Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın hazırladığı Çeşme Turizm Bölgesi Projesi’ne karşı Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği, İzmir Barosu, İzmir Tabip Odası, Ege Çevre Platformu’nun açtığı dava hakkında kritik bir aşamaya gelindi.

Danıştay 6. Dairesi’nin atadığı bilirkişi kurulu çalışmalarını tamamlayarak kapsamlı raporunu mahkemeye sundu. "Doğayı ve toplumun geleceğini feda etmeden sürdürülebilir turizm" vurgusu yapılan bilirkişi raporunda, turizmin kaynağını oluşturan doğal, kültürel ve tarihsel zenginliklerin korunması gerektiğine işaret edildi. “Doğanın tahribi insanlık açısından yıkımı getirmektedir” ifadesini kullanan bilirkişi heyeti, bakanlık projesinde uzun erimli kamusal yarar duyarlılık gösterilmemiştir” dedi.

'BÖYLESİNE BÜYÜK PROJE ALANI GÖRÜLMEDİ'

Raporla birlikte, Çeşme Turizm Bölgesi proje alanının 12 bin hektar değil, 16 bin hektar (120 milyon metrekare) olduğu ortaya çıktı. Ayrıca, planlanan projenin şimdiye kadar hiç olmadığı kadar büyük bir kara alanını kapsadığı belirtilirken, ilk kez olmak üzere yaklaşık 4 bin 900 hektar büyüklüğünde bir deniz alanını da kapsadığına işaret edildi.

Bilirkişi raporunda, bugüne kadarki tüm üst ölçekli planlarda, Çeşme Turizm Bölgesi sınırlarının kara bölümü içindeki yüzde 65 gibi çok büyük bir bölümünün, yapılaşmaya, kullanmaya, geliştirilmeye kesinlikle açılmaması gereken nitelikteki koruma alanları kapsamında kaldığı kaydedildi.

'HALKA KAPALI ÖZEL STATÜLÜ BÖLGE'

Projeye karşı çıkan meslek odaları ve sivil toplum kuruluşları, “Bakanlık; bir grup ayrıcalıklı zümre için halka kapalı, adeta özerk bir cumhuriyet oluşturacak” iddialarında bulunmuştu. Bilirkişi raporunun bu iddiaları doğrular nitelikte olduğu görüldü.

Öncelikle sınırların ulus devletler açısından tanımını yapan bilirkişi kurulu, bakanlığın Türkiye sınırları içinde mülki ve yönetsel açıdan yıllar öncesinden belirlenmiş bir alanda, özel bir statü ve yetki alanı oluşturmak istediğini ortaya koydu. Kurul raporunda, “Yeni statünün benimsenmesi durumunda, Çeşme Yarımadası'nda 16 bin hektarın üzerinde bir alan tümüyle halka kapalı, giriş çıkışları denetim altına alınmış, kamuya kapalı (kapalı site benzeri) alanlar haline dönüşecektir” denildi.

'BAKANLIĞIN PROJESİ BİLİMSEL DEĞİL'

Bakanlığın bu denli geniş alanları tümüyle kendi yetki alanına almak istemesine gerekçe olarak bölge bütünlüğünün sağlanıp, işlerin hızlı yürütülmesi olduğuna atıfta bulunan bilirkişi kurulu, bu yöndeki raporların ciddi ve kabul edilebilir gerekçelere dayanmadığını anlattı.

Kurul, dava konusu alanın sınır belirleme raporunun, bu alanın sınırları, kapsayacağı alan ve benzeri konularla ilgili olarak "Son derece yetersiz, hiçbir ciddi bilimsel araştırma ve çalışmaya dayanmayan, ilgili kurum ve kuruluşların görüşlerini hiçbir şekilde değerlendirmeye almayan, yüzeysel bir belge olduğu” tespitinde bulundu.

'SINIR YETKİLERİ NİÇİN ÖZEL SEKTÖRE BIRAKILIYOR'

Bilirkişi kurulu, özel statü oluşturma konusunda çarpıcı bir saptamada daha bulundu. Raporda, “Sınır kararıyla bu alanlardaki yetkilerin tümünün tek bir bakanlığa aktarılmasının rasyoneli anlaşılamamaktadır.

Bölgedeki koruma alanlarının korunması, işletilmesi, sürdürülebilirliğinin sağlanması konusunda uzmanlaşmış kamu kurum ve kuruluşların yetkilerinin bu alanlarda hiçbir uzmanlığı olmayan tek bir bakanlığa, daha da kötüsü bu konularda duyarlı olma olasılığı son derece düşük olan özel işletmecilere devredilmesinin gerekçesinin ne olduğunu anlamak olanaklı değildir" denildi.

