Milyonlarca kadın, milyonlarca erkek her gün işe koşuyordu. Küçük çocukları vardı. Anaokullarına gidiyorlardı. Okullar pat diye kapatıldı! Anneler, babalar sosyal medyadan isyan etti, “Çocukları nereye bırakacağız” mesajı attı...

Yüz yüze eğitime ara verildi. Özel okullarda çocuk okutan on binlerce veli telafi eğitimi ve ücret iadesi için hükümetten çözüm bekledi, gelmedi. Sosyal medyadan, “Bizi çaresiz bıraktınız” diye binlerce mesaj attı...

Hükümet fındık üreticisini ürünü ‘öldüm’ fiyata almak isteyen tüccarın önüne attı. Bir üretici ailesiyle birlikte, “fındığımızı ucuza satmayalım kırıp yiyelim” diye video çekti. İş kampanyaya döndü. Dertli fındıkçılar kendi videolarını çekip çekip hükümete mesaj attı...

Kongre salonları lebalep doluyorken esnafa ‘virüs var dükkanı kapat’, kapatana da ‘Allah versin’ denildi. Bıçak kemiğe dayanınca esnaf meydanlara çıkıp masa sandalyeyi yaktı, yöneticilerin önüne attı.

Önce tamamen kapattılar. Sonra yüzde 50 şartı ile lokantayı kafeyi açtılar. Açtılar ama, ‘Saydım, yüzde 51 oldu’ deyip cezaları yapıştırmaya başlayınca canı burnundaki esnaf çileden çıktı. Tabak, çanak, çatal, kaşık, tuzluk ne varsa Ankara'dakiler görsün diye sokağa attı...

Kaç kahveci canına kıyıp kendini ortaya attı ama yine de derdi duyan olmadı! Sonunda asfalyaları fena attı! “Lanet olsun” diyerek kameraların önünde çay kazanını yerinden söküp attı.

İş yeri sahibi tükendi. Dükkanı kapatmaktan başka çaresi kalmayınca kepenge kocaman “Namuslu battık” pankartı asıp, kendini elektriği kesik evine attı...

Hükümet, TÜİK’in enflasyon hesabına inanıp emeklinin maaşına kuş kadar zam yaptı. Binlerce emekli, yöneticiler görsün diye meydanlarda boş tencereler içinde ödeyemedikleri faturaları yakıp attı...

Tarlasına, ineklerine haciz gelen çiftçi ineklerinden sağdığı son sütleri güğümlere doldurup, Ziraat Bankası’nın önüne geldi, “Al sana para müdür” diyerek sütleri döktü, emeğini sokağa attı...

Yaşamını bir enstrüman çalarak sağlayan binlerce sanatçı yalnız bırakılmaya isyan edip, sazlarını meydanlara attı...

Tütün çiftçisi herkes gibi bir umutla krediye sarıldı. Herkes gibi ödeyemedi! İcra gelince çıldırdı. Traktörün arkasına yüklediği gibi tütünleri köprü müteahhitine kredi veren Ziraat Bankası’nın önüne geldi. Başından aşağıya bir bidon benzini boca etti, tütünlerin arasına girip kendini yakacaktı ki çakmağı elinden aldılar. Canını sokağa atmaktan kurtardılar.

Her seçimde AKP’ye oy veren çiftçi Burhan Battal isyan etti, “Ben AK Partili değil miyim? Vallahi battık sayın Cumhurbaşkanım” diyerek kendini ortaya attı. Sebze haline kamyon dolusu hıyar getirdiler, fiyat maliyeti bile çıkarmayınca ne kadar hıyar varsa sokağa attılar. Pazar yerleri kapandı tonlarca meyve sebze alıcı bulamadı, çöpe atıldı...

Cumhurbaşkanı kongre için Malatya’ya gitti. Otobüsten yurttaşlara sesleniyordu ki, biri sözünü kesip ortaya, “350 bin servisçi sizden müjde bekliyor. İşsiziz. Evimize ekmek götüremiyoruz” diye bir iddia attı. Cumhurbaşkanı, “Çok abartılı buldum” dedi, ardından “keyif çayıdır” diyerek paketle çay attı...

Semt pazarlarında yeni bir icat çıkmıştı! Çürük çarık diye atılan meyve sebze ne varsa millet toplayıp toplayıp torbasına atıyordu! Yandaş medyanın külyutmazları da bu işin sanıldığı gibi olmadığı haberini attı, o insanların zengin olduğunu hayvanlarına atmak için topladıklarını yazdı!

Ellerinde diploma on binlerce öğretmen meydan meydan eylem yapıp atama bekledi.

Hamamcılar tamamen kapalıydı. Seslerini duyurmak için hamamlarda toplanıp pankart açtılar! “Virüse karşı en büyük silah su ve sabun diyorsunuz. Bizde ikisi de var. Ama kapalıyız. Bittik, tükendik” diyerek boşa kese attılar.

Zaten koronavirüs vardı, berberler bir kapanıp bir açılıyordu. Üstelik farklı bir dertleri daha vardı. Çok ucuza kesen Suriyeliler! Türk berberler, haksız rekabete karşı hükümetin sessiz kalmasına tepki gösterdi fön makinesi, makas, tarak, jilet ne varsa yere attı.

70 kişinin ekmek yediği büyük bir kafenin sahibi işyerinin çatısına çıkıp, “Burada kaç kişi var. Hepsinin evde çoluk çocuğu aç. Ya bırakın çalışalım ya da bize ekmek verin kardeşim” diye nara attı. Yetmedi, dükkanının tabelasını parçalayıp yöneticilerin kafasına doğru attı.

Binlerce tiyatro sanatçısı, emekçisi aylardır çalışmıyordu. Durumlarını anlatan binlerce mesaj attılar kimse duymadı. Susarak eylem yaptılar, bir şey yapması gerekenler de sustu! Çaresiz hep bir ağızdan slogan attılar.

Bu millete emeklerinin karşılığı damlalıkla verilirken art arda ballı yeni ihaleler alan şanslı müteahhitler teşekkürlerini sunan ilanlara imza attı.

Cumhurbaşkanı yurttaşlardan ‘helallik’ istedi. Yanıt olarak on binlerce ‘haram olsun’ mesajı atıldı...

***

Dolar bir anda uçtu! Kriz çıktı, memleket alt üst oldu. İflaslar arttı, işyerleri kapandı, insanlar işsiz ve çaresiz kaldı. Onlardan biri Ahmet Çakmak, 4 Nisan 2001’de yazar kasası ile Başbakanlık önüne geldi. Başbakan Ecevit tam kapıdan çıkarken, “Sayın Başbakanım al, ben bir esnafım” diyerek kasayı önüne attı.

O kasa hükümeti yıktı, ortaya sandığı kurdu, seçim yaptırdı, hükümetteki partileri sıfırlayıp barajın altına attı.

2001’de ‘geçim derdiyle’ bir kasa atıldı... Sonuç: Bırak hükümeti devir değişti.

2021’de ‘geçim derdiyle’ neler atılmış neler!

Bunca yaşanan sıkıntıları musalla taşında verilen 100 liralık, 3 binlik, 5 binlik hibeler geri plana attırır mı acaba?

Sanmam... Ne derler, kasa her zaman kazanır!