“İş artık bütün çıplaklığıyla ortaya çıkıyor. Sonuna kadar kovalayacağız! İslam dünyasından bazı kesimler ve ülkeler ne yazık ki Dolar’ın ve Riyal’in kurbanı olanlar bu olaylar karşısında hakkı ve hakikati söylemediler. Adalet yerini bulacak!”

Erdoğan bu lafları ettikten sonra 3 Kasım 2018’de köşesinde şunları yazdı. Sözcü’de değil elbet, Washington Post’ta!

“Cemal Kaşıkçı’nın öldürülmesi emrini Kral Salman’ın verdiğine inanmam. Kaşıkçı cinayetinde bir avuç güvenlik görevlisinden çok daha fazla kişinin parmağı vardır!”

Sonra bir konuşmasında şöyle dedi: “Veliaht Prens dedi ki, Cemal Kaşıkçı başkonsolosluktan çıktı! Ya, Kaşıkçı çocuk mu? Dışarıda nişanlısı var. Onu alıp ayrılmaz mı? Bunlar dünyayı enayi zannediyor. Bu millet enayi değil, hesabı sormasını bilir. Suudi Arabistan kayıtları almak istedi, kusura bakmayın o kadar değil! Dinletiriz, gösteririz ama vermeyiz. Verelim de yok edin değil mi?”

Günebakanlar gibi iktidara bakıp manşet atan gazeteler sabahtan akşama Kaşıkçı cinayetinden Suudi Prensi Muhammed bin Selman’ı sorumlu tutmuşlardı, ‘katiiil’ bile demişlerdi... Prens, Saray’da ağırlanınca baktım manşetlerine süt dökmüş kedi gibiydi: Riyad’la yeni dönem!

Süklüm püklüm durumlarına gülemedim bile... Allah kimseleri bu hale düşürmesin dedim sadece. Sonra da kızdım kendime, Allah sanki kimi hangi hale düşüreceğini bana soracak!

Erdoğan ve onun aklındakilerini okuyup manşetlere çıkarma mahareti gösteren bir kısım medyadan iyi tanıdığımız Prens hakkında en detaylı bilgiler ABD’den geliyordu bir ara...

İddiaya göre, İstanbul’a Kaşıkçı’yı buharlaştırmak için gönderilen tetikçi ekibin onayı kısaca MBS denilen Prens Muhammed bin Salman tarafından verilmişti. Onun suçluluğuna işaret eden kanıtların çoğu Ankara tarafından Birleşmiş Milletler ve ABD’ye sunulmuştu! İddia bu ya CIA, MBS’nin cinayeti planladığı sonucuna varmıştı!

Diyeceksiniz ki bunları dünya liderimiz ağız dolusu anlatıyordu bize, yeni haber var mı onu yaz!

Haklısınız...

Bütün bu suçlamalar bir yana bırakıldı, Kaşıkçı Cinayet davasının dosyası bize ambargo koyan Suudilerin adaletine teslim edildi.

Fakat, dosyanın Suudi Arabistan’a verilmesini kabul etmeyen mahkemenin başkanı Nimet Demir, şerh koyarak şunları dedi: “Davanın devri, sanıklar açısından kendi davalarının yargıcı olma sonucunu doğuracaktır! Devletimizin onur ve saygınlığına büyük saldırıdır! Davanın devri ve sanıklar hakkında kırmızı bültenin kaldırılması toplumun adalet, eşitlik, dürüstlük gibi değer yargılarıyla bağdaşmaz!”

Kardeşim, geçmişte kaldı bunlar! Hakim şerh koyduğu için İstanbul’dan sürüldü, haberin yok!

Var elbette. Bırakmıyorsunuz ki rahatça zurnanın zırt dediği yere geleyim!

Erdoğan’ın dün bağıra bağıra suçladığı Prens, Saray’da süvariler tarafından karşılandı. Saraydan yapılan açıklamaya göre, ‘seçkin kardeşlik’ ortamında canlı Arapça şarkılar eşliğinde yenildi, içildi, sarayın önemli noktaları gezildi. Ardından Türkiye ile Suudi Arabistan arasında siyasi, ekonomik, enerji, askeri, güvenlik, bilimsel, kültürel her türlü alanda yeni işbirliği döneminin başlaması noktasında anlaşıldı...

Erdoğan ile Prens saraydaki bu sıcak kucaklaşmada çok özel bir başka konuda daha yeni dönem başlatmaya karar verdiler...

Adalet alanında!

İki taraf, yani Kaşıkçı cinayeti dosyasını törenle katillerin tarafına veren Türkiye ile dolarlarına, riyallerine güvenip Kaşıkçı cinayeti dosyasını alan katillerin tarafı Suudi Arabistan arasında adli alanda yeni bir dönem başlayacakmış! İki taraf, adli işbirliğini geliştirme(!) hukuki ve adli alanlardaki uzmanlar(!) arasında tecrübe(!) paylaşımı konusunda uzlaşmışlar!

Ne oldu, bu da mı eski haber?

Şaka bir yana saraydaki uzlaşmaya, memleketimizdeki adalet sisteminin geleceği açısından çok sevindim doğrusu! Adaletimize güvenim şahtı, Suudi tecrübesiyle prens oldu! Adalet yerini aramaz, bulur artık!