'YERLEŞİK KIŞ NÜFUSU 70 BİNDEN 350 BİNE ÇIKACAK'

Kurul, son on yılda nüfus artış hızının Türkiye'de yüzde 13.4, İzmir'de yüzde 11.3, Çeşme'de ise yüzde 39,5 olduğu belirtti. Çeşme ilçesinde yerleşik nüfusun 2025 öngörüsüne göre 70 bin olacağının vurgulandığı raporda, oluşturulmak istenen turizm bölgesinde ise bu sayının 80 bin olacağına dikkat çekildi. Çevrede yaşayacak ve günübirlikçilerle birlikte toplam nüfusun 350 bin kişi civarında olacağı belirtildi. Yaz nüfusunun ise 1 milyon kişiyi fazlasıyla aşacağı ifade edildi.

'YAPILAŞMADA ÇOK YÜKSEK ORANDA ARTIŞ'

Bilirkişiler, Çeşme’de son 30 yılda tarım alanları ve orman alanlarında büyük kayıplar yaşandığını, yapılı alanların yüzde 231 oranında arttığını belirtti.

Kurulun, yeni oluşturulmak istenen devasa turizm bölgesindeki projenin hayata geçirilmesi halinde, “Bunun doğal çevre tahribatının geri dönülemez bir duruma evirileceğini görmek için özel olarak planlama eğitimi almaya gerek olmadığı kanısındayız” ifadesi dikkat çekti. Nitekim, bakanlığın kapsam belirleme raporunda, orman, tarım, mera alanları, sulak alanlar, zeytinlikler ve baraj koruma kuşaklarının ya tümüyle ya da yapı sınırlandırması getirilerek imara açılabileceğinin yer aldığı hususa, kurul raporunda atıf yapıldı.

'BU KADAR NÜFUSA SU KAYNAĞI YETER Mİ?'

Bilirkişi kurulu, bilimsel çalışmalar ışığında su kaynaklarının yeterliliği ve kalitesini irdeledi. Kurul, iklim krizi ve kuraklık verileriyle birlikte, Çeşme – Karaburun bölgesinde su kaynaklarının yetersizliği hakkında da detaylı tespitlere yer verdi.

Raporda, “Mevcut planlamalarda bile kısıtlı olan ve iklim değişikliğinin olumsuz etkileri ile daha da azalması beklenen Çeşme-Karaburun bölgesi yerüstü ve yeraltı su kaynakları, Çeşme Turizm Bölgesi’nin getireceği ek nüfus ve bu nüfusa hizmet verecek olan turizm ve altyapı tesisleriyle konutların ek su ihtiyacını karşılamak için yetersizdir” denildi.

'SADECE GOLF SAHALARI BİLE BARAJ KADAR SU TÜKETECEK'

Tasarlanan 20 adet golf sahasının su kaynaklarını nasıl tüketeceği ve kirleteceği hakkında ayrı bir parantez açıldı. Öngörülen 20 adet golf sahası için gerekli olan toplam sulama suyu miktarının Kutlu Aktaş Barajı'nın ortalama üretim kapasitesi düzeyinde olduğu ifade edildi.

'PLANLAMA İLKELERİ VE KAMU YARARINA UYGUN DEĞİL'

Çeşme Yarımadası’nın tarımsal değerleri, ekolojik sistemi ve projenin yaratacağı doğa tahribatları hakkında ayrıntılı bilgilendirmelerin yer aldığı raporda, su ve toprak kirliliği riskleri de gözler önüne serildi. Diğer yandan, bölgede korunması gereken 20 adet arkeolojik sit alanı bulunduğu da anlatıldı. Çeşme Turizm Bölgesi’nin hem kamu yararına hem de planlama ilkelerine uygun olmadığını kaydeden bilirkişi kurulu, raporunu şu ifadelerle tamamladı:

“Kurulumuz, Çeşme Turizm Bölgesi Projesi'nin, alanın bütününü de gözeterek, dava konusu eklemeyle koruma alanlarının yanı sıra turizm kullanımlarına, dolayısıyla yapılaşmaya da açılmasına yol açacak olan sınır kararının, tarım ve orman alanları, doğal değerler (flora, fauna, ekosistemler) su kaynakları ve kültürel miras üzerinde yaratacağı olumsuz etkileri göz önüne alındığında, planlama ilkelerine ve kamu yararına uygun olmadığı görüşüne varmıştır. Karar yüce mahkemenizindir.”

RAPOR YANKI UYANDIRDI

Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın tasarladığı, kısaca Çeşme Projesi olarak bilinen, Çeşme Kültür ve Turizm Koruma ve Gelişim Bölgesi Projesi hakkında hazırlanan bilirkişi raporu yankı uyandırdı.

Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği (TMMOB), İzmir Barosu, İzmir Tabip Odası, Ege Çevre Platformu EGEÇEP’in açtığı, Danıştay 6. Dairesi’nde görülen dava kapsamında hazırlanan bilirkişi raporunda, söz konusu projenin planlama ilkelerine ve kamu yararına uygun olmadığı görüşü sunuldu.

Projeye itiraz eden sivil toplum kuruluşu ve meslek odaları temsilcileri, bu raporla haklılıklarının teyit edildiğini söyledi.

EGEÇEP Sözcüsü Doğu Işık


“YÜRÜTME DURDURULMALIDIR”

TMMOB İzmir İl Koordinasyon Kurulu Sözcüsü Aykut Akdemir, SÖZCÜ’ye yaptığı açıklamada şöyle konuştu:

“Biz bunu en başından itibaren defalarca dile getirdik. TMMOB İKK olarak bunun bilimsel gerekçelerini ortaya koyduk. Açıklanan bilirkişi raporu da bizim görüşlerimizi destekliyor. Kamu yararının olmadığı yerde rant vardır.

Bu projenin rant projesi olduğu kesin bir şekilde tescillenmiştir. Mahkeme bu raporun ardından yürütmeyi durdurma kararı vermelidir. İzmir Büyükşehir Belediyesi ve Çeşme Belediyesi de tüm bunları göz önünde bulundurarak projeye net bir şekilde karşı duruş sergilemelidir. Bundan sonra bu proje için yapılacak her türlü işlem kamu zararına neden olacaktır.”

“GERİ DÖNÜLEMEZ ZARARLAR VERİR”

Ege Çevre Platformu (EGEÇEP) Başkanı Avukat Doğu Işık da yürütmeyi durdurma kararı verilmesi beklentisini belirterek şu ifadeleri dile getirdi:

“Bu proje hayata geçirildiği takdirde Çeşme Yarımadası’nın yüzde 40’ı doğrudan olumsuz etkilenecek. Bilirkişi raporunda bir bütün olarak değerlendirilen projenin, tarım ve orman alanlarına, flora ve fauna çeşitliliğine, su kaynaklarına, dolayısıyla ekosistemin bütünü ve kültürel miras üzerinde yaratacağı olumsuz etkiler göz önüne alınarak, dava konusu yaptığımız işlemin planlama ilkelerine ve kamu yararına uygun olmadığı belirtildi.

İdarenin kamu yararına aykırı işlem tesis etmesi düşünülemez. Dolayısıyla biz diyoruz ki, kamu yararıyla bağdaşmadığı bilimsel raporlarla kanıtlanmış olan Cumhurbaşkanlığı kararının yürütmesinin durdurulması gerekiyor. Aksi takdirde, kamu yararına aykırı bulunan bu idari işlemin geri dönülemez çevresel ve kültürel zararlara yol açma riski bulunuyor.”

TUNÇ SOYER: DERS NİTELİĞİNDE

İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer, Çeşme Turizm Bölgesi Davası kapsamında hazırlanan bilirkişi raporunu değerlendirdi. Soyer, SÖZCÜ’ye yaptığı açıklamada, proje hakkındaki kaygılarının bilirkişi kurulu çalışmasıyla haklı çıktığını belirterek, “Kültür ve Turizm Bakanı Sayın Mehmet Nuri Ersoy İzmir’e geldiğinde de ifade etmeye çalışmıştım; sürecin şeffaf olarak sürdürülmesi kıymetliydi. O nedenle kendisine de teşekkür ettim.

Ama bazı kaygılarımız olduğunu da söylemiştim. Özellikle su kaynakları meselesinde, mutlak korunması gereken doğal alanlar statüsünün değiştirilmesinde, ulaşım ve nüfus yoğunluğuyla ilgili kaygılarımız olduğunu ifade etmiştim. Zaten biz bakanlığın sit derecesini değiştirmesiyle ilgili de dava açmıştık” dedi.

“BİLİRKİŞİ RAPORUYLA BİZİM DURUŞUMUZ DA NETLEŞTİ”

Bilirkişi kurulu raporunun kendileri için yol gösterici olduğunu ifade eden Soyer, şöyle konuştu:

“Bizim o kaygılarımızı daha geniş perspektifle ortaya koyan, bilimsel bir temele oturtan bu rapor ayaklarımızı yere basan bir hale getirdi. Alanında uzman bilim insanlarının yaptığı bu kıymetli çalışma, bizim için de zihin açıcı, ders niteliğinde ve yol göstericidir. Bizim fikrimiz bilimsel temellere dayanmak zorunda. Bundan sonra duruşumuz bu çerçevede netleşmiş oluyor.”