CHP’nin eski İstanbul İl Başkanı, eski milletvekili, sanatçı Berhan Şimşek, televizyonda  katıldığı tartışma programında vali ve kaymakamlarla ilgili sözleri nedeniyle tehdit ediliyor, vali ve kaymakamlara da, Şimşek hakkında şikayetçi olmaları için yazı gönderiliyor. Son dönemlerde toplu dava açılması uygulamasının yaygınlaştığına da tanık oluyoruz. Bir yandan mahkemelerin yükü artıyor, bir yandan dava açmak istemeyenler bile “Başımız derde girmesin” diye dava açmak zorunda kalıyor.

Yargıtay kararıyla, Fethullahçılık “Terör Örgütü” sayıldı. Fethullah Gülen’in yıllar önce ortaya çıkan ses kayıtlarında “Mülki idareyi, emniyeti, yargıyı ele geçirin” talimatı yer almıştı. Buna rağmen Fethullahçıların ne yargıda, ne mülki idarede, ne de emniyette yükselişi durdurulamamıştı.

RESMİ BELGELERE GÖRE

Buna göre gerekli önlemlerin alınması, kamu/özel kurum ve kuruluşlara dair düzenleme yapılması, bazı kanunlarda değişikliğe gidilmesi amacıyla Anayasa’nın 121’inci maddesi ve 2935 sayılı Olağanüstü Hal Kanunu’nun 4’ncü maddesi uyarınca çalışma yapıldı. Cumhurbaşkanının başkanlığında toplanan Bakanlar Kurulu, 22 Temmuz 2016-4 Haziran 2018 tarihleri arasında toplam 32 adet Kanun Hükmünde kararname (KHK) yayımladı. Yani, ortalama her ay bir kararname çıkarıldı.

KHK ile mevzuatta, Olağanüstü Hal ilan ediliş nedenleri ve süresi ile de sınırlı olmayan çok sayıda köklü değişiklikler yapıldı. 370 kanunda toplam 1.211 maddeye ulaşan yeni düzenleme yapıldı.

MÜLKİ İDARE 2. SIRADA

Terör örgütlerine veya Milli Güvenlik Kurulunca (MGK) Devletin milli güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna karar verilen yapı, oluşum veya gruplara üyeliği, mensubiyeti veya iltisakı, yahut bunlarla irtibatı olduğu gerekçesiyle 133 bin 809 kamu görevlisi meslekten çıkarıldı. Personel sayısına göre atılma oranında mülki idare amirleri yargıdan sonra ikinci sırada yer alıyor.

İçişleri Bakanlığı’nın 23 Temmuz 2020 tarihli açıklamasından, vali, kaymakam, hukuk işleri müdürlerinin görevden çıkarılmalarıyla ilgili açıklamasından aktaralım:

Bir de bakanlık merkez teşkilatında görevli olanlar var. Örneğin bunlardan 26 vali, 46 mülkiye başmüfettişi/müfettişi, 14 hukuk müşaviri, bir daire başkanı ve 1 şube müdürünün görevine son verildi.

Görevine son verilenlerin bir kısmı yargılanıp hüküm giydi. Bunların arasında yıllarca en önemli ve kritik görevlerde bulunanlar da yer aldı. Örneğin İçişleri Bakanlığı da üst düzey bürokratlık, İstanbul Valiliği yapmış kişilerin örgüt bağlantısı iddiasıyla tutuklanması, hüküm giymesi sıradan bir durum değil. Mücadele devam ettikçe, kendisini gizlemiş olanlar da ortaya çıkarılıyor, açığa alınıyor, soruşturmaları sürüyor. Yakın bir dönemde 60’a yakın kaymakam ve vali yardımcısı soruşturmanın selameti için açığa alındığını da hatırlatalım.

BERHAN BEY NE DİYOR?

