Türkiye haritası, Covid-19 salgınında yüksek riski temsil eden kırmızı renkle kaplı.

Zaman, bozuk para gibi harcandığı, bilim insanlarının uyarılarına kulaklar tıkandığı için oldu bu.

Kısıtlama programı, hastaneler tekrar dolmaya başlarken açıklandı. Hiçbir şey, AKP kongrelerini tamamlamaktan önemli değildi çünkü. Covid-19 sebepli ölümler artarken, lebalep kongrelerini bağıra çağıra bitirdiler.

Kendi partililerini bile ateşe atmaktan çekinmeyerek üstelik.

★★★

Yaklaşan Ramazan ayı, iktidar için, -muhalefetin laikliği gündeminden çıkarmış olmasının da rahatlığıyla-  devleti daha da dinselleştirmekte bir fırsat demek.  Olan ise can çekişen esnafa, emekleri değersizleştirilen sağlıkçılara olacak yine.

Ama ne esnaf ne sağlık çalışanları, ne de işsizler iktidarın umurunda. Nasılsa İstanbul’un imar planları askıya çıktı. Nasılsa halka milliyetçilik “satan” parti bürokratları  “huzur hakları”nı artırdı. Nasılsa “münferit bir hadise olarak AKP’ye mal edilmemesi (!) gereken” Kürşat Ayvatoğlu serbest bırakıldı, nasılsa garantili yolların hastanelerin ödemeleri yapılıyor.

Bu gidiş geniş kitlelere çaresizlik, yoksulluk ve ölümden başka bir yön göstermiyor. Muhalefet ise bolca konuşuyor, bolca hayret dolu sorular sorarak ülkenin yönetilemediğinden yakınıyor.

“Güven ve istikrar” dediğiniz böyle olur.

Adaletsiz 2.000 gün


2.000 gün önce.

Türkiye’nin dört bir yanından otobüslerle yola çıkan binlerce insan  “Emek Barış ve Demokrasi” sloganıyla Ankara Tren Garı önünde buluşmuştu. Mitingin hemen öncesinde ülkenin gördüğü en kanlı katliam gerçekleşti.

IŞİD’in bombalı saldırısında 104 kişi hayatını kaybetti. Polisler yaralıların bulunduğu alana gazla ve suyla müdahale etti. Tren Garı hastanelere çok yakın olmasına karşın ilk ambulans yarım saat sonra gelebildi.

Katliamda 450’den fazla kişi yaralandı. 30 kişi ömür boyu engelli kaldı. Yüzlerce insanın yaşamında hiç kapanmayacak yaralar, iyileşmesi güç travmalar oluştu.

Elbette bir dava açıldı. Dokuz sanığa 101’er kez ağırlaştırılmış müebbet, dokuz sanığa değişik yıllarda hapis cezaları verildi. İstinaf onadı. Dosya Yargıtay’da. Firari sanıklar yönünden açılan diğer dava sürüyor.

Ama bu sonuç, adalet anlamına gelmiyor. Katliamda sorumluluğu tartışılan hiçbir kamu görevlisi yargı önüne çıkarılmadı.  Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’nın bazı polis şefleri hakkında “görevi kötüye kullanmak” suçuyla istediği soruşturma izni Ankara Valiliği’nce reddedildi. Emniyet’in olası bir canlı bomba saldırısına karşı kendi personelini uyardığı halde miting düzenleme komitesini uyarmadığı müfettiş raporuyla ortaya çıkmasına rağmen üstelik. 10 Ekim katliamında ihmali olanlar, göz yumanlar yargı önüne çıkarılmadı ama cenaze törenlerinde konuşanlar, anmalara katılanla yargılandı.

Şu sorular ise 2.000 gündür, yani 5.5 yıldır hâlâ cevap bekliyor:

9 Ekim’de yollarda neden güvenlik araması yapılmadı?

İkinci patlamadan sonra alana giren polisler 3. bombanın olmadığı bilgisine sahipler miydi?

Savcı neden olay yerine 2.5 saat sonra geldi?

10 Ekim’de garın önünde neden hiç resmi veya sivil polis yoktu?

Deliller toplanmadan olay yeri neden itfaiye tarafından yıkandı?

10 Ekim Ankara Katliamı’nın 2.000’inci gününde katliamda yakınlarını kaybeden, yaralanan, etkilenen aileler acılarının olanca ağırlığına karşın adalet arayışını kararlılıkla sürdürüyor.