Sevgili okurlarım bu memleket neler gördü, ne dolandırıcılık olayları, ne banker faciaları, ölümler ve intiharlar yaşadı...

Daha önce de başkaları mutlaka vardı ama dolandırıcılık deyince akla ilk gelen efsane isim Sülün Osman’dır. 1950’li ve 60’lı yıllarda köyündeki tasını tarağını toplayan ve iş bulma umuduyla kapağı İstanbul’a atan garibanları arayıp bulurdu.

Bunlar saf vatandaşlarımızdı.

Yamalı giysileri, ellerinde tahta bavulları ve bohçalarıyla İstanbul’a gelip iş bulmayı umut ederlerdi.

Sülün Osman onların bu saflığını ve çaresizliğini keşfetmişti.

Örneğin Beyazıt Meydanı’nda dolanıp çevreye bakmakta olan vatandaşımızın yanına sokulurdu:

“Hemşehrim şu kuledeki kocaman saati görüyorsun ya, istersen sana satarım. Her bakandan para alırsın, her gün iyice yolunu bulursun. Fiyatı şu kadar!..”

Söğüşleme taktiği çoğu zaman tutar, vatandaşın son paraları da Sülün’ün cebine inerdi.

Saf vatandaş dolandırıldığına anladığında Sülün pırrr! O anda iş bitmiş olurdu.

Ancak efsane adam Sülün Osman her pazarlama öncesinde birkaç adamını da danışıklı dövüş hazırlardı.

Onlar yanına gelir, saate bakıp Sülün’e parayı bastırır, saf köylümüz böyle kandırılırdı.

★★★

Benim birebir tanıdığım ilk banker Yalçın Doğan’dır.

Banker furyasının patladığı 1980’li yılların başında vaziyete uyanıp piyasaya girmişti.

18 yaşında, ortaokul mezunu, İller Bankası’nda çaycı idi!..

Herkes banker olmuştu. Özal döneminde ekonomi çökmüş, bütün gazeteler banker ilanlarıyla doluydu.

Paranıza (yılda değil) ayda yüzde 12 faiz veriliyordu. Bütün Türkiye’de binlerce sahtekâr köşe başı bankeri türeyip piyasaya girmişti.

Balayı önce tatlı başladı. Hem lüks bürolar kiralayıp vatandaşı kafakola alan bankerlerin, hem de ilk aylarda düzenli faiz alan belki yüz binlerce vatandaşın keyfi gıcırdı.

Ancak süreç çökmeye doğru gidiyordu. Verilen bu anormal faizlerin altından değil piyasa bankerleri, Merkez Bankası ve devlet bankaları bile kalkamazdı.

★★★

O sırada Milliyet Gazetesi’ndeyim. Bir pazar günü sabahı Maliye Bakanı, Başbakan Özal’ın sağ kolu olan Kaya Erdem’i evinden aradım.

-Efendim bu iş kötüye gidecek gibi görünüyor. Ne diyorsunuz?

Kaya Bey’in sözleri yaklaşan büyük felaketin ilk işaret fişeği idi:

-Bankere para yatıran vatandaş kumar oynamıştır. Bunlar eninde sonunda batacaktır.

Gazete onun bu sözlerini ertesi gün manşetten patlattığı anda panik başladı.

Halktan paraları toplayan bankerler tek tek batıyor, bazıları da kaçıyordu.

★★★

Banker Yalçın onlardan biriydi. Kendisini tanımazdım.

Günün birinde bana tutuklu olduğu Eskişehir Cezaevi’nden yazdığı mektup elime ulaştı

“Emin abi tutuklu olan tek bankerim. Benim hayatım romandır. Eğer istersen sana anlatayım, kitap yaparsın...”

Yalçın’ın yaşam öyküsünü, yaşadıklarını ve başına gelenleri öğrendikçe hem gülüyor hem de üzülüyordum. Bana içeriden özel izin aldı, birkaç kez cezaevine gidip kendisiyle uzun söyleşiler yaptım, belgeleri toparladım.

Muhteşem, renkli bir olaydı.

