Eski İçişleri Bakanı Sayın Sadettin Tantan, İstiklal'deki terör saldırısını SÖZCÜ'ye anlattı


Ankara-Şam anlaşmasının, Suriye, Lübnan ve Irak’ın parçalanmasını engelleyeceğini söyleyen Tantan “Bu durumda yabancı güçlerin kullandığı yapılar bölgede barınamaz. O sebeple hedeflerinde Türkiye var” dedi


Beyoğlu’ndaki bombalı terör saldırısının üstünden 8 gün geçti ama medya ve milyonlarca vatandaş hala bu olayı sorguluyor, hepimiz dedektif gibi detayları inceliyor, kimin yaptığını, İstanbul’un en turistik ve çok sayıda kamerayla izlenen yerlerinden birinde nasıl yapılabildiğini, sebebini anlamaya çalışıyoruz. Çalışıyoruz, çünkü seçim yaklaşırken yeniden terör olaylarının bir anda arttığı dönemlerin gelmesi önlensin istiyoruz. Bu önemli konu, hiç de bu kadar hayati olmayan siyasi tartışmalarla örtülmesin, iktidarıyla muhalefetiyle tüm partiler önceliği bu konuya versin ve acilen çözüm üretsin istiyoruz. Bugün, 6 vatandaşımızı kaybettiğimiz, bazıları ağır olmak üzere 81 kişinin yaralandığı İstiklal Caddesi saldırısını ve buna bağlantılı konuları en iyi değerlendirebilecek bir isimle; emniyet müdürü olarak da görev yapmış olan eski İçişleri Bakanı Sayın Sadettin Tantan’la konuştum.

Sadettin Tantan, 1966’da komiser yardımcısı olarak göreve başladı. Emniyet Teşkilatında Eskişehir, Bursa ve İstanbul’da Narkotik ve Asayiş şubelerinde çalıştı. 1999 Temmuz’unda istihbarat, terörle mücadele gibi birimlerden oluşmuş özel bir ekiple faili meçhul terör olaylarını aydınlatmak için çalışma başlattı. Giresun ve Tekirdağ’da İl Emniyet Müdürü, 1990-94 arasında Emniyet Genel Müdürlüğü Teftiş Kurulu İstanbul Bölge Başkanlığı yaptı. 94’te emekli oldu ve ANAP’tan siyasete girerek Fatih Belediye Başkanı seçildi. 57’inci Dönem Hükümeti’nde İçişleri Bakanı olan Tantan 2001 yılında ANAP’tan ayrıldı, 2002’de Yurt Partisi’ni kurdu ve ilk kongrede genel başkan seçildi.


TÜRKİYE’NİN ETRAFI DELİK DEŞİK, SURİYE SINIRINDAKİ MAYINLAR NEDEN SÖKTÜRÜLDÜ?

*Sayın Tantan, bugün güvenlik olanakları çok daha fazla ve buna rağmen İstanbul’un merkezinde inanılması güç bir terör saldırısı yapıldı. Bombacı terörist sınırdan rahatça girmiş, aylarca Türkiye’de yaşamış, çalışmış. Sizin zamanınızda da böyle bir saldırı olabilir miydi, olamazsa şimdi neden olabiliyor?

