabısı koyuyorum’ derken gözleri yaşaran, genç-yaşlı nice kadın tanıdım. Oysa neydi iddiamız; Müslüman toplumu güven toplumudur; orada kadın erkek, çoluk çocuk, inanan inanmayan, dinli dinsiz, müslim gayrimüslim herkes güvendedir. Hani nerede?

TUTUMUNUZLA ÖRNEK OLUN

Yalan söylemek, iftira atmak, ikiyüzlülük yapmak, verdiği sözü yerine getirmemek, emanete ihanet etmek, kul hakkı yemek, işi ehline vermemek, liyakat sahibi insanları uzaklaştırıp dalkavuklarla iş yapmak, kamu mallarına el koymak, hak ve hukuku yerle yeksan etmek gibi kesin yasaklar göz ardı edilirken, yıllardır tartışılan konular en iyi ihtimalle kadının kılığı kıyafetinden tutun da, namazı orucu ne bozar gibi biçim şartları. İyi ihtimalle diyorum çünkü kertenkele öldürmek ne kadar sevap kazandırır diye de tartışıldı bu ülkede. Demem o ki, yukarıdaki fotoğrafta ahlak yoktur. Ahlakın olmadığı yerde ise İslam’ın esamesi okunmaz, muhalefet de iktidar da başörtüsü ile uğraşa dursunlar. Önce parti liderleri başta olmak üzere tüm siyasilere sözüm; ahlaki ve hukuki temel ilke ve prensipleri, partinizde, temsil ettiğiniz yerlerde tesis etmedikçe, toplumsal anlamda her yanlış hanenize yazılmaktadır. Değerlerin yozlaşmasında tutumlarınız rol oynuyor çünkü. Verdiğiniz her taviz, tüyü bitmedik yetimin hakkına bir darbedir, ahirette yakanıza yapışanlar çıkacaktır. Bizden hatırlatması.

GELELİM ÖLDÜRÜLEN KADINLARA  

Aylin Sözer, erkek şiddeti sonucu hayatını kaybeden bir bilim kadınıydı. Aklın, bilimin ve aydınlığın simgesi üniversite önündeki cenaze törenini gözyaşlarıyla izledik. İki yıl önce yine bir bilim insanı Ceren Damar Şenel’in vahşice katledilmesinin ardından “Cehaletten zorbalığa” başlıklı bir yazı kaleme almış ve sormuştum: “Bir insanın yaşam hakkını elinden almayı kendinde hak gören anlayışa yönelik atılan adımlar neden yeterince etkili olamıyor.” Peki, o günden bu güne ne değişti?

ŞİDDET İÇEREN DİN DİLİ

Tahakküm içeren “eril dil” vahşice katledilen kadınların haklarını savunmak yerine, faili aklayacak cümleler kurarak şiddeti meşrulaştırmaya, mağdurun özel hayatı üzerinden failin cezasının hafifletilmesine çaba gösteriyor. Siyaset, spor, sanat, edebiyat, medya gibi alanlarda kullanılan dil, kadına yönelik erkek şiddetini fütursuzca her gün yeniden yeniden üretiyor. Kadını erkekten aşağı gören ve dayağı Allah’ın emriymiş gibi gösteren maço dil ise hiç susmuyor. Görülüyor ki, hukuksal yaptırımlardan daha önemli olan toplumun ahlakı ve eğitimidir. Yasa, genel önleyicilikten ziyade cezalandırma özelliğiyle ön plana çıkar. TCK’ya göre kasten öldürmenin cezası müebbet hapistir. Fakat bu ceza caniyi durdurmuyor;  çünkü mesele içinden cani çıkan toplum yapısıdır. Bu yazıyı hukuk ekseninde değil de ahlak ekseninde almamın nedeni budur. Toplumun davranış ve tutumlarına yön veren ve onları biçimlendiren kurumlara ciddi görevler düşmektedir. Bizim gibi davranış kalıplarını dinin belirlediği bir toplumda Diyanet bu kurumların başında gelir. Diyanet ivedilikle, haftalarca sürecek hutbelerde din dilindeki kadına yönelik tüm olumsuz yargıları bertaraf edecek bir çalışma başlatmalıdır. Kadına şiddetle mücadele sadece bir kurumun, bir bakanlığın işi değildir; tüm kesimlerin katkısı ile gerçekleştirilebilecek topyekûn bir mücadeledir. Tüm kurumları bu duyarlılığa davet ediyorum.