Berhan Şimşek, 2002-2007 yılları arasında milletvekilliği yaptı.  İndirimli ruhsatlı silah alma hakkı olmasına rağmen, silah almayan az sayıdaki milletvekili arasındaydı. Aradan 13 yıl geçtikten sonra Şimşek, silah ve taşıma ruhsatı alabilmek için valiliğe başvurdu, tıpkı saldırıya uğrayan GP Genel Başkan Yardımcısı Selçuk Özdağ gibi. Şimdiye kadar silah almaya gerek bile duymamış olan eski milletvekillerinin şimdi tabanca almak için başvurma gereğini duyar hale gelmelerinin üzerinde durulmalı. “Hayırdır, ne oluyor size?” denilmeli.

Dün, Berhan Şimşek’i aradım. Kendisinin “Kral çıplak” dediğini belirtti. Kesinlikle terörle mücadele eden askere, jandarmaya, polise olumsuz bir sözünün olmadığını belirtti. “Hizmetini düzgün yapan valiye, kaymakama laf eder miyim? Onlar bizim değerlerimiz. Benim kastettiğim bir siyasi partinin sözcüsü gibi davranan, toplantılara bile diğer partilerin milletvekillerini çağırmayan valilere, kaymakamlaradır. Valilerin iktidarın değil, devletin valisi  olması gerektiğini hatırlattım” dedi.

Berhan Şimşek de silahlanıyorsa, silahlanmanın boyutunu varın
siz hesaplayın...





Hormonlu notlarla dönem kapandı


Milli Eğitim Bakanlığı tarafından dijital karneler öğrenci ve velilerin erişimine açıldı. 5 Ekim’de başlayan eğitim-öğretim, bakanlığın sürekli değişen senaryoları ile birinci yarı yıl sonlandırdı. Şimdi eğitimin tüm paydaşları bir dönemin muhasebesini yapıyor: Bakanlığın organizasyonu iyi, öğrenciler başarılı, veliler mutlu.

Gerçek durum böyle mi? Uzaktan eğitime ulaşamayan milyonlarca öğrenci, olanaksızlıklardan dolaylı eğitim öğretimden uzak kaldı. Buna üzülen milyonlarca veli ve görmediği öğrencileri değerlendirmek zorunda kalan yüz binlerce öğretmen. Okullarda yüz yüze seyreltilmiş eğitim öğretim başladığında oluşan sonuçları öğrenemedik. Okulların açılması ile salgının yayılma hızı arasındaki ilgileşimi bilmiyoruz. Karanlıkta el yordamı ile ilerleyen, geleceğe dair hiçbir öngörüde bulunamayan bir süreci ülke olarak yaşadık.

BASKI TEPEDEN

Milli Eğitim Bakanlığı, sınav bile yapmadan öğrenciye not verilmesinde ısrarcı oldu. Karar vericiler sahadan, sendikalardan ve uzmanlardan gelen seslere kulak tıkadı. Hiçbir öneriyi dikkate almadı, “Ben böyle istiyorum, böyle olacak” diye zorladı. Bürokrasideki dikey katı hiyerarşik yapı ülke olarak enerjimizi yok ediyor. “Uzaktan eğitime katılamayan öğrencilere not verilmezse uygulamadaki aksaklıklar kamuoyunda tartışmaya açılır” çekincesi yaşandı. Öğrencilere şişirilmiş, hormonlu notlar verilerek hiçbir sorun yokmuş havası verildi.

Öğrenci, eğitim öğretim hayatı boyunca üç matematik yazılısı notlarının toplamı 100 etmez iken, şimdi, “Bana neye göre 80 verdiniz?” diye sorguluyor. Veliler, notların mahalle liselerine kayıtta önemini bildikleri için verilen notları yeterli bulmadı. Bakanlık, proje, ödev, değerlendirme ölçeği ve herhangi bir belge talep edilmeden yüksek not verilmesini istedi.  Yöneticiler de öğretmenlere “Yüksek not baskısı” uyguladı. Öğretmen, vicdanı ve kalemi arasında sıkıştı ve yapılan yanlışlıkların sancılarını çekiyor.