Bizim dönemimiz farklı, şimdiki dönem çok farklı, bugünün şartlarında bakmakta fayda var. Neden Suriye sınırındaki mayınlar söktürüldü, İran sınırındakiler neden söktürüldü? Suriye sınırındakiler 2003 yılında taraf olduğumuz, mayınların imhasıyla ilgili Ottawa Sözleşmesi gereğince söküldü, önce İsrailli bir şirkete verilecekti, ortalık ayağa kalkınca Milli Savunma Bakanlığı sökmeye başladı. Sonra da biliyorsunuz Suriye’de halk zorla Türkiye’ye gönderildi, Gelinen noktada Türkiye’nin etrafı delik deşik. Bütün dünyada güvenlik politikaları öne çıkmış vaziyette ama bu güvenlik politikalarında “hak ve özgürlükler, adalet kavramları” birbirine dengeli, modern devletlerin temel 3 alt yapısı ‘özgürlük, bağımsızlık, adalet ve güvenlik’tir, bu 3 ayak Türkiye’de var mı, yok. Bir de terörle mücadele hukuk zemininde olur, bunun altını çizelim. Bugün Türkiye, mali ve ekonomik anlamda özgür bir ülke değil bağımlı bir ülke, siyaseten de bağımlı bir ülke, güvenlik açısından da bağımlı. Bu olayların hiçbiri tesadüfi değil, önce insanları işsiz, aç, yoksul ve fakir bırakıyorsunuz, sahipsiz bırakıyorsunuz ve güven ortamını ortadan kaldırıyorsunuz, bizim gibi geri kalmış ülkelerde insanlarda “devlet koruyup kollar, bir şey olursa devlet bana sahip çıkar” anlayışı var, bu devlet disiplini ve saygınlığı maalesef ortadan kalktı. Güneyimizde gelişen olaylara baktığımız zaman orada El Kaide, El Nusra ve değişik isimlerde El Nusra’nın alt kolları, “eğit-donat” kapsamı içerisinde ÖSO -şimdi Özgür Suriye Milli Ordusu diye isim değiştirmiş- bütün bunların eğitimleri, maaşları Türkiye üzerinden veriliyordu, bu kalmayınca  Türkiye’ye karşı bunlarda büyük bir tepki ortaya çıktı.

TÜRKİYE’NİN “ESAD’LA ANLAŞABİLİRİZ” AÇIKLAMASIYLA PANİĞE KAPILDILAR!

Bombacı kızın İdlib üzerinden geldiği söylendi, o bölgeler Türkiye’nin güvenliğinin en kuvvetli olduğu bölgeler, zaman zaman bu bölgelerde gerek Rusya, gerekse Amerika belli yerleri bombalıyor, Amerika ve Rusya buralarda birbirlerine hiç dokunmuyorlar. DAEŞ, El Nusra, El Kaide, bunların hepsi tamamen yabancı servislerin kullanımında olan örgütler. Oraya dünyanın her tarafından savaşmaya gelen yüzlerce, binlerce militan güç “Türkiye’nin Esad’la anlaşabiliriz” açıklamalarıyla paniğe kapıldılar ve “Biz ne olacağız, nereye gideceğiz” korkusuna düştüler. Türkiye’nin Esad’la anlaşmasını istemeyenler belli, Türkiye Esad’la anlaştığı takdirde hem Suriye’nin, hem Lübnan’ın, hem de Irak’ın parçalanmasını engelleyecek ve böylece büyük oyun sekteye uğrayacak. Türkiye, bütün bu bataklıktan kendi iradesiyle; Lübnan’la, Suriye ve Irak’la bir araya gelip birlikte hareket ederek bu bölgenin kalkınması ve güvenliğine kadar her sorunu halledebilir. Bu durumda yabancı güçlerin kullandığı yapılar buralarda kalamazlar. O nedenle, saydığım terör örgütleri ve benzerlerinin hedefinde Türkiye var.

