NİHAYET buluştuk. 6 yıl önce kaçırılan polis, asker 13 vatandaşımızın Gara’da şehit edilmele­ri, onların ağlatan son mektuplarını, bölücü örgüt tarafından kaçırılıp büyük işkencelerden geçirilen­lerle konuşup onların öykülerini yazdım. Doğan Kitap’tan çıkacak olan 25. kitabım, gelecek ay raflar­da yerini alacak.

Siyaset alabildiğine sıcak. Bu gelişmeler içinde yıllar öncesinde, Anka­ra’da öğrencilik dönemin­de Kemal Kılıçdaroğlu’nun böğrüne silah dayanıp götürülmesi, bir okulun bahçesinde dövülmesinin öyküsünü anlatacağım. Kılıçdaroğlu’nu götüren, döven isim ise “Koçero” olarak tanınan 1947 do­ğumlu Muammer Sözü­güzel. O, Ankara Kurtuluş Lisesi’nde öğrenciyken, derse geç gelmeyi alış­kanlık haline getirince, bir gün Cebir dersi öğretmeni sınıfta, “Böyle öğrenci­lik olmaz. Git o zaman ‘Koçeroluk yap’ deyince, lakabı o günden sonra ‘Koçero’ oldu.

ABD ASKERLERİNE KIZIYORDU

“Koçero’ lise yıllarında sol görüşü benimsiyordu. Koçero, “Solcu olmamın tek nedeni, ABD askerle­rinin Ankara’da kızlarımızı kollarına takıp dolaşmasıy­dı. Bu durum kanıma do­kunuyordu. Sanki ülkemizi ABD tarafından işgal edili­yormuş gibi görüyordum” diyor ve sonra nasıl sağcı olduğunu şöyle anlatıyor:

“Kurtuluş Lisesi’nin hemen yanında Siyasal Bilgiler Fakültesi var. Orada sol görüşlü öğren­cilerin bir eylemine destek için gitmiştik. Konuşan kişi ‘Bizim Peygamberimiz Lenin’ deyince sinirlenip küfrettim. Bu olaydan sonra orada beni dövdüler. Kafamda hala o dayağın yara izi var...

Hukuk Fakültesi’nde öğrenci derneği seçimi vardı. Orada bir tarafta Devrimci, diğer tarafta Bi­zim Anadolu Grubu vardı. Anadolu ismi bana sıcak geldi. Sonra Türk Ocağı’n­da Alparslan Türkeş’in, Muzaffer Özdağ’ın, Dün­dar Taşer’in seminerlerine katıldım.

YURT İŞGALİ

“Koçero” sağ­cıların “Vurucu gücü” haline gelmişti. Hemen her eyleme gidi­yor, kavgalarda hep ön saflarda yer alıyordu. Solcuların de­netimde olan Site Öğrenci Yurdu’nun kurtarılması için sağcılar harekete geçmişti. Yurdun girişinde bulunan anons merkezinden, “Site yurduna ülkücü hareket el koymuştur” denilince, Ko­çero’nun anlatımına göre solcular apar-topar yurttan ayrıldı. Yurt sağcıların eline geçmişti. Sürekli marşlar söyleniyordu.

Olaylar nedeniyle Site yurdu kapatılınca, sağcılar bu kez Yıldırım Beyazıt yurdunu ele geçirdi. Asker dönüşü Gazi Fişek fabri­kasında işçi olarak çalış­maya başlayan ‘Koçero’ yine eylemlere katılıyordu. Trende bildiri dağıtılması nedeniyle çıkan kavgada iki kişi öldürüldü. Sanıklar­dan birisi de “Koçero”ydu. Ulucanlar Cezaevinde sağcıların kaldığı koğuşta 5,5 ay cezaevinde yattı ve sonuçta beraat etti.

