Yargıtay 16. Ceza Dairesi, 14 general ve amiral hakkında, “Hükümeti cebren ortadan kaldırmak ya da görevini cebren engellemek (darbe) suçundan” ömür boyu hapis cezalarının onanmasına karar vermişti Yaşları 73 ile 89 arasında değişen komutanlar, bir dönemin sorumlusu olarak cezaevine konuldu.

Yüksek Daire gerekçesinde öz olarak; “28 Şubat 1997 tarihli Milli Güvenlik Kurulu (MGK) toplantısında alınan kararların hükümete dayatıldığı, elverişliliğinde tartışma bulunmayan 4 Şubat 1997 tarihinde Ankara’nın Sincan ilçesinde motorlu konvoyun yürüyüşünün gerçekleştirildiği, Başbakanın 18 Haziran 1997’de istifasını sunmasıyla 54. Hükümet döneminin sona erdiği” belirtildi.

“SUÇ SAYILMASI YASAK”

Onursal Yargıtay 4. Ceza Dairesi Başkanı Osman Yaşar, “Olayların kanıtlandığını bir an için kabul ettiğimiz takdirde, iki sorun karşımıza çıkmaktadır. Bunlar; ‘suçta ve cezada kanunilik’ ilkesine uyulup uyulmadığı, hareketlerin ‘elverişli’ olup olmadığı noktasında toplanmaktadır” diyor.

Komutanların ömür boyu hapis cezasına çarptırılmasıyla sonuçlanan dava ile ilgili olarak ünlü hukukçu Osman Yaşar’ın anlattıklarını aktarıyorum:

“Türk Ceza Kanunu’nun (TCK) 2. maddesinde ‘Kanunun açıkça suç saymadığı, bir fiil için kimseye ceza verilemez. Kanunların suç ve ceza içeren hükümlerinin uygulanmasında kıyas yapılamaz. Suç ve ceza içeren hükümler, kıyasa yol açacak biçimde geniş yorumlanamaz’ şeklinde ifade edilmiştir. Ceza Yasası açıkça suç sayılmayan bir eylemi, genişletici yorum ve kıyaslama yapılarak suç sayılmasını yasaklamıştır.

KEYFİ DAVRANIŞ

Anayasanın 13 ve 38, İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi’nin 7. maddesinde ‘kanunilik’ ilkesi ve hukuksal öngörülebilirlik güvence altına almıştır. İlke, yönetme gücünü elinde bulunduran otoritenin, keyfi davranışlarının önlenmesi amacını taşımaktadır.

Yargıçların, yasadaki suç tanımında gösterilen unsurları taşımayan bir eylemi suç saymamasını ya da eylem bir suçun tanımına uyduğu halde, tanımın dışına çıkarak başka bir suça uyduğunu kabul etmemesini gerektirmektedir. Bireyler de suç teşkil eden veya hangi suçu oluşturuyorsa o suçu oluşturan eylemleri önceden bilir ve buna göre davranışlarını düzenleme olanağını bulurlar.

Suç tarihinde 765 sayılı TCK’nın 147. maddesi yürürlüktedir. Suç seçimlik iki hareketten biriyle işlenmektedir. Hükümetin ortadan kaldırılması veya görevin engellenmesi failin suçla elde etmek istediği amacıdır. Her iki durumda da ‘cebir’ şartı koşulmuştur. Cebir; güç, kuvvet ve zor kullanma anlamındadır. Şiddet ve tehdit maddenin kapsamında bulunmamaktadır.

CEBİR NİTELİĞİ YOK

28 Şubat’ın alışılagelmiş bir darbe olmadığı, post modern olduğu, darbe korkusu ya da tehdidiyle gerçekleştirilen bir darbe olduğu ifade edilmektedir. Ancak bu hususlar ‘cebir’ niteliğinde olmayan hareketlerdir. Maddenin kapsamında da yoktur. Kanıtlandığı takdirde başka suçları oluşturması mümkündür.

Sanıkların olayların darbe suçunu oluşturduğunu öngörmedikleri kanısındayız. Bilmiş ve öngörmüş olsalardı, görevi sivil hükümetin devir alması yerine, o zamanlar zorlanmaksızın alışılagelmiş darbeyi gerçekleştirerek yönetimi ele almayı, anayasaya da yargılanmayacaklarına dair hükümler koydurmayı tercih etmezler miydi, diye bakılabilir.

SORUMLU TUTULAMAZ

TCK’nın 2. maddesine karşın, genişletici yorum yapıldığını, 147. maddenin çizdiği sınırın dışına çıkıldığını düşünüyoruz. Hukuk devleti, hukuk kurallarına uygun hareket eden, yurttaşlarına hukuksal güvenlik sağlayan devlettir. Ceza hukukuyla karşılaşan bireylerin, önceden haberdar olmadıkları açıkça tanımlanmamış bir eylemden dolayı sorumlu tutulmamaları gerekmektedir.

İkinci soruna gelince; tankların Sincan ilçe merkezinde yürütülmesinin hükümete yönelik cebir niteliğinde elverişli hareket kabul edilmesidir. TCK’nın 35. maddesinde ‘Kişi işlemeyi kast ettiği bir suçu elverişle hareketlerle doğrudan doğruya icraya başlayıp da elinde olmayan nedenlerle tamamlayamazsa teşebbüsten cezalandırılır’ denilmektedir.

TANKLARIN YÜRÜTÜLMESİ

Suçu tamamlamaya ve neticeyi meydana getirmeye uygun olmayan hareketlerin, suça kalkışma olarak kabul edilmesi olanaklı değildir. Tankların yürütülmesinin eğitim amacıyla olduğu ifade edilmektedir.

Bir an için gösteri maksatlı yürütüldüğü kabul edilse bile, bunun suçu tamamlamaya ve sonucu elde etmeye elverişli olmadığı açıktır. Tankların Başbakanlığa doğru yönlendirilmesi ve önlenilmesi gibi bir durum olmamıştır.”

SUÇ İHBARI DA YOK

Dava 16 yıl sonra açıldı. 24 yıl sonra onama kararıyla sonuçlandırıldı. Başbakan ve Başbakan Yardımcısının suç ihbarı ve şikayetleri olmamış. MGK’da alınan kararlar, kurul üyeleri tarafından imzalanmış. Hükümet,
28 Şubat 1997 tarihinden sonra 18 Haziran 1997 tarihine kadar 3 ay 18 gün daha görevine devam etmiş. Hükümeti kurma görevi verilen Başbakan Mesut Yılmaz, hükümeti kurdu ve TBMM’den güvenoyu aldı.

Osman Yaşar’a, 14 emekli komutanın cezaevine gönderilmesiyle ilgili son sözlerini soruyorum. Cevabı, “28 Şubat, darbe suçunun maddi ve manevi öğelerinin oluşmadığı kanısındayım” oldu.

Peki 14 emekli komutana “Cezaevinde ölünceye kadar tutulması” cezası niçin verildi?