MAL VARLIKLARINA EL KONURSA TERÖR ÖRGÜTLERİNİ KIMILDAYAMAZ

Türkiye, Palermo’da imzaya açılan ‘Sınır aşan Örgütlü Suçlarla Mücadele Sözleşmesi’ni 2000 yılında imzalamıştır, bu sözleşme “çıkar amaçlı suçlarla mücadeleyi” içerir, Türkiye elindeki yetkiyi kullanarak bu sözleşmeye taraf olan bütün ülkelerde bu örgütlere destek verilmesini engelleyebilir, hiç kimse bir şey diyemez. Mahkemeleri harekete geçirerek PKK’nın ve Türkiye’deki diğer terör örgütlerinin bu ülkeler tarafından korunmasını, desteklenmesini engelleyebilir, hepsinin mal varlıklarına el koyulmasını sağlayabilir, elindeki yetkiyi kullanmasına hükümetler itiraz edemez. Mal varlıklarına el konması terör örgütlerini sekteye uğratır, Türkiye elindeki bu silahı neden kullanmıyor? İktidar, taraf olduğu ve resmi gazetede yayımlanan bu sözleşmeyi neden ortadan kaldırdı? Türkiye istese taraf olan bütün ülkelerde; İngiltere, İspanya, İtalya, Yunanistan ve diğerlerinde uluslararası sözleşmelerin verdiği yetkiyle Türkiye’ye tehdit oluşturan bütün örgütlere yardımın kesilmesini sağlar, terör örgütlerinin ofisleri kapatılır, paralarına el konur ve örgütler kımıldayamaz.

*Türkiye, İsveç ve Finlandiya’nın NATO’ya girmesi için “PKK’ya yardımı kesmesini” şart koşmuştu, bu bütün Avrupa ülkelerine uyarı değil midir, onlar neden bu sözleşmeleri hatırlamıyor?

Avrupa birçok ülkede PKK’yı terör örgütü olarak kabul ediyor, YPG’yi kabul etmemek için SDG diye kurdurduğu örgütsel yapıyla sanki onları “ülkesi için savaşan demokrasi havarisine” dönüştürdü, bu konu da masaya yatırılsa, gidip televizyonlara çıkarak dünyaya duyurulsa bunu da engelleyebilir, Türkiye’ye karşı kullanılan aşağılayıcı üslubu da engelleyebilir, Avrupa kamuoyunu arkasına almalıdır, neden yapmıyor? Mal varlıklarına neden el koydurmuyor?

İLK ETAPTA MEDYAYA YAYIN YASAĞI GETİRİLMESİ YANLIŞTI, BİLGİ AKIŞINI ÖNLEDİ!

*İstiklal Caddesi’ndeki terör saldırısına baktığınızda ne gördünüz, nasıl oldu da engellenemedi?

Suçla mücadele yetkisi kimin; Cumhuriyet savcılıklarının değil mi? Bu olaya İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı el koymuşsa baştan sonuna kadar ne konuşulacağına o karar verebilir, ancak Savcılık konuşabilir. Burada ilk etapta teknolojinin kısıtlanması, medyaya yayın yasağı getirilmesi yanlış bir şeydi, bilgi akışını önledi. Teknolojik çağda teknolojinin kısıtlanması doğru bir şey değildir.

*Sizin döneminizde hiç oldu mu?

Hayır, biz Hizbullah terör örgütüyle ilgili yaptığımız çalışmalarda dönemin bütün gazetecilerini çağırıp onlara “Biz size anlatalım ama bunu kamuoyuyla paylaşmanız Türkiye için galeyana neden olabilir, doğru değil, yakalanması gereken militanlar var, onların da kaçmaması bakımından hassas olun” dedik. O zaman teknoloji bu kadar gelişmiş değildi ama medyadan saklamadık.

*Diğer ülkelerde hiç kısıtlama olur mu böyle olaylarda?

Kısıtlanmaz, çünkü bilgi paylaşımının, toplumun bilinçlenmesinin faydası var, halk kendisine tehdidi ortadan kaldırmak için sineği bile gözden kaçırmaz. Bir de bu konuda kolluk güçlerinin ve istihbaratçıların bilmediği ama halkın bilebildiği bir takım şüpheli kişileri de vatandaşlar kaymakamlıklara, savcılıklara, polise bildirebilir, bu önemli bir konudur.

*Bombacı terörist kadının kamuflaj kıyafetiyle dolaşmasına, oturup çantayı bırakmasına, kaçmasına ve kameralar olmasına rağmen fark edilmemesi çok tartışıldı, siz ne diyorsunuz? Ümit Özdağ, “güvenlik güçleri 15 gündür orada teyakkuzdaydı” dedi.