KILIÇDAROĞLU’NU KAÇIRDILAR

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun toplumun her kesimiyle “Helalleşme” çabası devam ederken, Belediye Şirketin­de Genel Müdür Yardımcısı olarak görev Yapan Alpas­lan Yılmaz’a, “Koçero diye birisi vardı. Onu bulabilir misiniz?” dedi. Ülkücü kökenli Alpaslan Yılmaz, “Koçero”yu tanıyordu. Buldu, “Kılıçdaroğlu seninle helalleşmek istiyor” dediğin­de, “Koçero” şaşırdı. Artık düşünceleri, dünyaya bakışı da değişmişti. O da, “Barış, kardeşlik” diyordu. Yanla­rında meslektaşım Yavuz Selim Demirağ, Ankara Milletvekili Nihat Yeşil ile birlikte CHP Genel Mer­kezi’ne gittiler. Sonrasını “Koçero”dan dinliyorum:

“Dil Tarih ve Coğrafya Fakültesi’nde bizim arka­daşlara saldırı olmuştu. Onlara destek için Abdullah Çatlı, Mehmet Nacar ve bazı arkadaşlarla birlikte gittik. Sol grubun önde gelen isimlerinden birisi de Kemal Kılıçdaroğlu’ydu. Bu kişiyi takibe aldık. Fakülte­nin önünden ayrılıp Ankara Radyosu ve Türk Hava Kurumu’nun olduğu tarafa doğru yürüyordu. Mehmet Nacar’la birlikte yetiştik. Tabancamı belimden çıka­rıp Kılıçdaroğlu’nun birden koluna girip böğrüne da­yadım. ‘Sesini çıkartma ve bizimle gel’ dedim. Kendisi son derece soğuk kanlıydı. Sağcıların kontrolü altında olan Ticaret Turizm Oku­lu’nun bahçesine götürdük. Amacımız sorgulamak ve biraz bilgi almaktı.

Ancak Kılıçdaroğlu, pek bilgi vermiyordu. Bunun üzerine kendisini dövmeye başladık. Ben boks başta olmak üzere dövüş teknik­lerini biliyordum. Kılıçda­roğlu, karşı koymadığı için ben birkaç sert vuruştan sonra bıraktım. Mehmet Nacar ama epey dövdü. Kılıçdaroğlu’nu götürme­miz, sorgulamamızı, döv­memiz yarım saat kadar sürdü. Sonra bıraktık.”

YUMRUKLARI YİNE SERT

Kılıçdaroğlu, Koçero’yu, Alpaslan Yılmaz, Yavuz Selim Demirağ ve Nihat Yeşil’i odasının kapısında karşıladı. Pandemi ne­deniyle yumruklu olarak selamlaştılar. Kılıçdaroğlu, “Koçero, yumruğun eskisi gibi sağlam” dedi. Gülüştü­ler. Ziyaretçilere ne içecek­leri sorulduğunda, “Koçe­ro” da, “Çay” dedi. Buna Kılıçdaroğlu itiraz etti, “Bu çok önemli bir buluşma. Kahvenin 40 yıl hatırı var. Kahve içelim” diye itiraz etti. Kahveler içildi, hatıra fotoğrafları çekildi. “Koçe­ro” bu unutulmaz ziya­retiyle ilgili olarak bana şunları söyledi:

“Hepimiz birbirimize ta­nımadan kurşun sıkıyor­duk. Birbirimize hakkımızı helal edelim. Kaynaşmayı, birleşmeyi yaşayabilmek için bu hareketi yaptık. Hoşgörülü olmak gereki­yor. Kılıçdaroğlu, kendisine tabanca dayamış, yumruk vurmuş birisi olmama rağmen bana çok candan davrandı. Keşke, üzücü olaylar yaşanmasaydı. Pey­gamberimiz de düşmanının yanına gidip, ‘Kimin dişini kırdımsa o da gelip benim dişimi kırsın. Kimi incit­timse gelip beni incitsin’ demişti. Bu ziyaretten ben gerekli dersi aldım, torun­larıma da bunu anlataca­ğım. Büyük dostluklar, bü­yük kavgalarla başlar. Ben, kendimi Kılıçdaroğlu’nun dostu olarak görüyorum.”

CHP Genel Başkanının “Helalleşme” çağrısında, makam odasında işte böyle bir olay yaşandı. Bir zaman­lar elinde zincirle kavga­larda yer alan “Koçero” da üzdüklerinden, dövdük­lerinden dolayı pişmanlık duyduğunu ekledi...