Dünyada, Covid-19 adlı virüsünün sebep olduğu ölümcül bir salgın hastalık (pandemi) başlayalı neredeyse iki yıl oldu. Türkiye’de bu salgınla ilgili ilk açıklama 2020’nin Mart ayında yapılmıştı.

The Economist’in uzmanlarına göre, pandemi olmasaydı 2020 yılında “dünya milli geliri” (dünya GSYH/world GDP) 2019’a kıyasen %2.5 büyüyerek 86 trilyon dolara ulaşacaktı. Ancak pandemi yüzünden, bırakın büyümeyi, %4.3 küçülmüş. Yani ulaşması gereken düzeyin %6.5 kadar altında kalmış. Bu da 5.6 trilyon dolara tekabül ediyormuş.

Pandemi, 2021 yılında da dünya milli geliri üzerindeki olumsuz etkisini sürdürdü. İki yılda (2020-21) pandeminin dünyada (bu salgın olmasaydı ne olurdu hesabıyla) 10 trilyon dolar gelir kaybı yarattığı tahmin ediliyor. Bulunan aşılar sayesinden 2021’in ikinci çeyreğinden itibaren dünya milli geliri  tekrar artmaya başladı. Bu iyi haber. Kötü haber ise namert virüsün türevlerinin ortaya çıkmış olmasıdır.

İnşallah “Özlem Türeci-Uğur Şahin” çifti ve diğer aşı uzmanları sayesinde “türev” (varyant) virüslerin de canına okunacaktır.

PASTA KÜÇÜLÜRKEN PAYI ARTANLAR

İktisatçılar milli gelire “pasta” der. Yukarıdaki paragrafta dünya milli gelir pastasının küçüldüğünü anlattım. Bu, herkesin yediği (veya yemeyip de yanında yattığı) pasta küçülmüştür anlamına gelmez. Pandemi yüzünden milli gelir bölüşümündeki “eşitsizliğin” (inequality) arttığını, bazı kesimlerin daha da zengin hale geldiğini duyuyoruz.

Bunu “varlık fiyatları” artışının, “tüketici fiyatları” artışından daha yüksek olmasından da anlıyoruz. Gerçi servet artışı ile gelir artışı aynı şey değildir. Ama “geliri artmadan durduk yerde serveti artanlar”, servetlerinin az bir kısmını satarak gelirlerini de kolayca  artırabilirler.

Ayrıca eve kapanmalar internet üzerinden satış yapan firmaların ve onların iş ortaklarının kârlarını adeta  patlatmıştır. Pandemiden kârlı çıkmaya bir başka örnek de Türkiye’de kolonya satışının üç katına çıkmasıdır. Ülkemizde servet ve gelir dağılımını değiştiren esas unsur, Türkiye ekonomisinin iki paralı olmasıdır.

Bu, Merkez Bankası faizi yükseltsinden başka bir şey diyemeyen iktisatçıların anlamamakta inat ettiği “Türkiye ile Batı ekonomileri arasındaki en önemli farktır”. Türkiye’nin iki paralı mali sistemi, bu dönemde servetini dolara bağlayanların “milli gelir pastasından” aldıkları payı dişe dokunur düzeyde artırmıştır.

DEVLET, MİLLİ GELİRİ YENİDEN DAĞITIR

Serbest piyasa sisteminde, devlet (iktidar diye okuyun) milli gelirin “birincil” dağılımınındaki eşitsizliğe (inequality) pek aldırmaz. Çünkü onun elinde, milli geliri “tekrar dağıtarak” (redistribution) daha “eşitlikçi” hale getirecek güç vardır. Bu “varsıllara vergi salıp, yoksullara gelir aktarma” gücüdür.

İktisat profesörü Fikret Adaman (Boğaziçi Ü.) ünlü iktisatçı Dani Rodrik (Harvard Ü.) ile uzun bir söyleşi yapmış. Devlet, gelir dağılımına ne zaman müdahale etmeli, “üretimden önce mi, sonra mı?” meselesini tartışmışlar. Yani benim tabirimle “birincil” dağılıma karışmalı mı, yoksa düzeltmeyi “ikincil dağılım” (redistribution) aşamasına mı bırakmalıdır seçeneklerini irdelemişler.

Sohbet metninde ağır sıklet iktisatçı Dani Rodrik’in “Milli gelir büyümesi olmadan, hiçbir sosyal sorun çözülemez” ibaresi yer alıyor.

Son söz: Büyümeyen pastadan büyüyen pay çıkmaz.