O TARTIŞMA BİTMEZ

Güven ve adalet duygusunu hoyratça harcayıp, müsrifçe tüketiyoruz. Artık hiç eğitim öğretim faaliyetlerine katılmamış öğrencilere bu kadar bol notlar veren bir sistemde, bundan sonra da verilen notlar hep tartışılacaktır. Bu tartışmalar öğretmenlerde yılgınlık oluşturursa, vicdan pusulaları yanlış yönleri göstermeye başlayacak, kuyumcu terazisi hassaslığında notları tartan, kanaatleri örselenip zedelenecektir. Bunun telafisi ve tamiri uzun yıllar alacaktır. Öğrenciler ve veliler verilen notları yeterli bulmayacaktır.

H.L. Mencken, “Eğitimin amacı genç nesilleri bilgilendirmek ve onların zihinlerini aydınlatmak değil. Asıl amaç mümkün olduğunca fazla sayıda bireyi tehdit oluşturmayacak bir düzeyde tutmak, standartlaşmış bir vatandaşlık öğretisini yaymak, itiraz ve özgünlüğü öldürmek” der. Yapılmak istenenin amacı bu mu?

ORTAK AKILLA

Ülkemize neden böyle bir kötülüğü yaparız. Sakin ve salim bir kafa ile düşünmek lazım. Hiçbir şey yapmadan bu kadar yüksek not alan öğrencileri pedagojik olarak uzmanların incelemesi gerekir. “Ben çok başarılıyım” duygusunu içselleştiren, altı boş olan bir özgüveni çocuklarımıza aşılarsak, yarın hiçbir şeyden mutlu olmayan depresif ve kaygılı nesiller yetiştiririz. Ülkemize ve gelecek nesillerimize çok büyük bir kötülük yaparız.

Eğitimi, ideoloji ve siyaset kısır döngüsünden uzaklaştırıp, tüm paydaşların katılımı ile ortak akıllar oluşturup, ülkemizi geleceğin dünyasına güçlü ve yetkin bir şekilde hazırlayacak eğitim politikalarının oluşturulduğu bir Türkiye’yi özlemiyor muyuz?

KÖY OKULU ÖĞRETMENLERİNDEN UYARI


Eğitim alanında bizim de bilmediğimiz ilginç olaylar yaşanıyor. Ordu’nun bir köyünde görevli öğretmenin yazdıklarını okuyalım:

“Köy okullarında öğrenci mevcudunun sıkıntılı olduğu bir gerçek. Aslında bu sorun, belirli düzenlemelerle giderilebilecekken her yıl İstanbul’dan veya Ordu’dan öğrenciler belirli bir süre okulumuza nakillerini alıp, norm süresince okulda kayıtları tuttuktan sonra (Bu sürede öğrenciler okula bile gelmiyor) nakillerini geri gönderiyoruz.”

SIKI SIKIYA TEMBİH

“Yaşadığımız bu pandemi sürecinde, yine aynı sorun oldu. Ortaokul öğrencilerinden nakil geldiler. Ama nakil durdurulunca, öğrenciler okulumuzda kaldı. Şimdi hiç tanımadığımız, bilmediğimiz öğrencilere not vermemiz konusunda baskı yapıldı. Öğrenciye vereceğimiz notu Milli Eğitim, WhatsApp gruplarında bize belirtti, ‘Düşük vermeyin’ diye de sıkı sıkıya tembih edildi. Sizden ricam, bu konuyu gündeme getirirseniz, belki yasal düzenleme yapılır, her ekim ve nisan aylarında öğrenci aranıp bulunması, bizlere de baskı yapılmasının önüne geçebilirsiniz.”

Yazıyı sonlandırırken bir öğretmen geldi. Notları sordum, “Talimatla herkese 100 verdim” dedi. Hayırlı olsun!