Fırlama, uyanık bir genç adam... Paraları kazandıkça hem çevresindeki mahalle arkadaşlarına, hem de özellikle sarışın kadınlara yediriyor...

Örneğin bir gece kulübünde kendisine soruyorlar:

“Yalçın Bey acaba Ahu Tuğba ile yatmak ister misiniz?”

Randevu birkaç gün sonrası için veriliyor ve Yalçın o sarışın hanımla yatıyor. Çevresine “Ahu ile de yattım, en büyük hevesimdi” diye hava atarken, günün birinde “O sarışın kadın Ahu değilmiş, namussuzlar beni bile dolandırdılar” diye itiraf etmek zorunda kalıyor!

★★★

Böylesine renkli bir yaşam öyküsü olamazdı. Onun yaşadıklarını iki cilt kitap yaptım...

“Yalçın Nereye Koşuyor” ve “Yalçın’ı Kim Kurtaracak.”

Satış rekorları kırdık.  

(Boşuna aramayın, o kitaplar artık piyasada yok.)

Banker Yalçın uzun süre cezaevinde yattı. Yüzlercesi arasında hapis cezası alan tek bankerdi. Tahliye sonrasında Çanakkale’ye yerleşti, oto yıkama şirketi açtı. Evlendi, iki çocuğu oldu...

Bir kuruş parası bile olmadığı iddia ediliyordu ama bankerlikte kazandığı paraların ne olduğu, kimlere kaptırdığı hiçbir zaman bilinemedi.

1998 yılında Ankara’da öldürüldü.

36 yaşında idi.

★★★

Sevgili okurlarım Sülün Osman’la başlayıp banker Yalçın’la devam ettik ama o piyasada daha başkaları da vardı...

Ve bizim halkımız onlara da bol kepçe paralar yatırdı.

Hepsinin sonu aynı idi, hüsran oldu.

Örneğin yine Özal döneminde Banker Kastelli adıyla bilinen Cevher Özden vardı. Dönemin en büyük bankeri olmuştu.

Çürük bankalar tarafından piyasaya verilen mevduat sertifikalarını satardı. Trilyonlar kazanmıştı.

Verdiği kocaman ilanların geliri sayesinde medyayı ayakta tutan ve başka rakibi olmayan adamdı.

Bir ara yurt dışına kaçtı, getirildi, hapis yattı.

2008 yılında 75 yaşında iken ofisinde intihar etti.

★★★

Son yıllarda piyasaya başkaları çıktı...

Jet Fadıl (Fadıl Akgündüz) yerli otomobil üretecekti.

Paracıkları topladı, Siirt’ten milletvekili seçilmeyi bile başardı!

Neredeyse bütün sektörlere el atmıştı.

Kadın erkek ayrı İslamcı oteller açtı.

Dolandırıcılık iddiasıyla tutuklandı, iki yıl sonra tahliye edildi.

Şimdi kendisinden haber yok.

★★★

Son bankerlerimizden biri Çiftlikbank’ın sahibi, Tosuncuk adıyla bilinen Mehmet Aydın. Çiftlikler kurup üyelerine bol para dağıtacaktı.

O da topladı ahaliden paraları ve yurt dışına tüydü.

Gidiş o gidiş, şimdi paralar cebinde, kendisi dışarıda sevgilileri ile yaşıyor...

Ve son güncel örnek, adına kripto para denilen ne idüğü belirsiz (en azından benim anlayamadığım) hayali paraları tokatlayıp iki milyar dolar götürdüğü iddia edilen genç iş adamı Faruk Fatih Özer.

Birkaç gün önce o da kaçtı. Arnavutluk’ta imiş.

Yakında dönecekmiş.

Mutlaka döner!

★★★

Biz Türkiye olarak taa geçmiş yıllardan beri bunca dolandırıcılık ve banker olayları yaşamış bir ülkeyiz.

Halkımız acaba hiç mi akıllanmıyor?

Bu gibilere paraları nasıl kaptırıyor?

Açıktan para kazanma hırsı bu kadar mı büyük?

Ya da kabahat memleketi yönetirken bütün bu olanlara göz yumanlarda mı?

Keşke bilsem, size de anlatabilsem!