İstanbul polisinin çok süratli şekilde teröristi yakalaması güzel ama başarılı mı derseniz, öyle sayılmaz. Olaydan sonra Bulgaristan’da bu olayla ilgili kişileri yakaladılar ama burada önceden yakalayamadılar. Burada temel alt yapıların yeniden inşasına ihtiyaç var. ‘Türkiye güvenlik mimarlığı’nın inşa edilmesi gerekiyor. Yetenekli, bilgili uzmanların proje oluşturarak alt yapı geliştirilmeli ve toplum da bilinçlendirilmeli. Yetenekli, bilgili uzmanların proje oluşturmasıyla alt yapı geliştirilmeli ve toplum da bilinçlendirilmeli.

*Diyelim ki oluşturdular, bu bombayı önleyecek ne yaparlardı?

Örneğin, uluslararası alanda rekabet gücü yüksek Türk özel şirketlerinin istihbarat alt yapısının yapılması gerekiyor, bir havuz oluşması lazım ve bu havuzda bilgilerin toplanması gerekiyor. Ayrıca araştırma enstitüleri kurulması ve hem Türk halkının bilinçlendirilmesi hem de dünya kamuoyuna Türkiye’nin güvenilir, yatırım yapılabilir bir ülke olduğunun anlatılması bakımından, geniş çaplı projeyle çalışmaya ihtiyaç var.

*Başarılı bir emniyet müdürü ve İçişleri Bakanı oldunuz, İstiklal Caddesi’ndeki terör olayına baktığınızda Türkiye'nin genel dış politikası ile nasıl bir bağlantı görüyorsunuz?

Siyasi söylemciler İstiklal Caddesi’ndeki patlamayı nasıl değerlendirdiler, “suçlu budur” diyerek ilk başta düşman belirlediler. Peki, elinde uluslararası yetki var niye bu yetkiyi kullanmıyorsun demezler mi insana? Bir örnek daha vereyim; OECD yetkilileri sürekli gelip gittiler ve Türkiye’yi Gri Liste’ye aldılar. Yani “kara para aklama, terörizmin finansmanını yapan ve mücadelede eksikleri olan ülkeler” arasına aldılar, Türkiye’ye yatırım yapılamaz, tehlikeli ülke demektir. OECD’nin istekleri belli, örneğin; para nereden gelirse gelsin kayıt altına alınacak, hükümet istese basit bir yasal düzenlemeyle bu listeden çıkabilir, neden yapmıyor? Gri Liste çok önemlidir, çocuğunuza para gönderseniz o ülkenin istihbaratı “terör bağlantısı mı var” diye takip eder, paranın takibi, kayıt dışı olması bütün ülkeler için çok önemlidir. İktidarın ilk yıllarında Amerika Hazine Bakan Yardımcısı Kohen “Uluslararası sözleşmelere taraf oldunuz ama iç hukukunuzda ilgili yasaları çıkarmadınız, terörün finansmanıyla, kara parayla, yolsuzlukla mücadeleyle ilgili yasaları neden çıkarmıyorsunuz” deyip durdu, hükümet yetkilileri “yasayı çıkardık, çıkarıyoruz” diye oyaladılar. Mesela, bu iktidar döneminde sırtına çantayı yükleyen Suriye’den gelse sınır kapısına geliyor, hiçbir beyanda bulunmadan parayla içeri giriyor. Bu terörist olabilir, Türkiye ekonomisini mali sistemini çökertmek için, Türkiye’yi içerden çökertmek için gönderilen bir istihbarat bağlantısı da olabilir, her şey olabilir. Modern devletlerde sinek bile geçse kayıt altına alıyor.

TÜRKİYE’NİN ETRAFI ATEŞ ÇEMBERİ GİBİ AMA İKTİDAR SUÇU BAŞKASINA ATMAKLA VAKİT GEÇİRİYOR!

*Şimdi halk, teröristlerin sınırdan böyle kolayca girip Türkiye’de izini kaybettirmesi nedeniyle İçişleri Bakanı’nı sorumlu tutuyor, sizce de tek sorumlu o mudur?

