Kızına mektuplar yazdı ve ondan  “mektuplarında dile getirdiği düşünceleri toplum kabul etmeye hazır oluncaya kadar saklamasını” rica etti. Kızı Lieserl, 1400 mektubu 1980 yılında açıkladı.

Biri çok ünlüdür.

Şu sıra paylaşılıyor.

Bana da geldi.

Şöyle yazıyor:

“Sevgili Lieserl,

İzafiyet kuramını açıkladığım zaman beni çok az kişi anladı. Şimdi insanlığa ulaşması için yazacaklarım da bu dünyada yanlış anlaşılmaya ve ön yargılara çarpmaya mahkum. Mektupları gerektiği sürece saklamanı istiyorum. Ta ki, toplum kabul edecek düzeye gelinceye kadar.

Bir devasa güç var.

Herkesi kapsıyor.

Ve yönetiyor.

Evrenin çalışmasını sağlayan her olgunun arkasında bile bu güç bulunmakta ve henüz bu güç bizim tarafımızdan tanımlanamadı.

Bu evrensel güç:

SEVGİDİR.

Bilim insanları evreni açıklamak için bir kuram ararken, görünmeyen bu evrensel gücü unuttular.

SEVGİ ışıktır.

Alanı da...

Vereni de...

Aydınlatır.

SEVGİ yer çekimidir.

İnsanları birbirine çeker.

SEVGİ kuvvettir.

En iyiyi çoğaltır.

Kör benciliği kurutur.

SEVGİ için yaşarız.

SEVGİ için ölürüz.

SEVGİ Tanrı’dır.

Ve Tanrı SEVGİDİR.

Bu güç her şeyi açıklar ve insan yaşamına anlam katar. Bu biz insanların çok uzun süredir gözardı ettiği bir çelişkidir. Çünkü belki de insanın evrende kendi özgür iradesiyle kullanamayacağı tek enerji olduğu için sevgiden korkuyoruz.”

★★★

Mektup uzun.

Burada bitmiyor.

Bir bölümü var.

Onu da aktarayım.

“Sevgiyi elle tutulur, gözle görülür kılabilmek için en ünlü denklemimde basit bir yer değiştirme yaptım. Eğer E=mc2 yerine, dünyayı iyileştirecek olan sevgiye enerjinin ışık hızının karesiyle çarpılarak ulaşabileceğimizi kabul edersek şu sonuca varıyoruz:

SEVGİ en kuvvetlidir.

En kuvvetli güç odur.

Çünkü sınırı yoktur.

Eğer türümüzün hayatta kalmasını istiyorsak ve hayatta bir anlam bulmamız gerekiyorsa, eğer dünyayı ve içinde yaşayan her duyarlı varlığı kurtarmak istiyorsak:

SEVGİ tek cevaptır.

Tek kurtarıcı SEVGİDİR.”

★★★

Ben mektubun cümlelerini siz okurlarım için kısalttım, aynı anlama gelecek bazı kelimeler ekledim, rahat okunsun diye paragraflarını çoğalttım ama mektubun özünü sakatlamadan buraya aldım.

SEVGİ güçtür.

Yapıştırıcı.

Birleştirici güç.

Bugün pazar yazısı olarak “Einstein’ın kızına yazdığı bu mektubu” buraya taşıdım. Çünkü bugün Türkiye’de “Sevginin yerine inat” yerleşti.

İstanbul Kanalı!

İnadına Kanal!

Bu projede sevgi yok.

Yalan var.

Sevgi yok.

Karalama var.

Sevgi yok.

Çamur atma var.

Sevgi yok.

Kirletme var.

★★★

“Çılgın Proje” diye başlandı, geçeceği 45 kilometre güzergahın iki yanındaki tarlalar köylülerden ucuza kapatıldı, İstanbullu ile inatlaşarak bir kişinin hiçbir akılcı, bilimsel sebebe dayanmadan sırf öyle istediği için açacağı “İnat  Kanal”a dönüştü.

Anketler yapıldı.

İstanbullu’ya soruldu.

Yüzde 64 istemiyor.

Doğayı tahrip edecek.

Ekosistemi bozacak.

Depremi tetikleyecek.

Trakya’yı 2’ye bölecek.

85 yıldır yürürlükte olan ve Türkiye’nin tam egemenliğini tanıyan Montrö Sözleşmesi’ni tartışmalı hale getirecek. 20 milyar dolara mâl olacak, bugünün parasıyla yaklaşık 150 milyar lira tutuyor. Hiçbir akılcı sebebe dayanmayan inat var.

Sevgi yok.

TARİHLE RÖPORTAJ (Unutkanlığa ilaç)



Aşı parası!


Sağlık Bakanı, “aracı yoktur biz Çin şirketi ile direkt anlaşma yaptık” diye açıklamada bulundu. O zaman aşının 1 milyon dozu gümrüğe niçin “bedelsiz” olarak geldi? Bakan bu soruya da “Çin firması dedi ki, siz teminat istediğiniz için biz teminat sağlayamamıştık” diye bir gerekçe söyledi. Bilmece gibi laf, şifre gibi cümle... Nitekim Bakan’ın bu açıklamasından hiçbir şey anlaşılamadı. Tahminler şöyle: Çin şirketi Türkiye temsilcisi Keymen İlaç’a komisyon hakkını para (dolar) yerine doz aşı olarak ödedi, gümrüğe 1 milyon doz aşıyı da (12 milyon dolar) bedelsiz gönderdi, temsilci şirket bu aşıları gümrükten çekip DMO’ya fatura edip komisyon hakkını buradan aldı. Öyle anlaşılıyor çünkü gümrüğe bedelsiz giren 1 milyon doz aşıyı çekip DMO’ya teslim eden bu temsilci şirket Keymen İlaç görünüyor. Aşı parasının altı kara ve karışık.