10 Ocak Çalışan Gazeteciler Günü, Türkiye’de 10 Ocak 1961 tarihinde ilk kez gazetecilerin haklarını koruyan, düzenleyen 212 sayılı yasa yürürlüğe girmesi nedeniyle kabul edilen ve kutlanmaya başlanan bir gün olmuştur.

Eskiden, gazetecilerin daha özgür olduğu yıllarda bugün bir bayram havası altında ve Çalışan Gazeteciler Bayramı olarak kutlanırdı.

Zamanla bayram niteliği ortadan kalktı ve Gazeteciler Günü olarak kutlanmaya başlandı.

Aslında buna kutlamak değil anmak demek daha doğru olur.

Çünkü yıllardır sürdürülen uygulamalar, gazetecilerin hem çalışma hem de yaşama şartlarını geride götürdü.

Gazeteciler haber almada sıkıntılar yaşamaya başladı. Bunun sonucu olarak topluma doğru haber verememeye başladı. Basının bir bölümü siyasi iktidarlar tarafından baskı altına alındı ve hatta bizzat yönetilmeye başlandı.

Gazetelerin ekonomik seviyeleri düştü.

Hem yerel basın hem de ulusal basın yok olma noktasına geldi.

Birçok gazetede ve matbaalar kapandı.

Bunun sonucunda binlerce gazeteci işsiz kaldı.

Çalışanlar, insanca yaşamaya yetmeyecek kadar ücretle çalışmak zorunda kaldılar.

Türkiye Gazeteciler Cemiyetinin açıklamaları doğrultusunda; yasanın kabulünün 61. yılında yine karanlık bir tabloyla karşı karşıyayız. Son 10 yılda iktidarın baskısıyla kapanan yüzlerce medya kuruluşunda çalışan gazetecilerin üçte biri işsiz kalmıştır. Medyanın yüzde 95’i iktidarın kontrolü altındadır.

İktidarın gazeteciliği suç olarak tarif ettiği ülkemizde gazetecilerin çoğunluğu Basın İş Yasası ile çalıştırılmamaktadır. Meslektaşlarımız yoksulluk sınırında aldıkları ücretlerle ayakta durmaya çalışmaktadır.

Avrupa’da yüzde 25 olan sendikalaşma oranı Türkiye’de yüzde 8’dir. Yayın yasakları, para cezaları, açılan davalar, gözaltılar, tutuklamalar, sansür, oto sansür artık günlük olaylar haline gelmiştir. Türkiye’de adil yargılanma hakkının ihlal edildiği bir ortamda, her gazeteci kendini mahkeme karşısında bulabilmekte ve hüküm giyebilmektedir.

TGC Basın Müzesi Bilgi ve Belge Merkezi’nin hazırladığı rapora göre 2021 yılında gazetecilere 284 dava açılmıştır. Gazetecilerin haberlerine, videolarına, köşe yazılarına ve attıkları tweetlere 141 engelleme kararı getirilmiştir. 19 olayda 24 gazeteci gözaltına alınmıştır. 34 gazeteci ise hala cezaevindedir.

2021 yılında 390 gazeteci işten çıkarılmış, 139 gazeteci ise baskılar nedeniyle istifa etmiştir.

RTÜK Fox TV, Halk TV, Tele1, KRT ve Habertürk’e 71 kez para cezası vermiş, beş kez yayın durdurma kararı almıştır.

Basın İlan Kurumu Birgün, Cumhuriyet, Evrensel ve Sözcü gazetelerine toplamda 110 gün ilan kesme cezası vermiştir.

2021 yılında da gazetecilere saldırılar sürmüştür. Gazetecilerin hedef gösterildiği 120 olayda 146 gazeteci sözlü ve fiziksel saldırıya uğramıştır. 80 olay ve haberde gazetecilere sansür uygulanmıştır.

İşte şu an basının içinde bulunduğu tablo böyle.

Geçmiş yıllarda gazeteciler kamu kurumlarından rahatça haber ve bilgi alabilme şansına sahipti.

Ancak bugün Emniyet, Sağlık veya Milli Eğitim Müdürlüklerinden herhangi bir konuda bilgi alabilmek mümkün değil.

Hatta, “Şehrimizde kaç okul var, kaç sağlık ocağı, kaç karakol var” diye basit bir soru bile sorsanız cevap alamazsınız.

Kaldı ki devlet yöneticileri tarafından yapılan birçok açıklamada gazeteciler “öcü” gibi gösteriliyor ve “ya yazdıkları”, “İtibar edilmemesi” gerektiği konusunda halka telkinlerde bulunuluyor.

Birçok basın organının da zaten yandaş hale getirildiğini düşündüğümüzde bu telkinlerle beraber gazeteciliğin saygınlığı yok oluyor.

İktidar sahipleri işlerine gelmeyen konularda haber yapan gazetecileri dava açmak, gözaltına almak gibi yöntemlerle yıldırıyor.

Gazetecilik bu yüzden sanki bir suçmuş gibi görülüyor.

Bizler, gazetecilik mesleğini suç gören anlayıştan vazgeçilmesini, cezaevindeki gazetecilerin serbest bırakılmasını, gazetecilerin çalışmasının ve örgütlenmesinin önündeki engellerin kaldırılmasını istiyoruz.

Gazetecilerin görevlerini yapamadığı, haberin özgür dolaşımının sağlanamadığı bir ülkede demokrasiden söz edilemeyeceğini hatırlatıyoruz.

Gazetecilerin çalışabilir ve görevlerini özgürce yapabilir olmasının demokrasinin ayrılmaz bir parçası olduğunu bir kez daha vurguluyoruz.”

Satırlarımı, şimdiye kadar çeşitli baskılarla ve davalarla karşılaşan, susturulmak istenilen gazetem SÖZCÜ’nün logosundaki sloganla bitirmek istiyorum, bunu aslında tüm özgür basın organları için uyarlayabiliriz.

Basın Türkiye’nin sözcüsüdür.

Bu yüzden,

SÖZCÜ susarsa Türkiye susar!...