Bir güvenlik zafiyeti olduğu belli, geçmişte de kamuoyuna yansımayan bu tip bombaları patlatmadan yakalanan birçok örgüt var, o bakımdan istihbarat teşkilatına ve kolluk güçlerine teşekkür etmemiz gerekiyor ama Türkiye’nin etrafı ateş çemberi gibi, maalesef Türk siyaseti iktidarda kalabilmek, ayakta kalabilmek adına suçu başkasına atmakla vakit geçiriyor, hatta sorunları çözen değil, sorunları sümen altına atan ve çözmeyen bir iktidarla karşı karşıyayız. İktidar samimiyse, ülkesini milletini seviyorsa acil bir şekilde bir kişiye bağlı yönetimi ortadan kaldıracak 2-3 maddelik bir yasayı parlamentodan çıkarır ve parlamenter sisteme dönerse terörle mücadele edecek temel alt yapılar da süratli bir şekilde inşa edilebilir.

İNSANLAR SOKAĞA ÇIKTIĞINDA KİME GÜVENECEK?

*Seçime az zaman kaldı ve toplum bu terör olayları devam eder mi endişesi taşıyor, kanun çıkarıp alt yapı inşa edecek zaman var mı? Sınırdan milyonlarca kişi geçmiş zaten.

Kamuoyu baskısı, siyasi baskı iktidarı bazı şeyleri yapmak mecburiyetinde bırakır, muhalefet de üzerine düşeni yapmalı. Muhalefetin değerler üzerine, güven üzerine inşa edilecek bir vizyon yaratması gerekiyor, güvenilir bir vizyon yarattığınız takdirde o güvene karşı akar millet. Güven önemli, insanlar sokağa çıktığında, caddeye indiğinde kime güvenecek? Artık “Ben seni affettim, onu affettim” diye bir şey yok, ülkede toplumsal değerler çökertilmiş, Türkiye büyük bir güven bunalımı yaşıyor. Bugünkü iktidar siyasetçileri yargılanmaktan korktukları için her şeye başvurabiliyorlar, sadece parlamentodaki muhalefet partileri değil, dışardakiler de bu konuda bir araya gelerek bir çıkar beklemeksizin Türkiye’nin geleceği için iktidarı zorlamasında fayda var.

*İstiklal Caddesi’ndeki saldırının benzerlerinin yaşanmaması için ilk adım olarak ne yapılmalı?

Acilen işte ayağa kalkmamız lazım, belki bir sürü uyuyan örgüt var ne zaman, nerede bomba patlatacağı belli olmayan. Bunu bilebilir miyiz? Ama siz Türkiye olarak ABD’ye gidip mahkemelerde hakkınızı arayarak oradaki örgüt paralarına el koyarsanız Amerika konuşabilir mi, ses çıkarabilir mi, Amerikan derin devleti ya da senatosu, temsilciler meclisi ne diyecek size? Orada PKK’nın parası var, bunu Amerikalılar açıkladı.

*Bakan “Amerika yaptı” dedikten sonra Cumhurbaşkanı dostane şekilde Biden’la görüştü, taziyesini kabul etti. Bu durumda nasıl PKK paralarına el konabilir ki?

Amerika, İngiltere, Fransa, İsrail’in Kandil’de ofisleri olduğu biliniyor ama Türkiye hala oraya adım atamıyor. Türkiye, Fırat’ın doğusundan Menbiç’ten itibaren tehdidi ortadan kaldırmak istiyor, Türkiye çıkacak “Benim güvenlik kuşağım Kerkük’ten başlıyor, Lazkiye’ye kadar gidiyor” diyecek, bunları neden diyemiyor? Önce diplomasiyi, hukuku, uluslararası sözleşmeleri çalıştırması gerekiyor ama yapamıyor, çünkü tutsak. Muhalefet, terörü önleyecek şartlar içeren bir yasayı Meclis’e getirsin, onlar reddetsin, bu yapılmalı.



