İlişkilerin sınırlı olduğu Afrika ülkesi Botsvana ile Türkiye’nin ortak yönünün ne olabileceği konusunda, Yolsuzluk Algı Endeksi’ni inceleyinceye dek benim de bir fikrim yoktu. Önce kısa bir bilgi: Yolsuzluk Algı Endeksi’nde yolsuzlukla mücadele alanında hangi ülkenin ne kadar mesafe kat ettiği ölçülüyor. Uluslararası Şeffaflık Örgütü, yaklaşık 30 yıldır bu önceden belirlenmiş kriterlere göre 180 ülkenin karnesini düzenli olarak bütün dünya ile paylaşıyor. Son veriler 2021 yılına ait. Türkiye bu endeksteki 96. Sıra ile en çok puan kaybeden ülkeler arasında yer aldı. Başlıktaki Botsvana ile ortak yönümüz de bu.  Sadece Botsvana değil tabii. Türkiye, “en çok puan kaybeden ülke” liginde ;Şili, Guatemala, Honduras, Lübnan, Liberya, Moğolistan, Güney Sudan, Suriye, Venezuela, Macaristan, Lüksemburg, Mali, Nikaragua ve de ABD ile aynı grupta yer aldı. (ABD ile Botsvana’nın aynı grupta olması aynı sırada olduğu anlamına gelmiyor. Onları bulundukları önceki yerden düşüş puanları ortaklaştırıyor. )

KOALİSYON DÖNEMİ DAHA YÜKSEK

Uluslar arası Şeffaflık Örgütü’nün endeksiyle ortaya çıkan kayda değer bir bilgi de şu: AKP iktidarının, bir propaganda dili olarak yakın zamana kadar sürekli kötülediği koalisyon dönemlerinde, Türkiye’nin Yolsuzluk Algı Endeksi’ndeki yeri bugünkünden çok yukarıdaymış. Örneğin 2001 krizinin patlayıp IMF’den kredi talep edildiği yılda bile Türkiye’nin endeksteki yeri 54. sırada. O dönemler güllük gülistanlıktı anlamında söylemiyorum. (Bankacılık skandallarının 90’lı yıllarda muhabir olarak izleyip haberleştirdim) Ama aradaki farkın altını çizmek gerekiyor. Türkiye’nin 1995’den 2021’de kadarki endeksteki yerini paylaşalım:



HIZLI DÜŞÜŞ 2013 SONRASI

Yolsuzluk Algı Endeksi’ndeki hızlı düşüşü 2013’ten sonraya rastlıyor. (17-25 Aralık yılı oluşu rastlantı olmasa gerek) Sonrasında Türkiye çok hızlı irtifa kaybediyor. Bugün gelinen nokta ile AKP iktidarının kötülediği koalisyon dönemleri arasında 40’ın üzerinde sıra kaybı var. Bu verilerin anlattığı bir başka konu da yolsuzluk algısının birdenbire kötüleşmediği. Aslında neredeyse 10 yıldır bozulma var ve yıldan yıla derinleşiyor.

Sedat Peker’in ifşalarıyla ortaya saçılan yolsuzluklar, aslında bu trendi teyit ediyor. Ceza Hukuku’ndaki “temadi arz etme” kavramı, bir suçun eskiden bu yana devam ettiğini, sürekliliği olduğunu anlatır. Bugün tartıştığımız henüz iddia aşamasındaki rüşvet ve yolsuzluk ağları, bu kavramı hatırlattı. Bahse konu ağlar kapsamında kurulan şirketler, girilen ihaleler, borsa manipülasyonları ve bu amaçla yapılan nüfuz ticareti temadi arz ediyor. Yani epeyce geriye dönük olarak kurulup işlediği açık görünüyor. Başka türlüsü de eşyanın tabiatına aykırı olurdu zaten!

Muhalefet partilerinin neredeyse tamamı Peker’in ifşaları hakkında suç duyurusunda bulundu. Sanki bu ortamda bir ceza soruşturması başlatılması mümkünmüş gibi. Olsun, yine de kayıt düşmek iyidir. Gazetecilik deyimiyle fikri takibi bırakmamak lazım. Gerçekten halkın çıkarlarını temel alan ve 100 yaşında hakiki anlamda demokrasiyle güçlendirilen bir Cumhuriyetimiz olsun istiyorsak bu zorunlu. Üstelik sadece Türkiye’nin sırası yükselsin, uluslararası arenada itibarı artsın diye değil. Yoksulluktan kurtulmanın başka bir yolu olmadığı için. Yolsuzluk ağlarını çökertip vatandaşına insan onuruna yaraşır bir gelir düzeyi sağlayan devlet, kaçınılmaz olarak itibarlı da oluyor zaten.