*Amerika dönüp “Siz önce kendi sınırınıza hakim olun, terörist nasıl bu kadar kolay geçiyor” demez mi?

Onu söyleyecekler ama ben diyorum ki örgüt paraları dışarıda, siz yurt dışındaki bataklığı kökten kuruttuğunuz zaman otomatik olarak o örgütler eleman bulamayacak, hepsi panik içerisinde belirli bölgeler kaçmaya çalışacaktır. Hukuk zemininde hakkın olan şeyleri ele geçir diyorum. Dünyanın her tarafında istihbarat örgütlerinin kullandığı militanlar Suriye’ye gelip değişik isimler altında toplanıyor ve orada savaşıyorlar, zaman zaman aralarında çatışıyorlar. Ukrayna-Rusya savaşında oradan savaşçıları getirip savaştırdılar. Bunu kökten temizlemek için temele inin diyorum. Çözüm ancak sistemi kurutursanız gelebilir.

*İstiklal Caddesi olayında siz İçişleri Bakanı olsaydınız, teröristin nasıl bu kadar kolayca eylem yaptığını sorgulamaz mıydınız?

Meclis’te soruyorlar, ne elde ettiler, bir netice var mı? Yaşam güvenliği önemli, bunlar İçişleri Bakanlığı’nın geniş yetkisi ve sorumluluğu içindedir ama bu iktidarda denetim mekanizması yok, denetimden rahatsız oluyorlar. Bu iktidarın siyasi tercihi Türkiye’nin ve halkın güvenliğinden mi yana yoksa kendi geleceğinden, çıkarından mı yana? Maalesef, nerede kendi faydası varsa ona göre gündem oluşturabiliyor.

SURİYE VE IRAK’A HAVA OPERASYONU ÇOK ÖNCEDEN PLANLANMIŞTI

TSK dün Suriye ve Irak’a hava operasyonu yaptı, İstiklal Caddesi terör eyleminden sonra yapılması yabancı basında “acaba devam edecek mi” tartışmalarına neden oldu. Sizce devam edecek mi?

Aslında bu hava saldırısı çok önceden planlanmıştı, Amerika ve Rusya karşı çıktığı için beklendi, bence bu son terör olayı ancak zamanın daha öne alınmasına neden olmuş olabilir. Şimdi iktidar Amerika’ya karşı Rusya ile anlaştıysa karar vermek daha kolay olmuştur. Orada sadece PKK değil, Batı servislerinin kullandığı birçok örgüt var, DEAŞ, El Nusra gibi örgütler var, her gün sınırdan karşılıklı roket ve top atışı vardı, bu konuda uzun zamandır çalışma yapılıyor. Hava operasyonu o bölgeden YPG’nin de uzaklaşmasını sağlar. Aslında PKK taşeron bir örgüt, Türkiye bu operasyonlarda PKK ile birlikte “PKK’yı tutan güçlerle” savaşıyor. PKK’yı silahlarla donatan, para veren, hakimiyet sağlayan belli güçlerle.

BOMBACI TERÖRİSTLERİ PKK’YI KULLANAN GÜÇLER DE GÖNDERMİŞ OLABİLİR!

*PKK, İstiklal Caddesi saldırısı için “Biz yapmadık” dedi, eğer amacı korku, panik yaratmaksa kendi yapmadığı eylemleri bile üstlenir, neden reddetti sorusu tartışılıyor, sizce neden?

Bugüne kadar PKK’nın üstlenmediği birçok olay var. Tepkiye göre üstleniyor, kendi kamuoyunda güç gösterisi için veya eleman eksikliği varsa heyecan yaratmak için üstlenebiliyor. PKK üstlenmeyebilir ama hangi yabancı servisin kontrolündeyse onlar göndermiş olabilir, o zaman kimse üstlenmez. Bu teröristleri PKK mı yoksa PKK’yı kullanan güçler mi gönderdi bunu bilmiyoruz.