Bu köşede iki yıl önce yazdığım “Bir dininiz var diye ahlaka ihtiyacınız yok mu?” başlıklı makalemde “İslam kültüründe neyin din, neyin ahlak, neyin örf-adet, neyin hukuk, neyin siyaset olduğunu bilmeseydim ve dini kullanan siyasal zihnin verdiği görüntüleri din zannetseydim, emin olun ben de deizmi tercih ederdim” diye yazdım.  Seçim boyunca dini kullanan siyasal bilincin ortaya koyduğu tavır ve kullandığı dil, bunu bana bir kez daha söyletti. Müslümanlığımız adına üzüldüm.

Müslümanlık bu dili, bu kabalığı, hakareti, tekfiri, ötekileştirmeyi, yalanı, iftirayı hak etmiyor.

Müslümanlık, siyaseten veya çıkarlar uğruna dinin bizatihi kendisi olan kavramları yerle yeksan edenlerle anılmayı hak etmiyor.

Müslümanlık “Muhammed-ül Emin” sıfatını unutanlara kızgın.

Müslümanlık, “Mümin, elinden ve dilinden kimseye zarar gelmeyendir” ilkesini hayatına taşımayanlardan şikayetçi: “Niçin yapmayacağınız şeyleri söylüyorsunuz? Yapmayacağınız şeyleri söylemeniz, Allah katında çok çirkin bir davranıştır” (Saf/2-3)

Müslümanlık, Müslümanım diyen ve fakat Müslümanca yaşamayanlardan bezgin: “Ey iman edenler, iman ediniz!”(Nisa/136)

YALAN İLE İMAN BİR ARADA DURMAZ

Yalan ve iftira en kötü iki haslettir; bireysel ve toplumsal hayatın akışında, gidişatı tersine çevirecek kadar etkileri olur. Hırsızlıktan daha tehlikeli bir davranış olarak görülen yalan ve iftira, insanlar arasında yayıldıktan sonra düzeltilmesi zor durumlar oluşturur. “Çamur at izi kalsın” sözü bunu çok iyi ifade eder. Bundan dolayıdır ki, Hz. Peygamber “Yalan ile iman bir arada durmaz” der. Çünkü iman güvendir, güveni tesis etmek ister. Güvenin olmadığı yerde dinden-imandan bahsedilemez. EMN kökünden gelen iman, kişinin iç dünyasında oluşturmak istediği barış kadar toplumsal barışı da hedefler: “Ey inananlar, hep birden barışa (silme) girin, şeytana (her türlü zulme, haksızlığa, ahlaksızlığa)ayak uydurmayın” (Bakara/208)

Hz. Peygamber’in “İnsanları aldatan bizden değildir” sözü “biz” olma anlayışında doğruluğun yerini gösterir. Hakikati, hak olanı, doğruyu her şeyden daha çok sevmek ve hakikatin karşısında olan kişilere/şeylere mesafe koymak dinin olmazsa olmazıdır. Din, kendi kisvesine bürünerek en temel hakikatlere karşı duranlara da işaret eder. İranlı sosyolog Ali Şeriati’nin yaptığı şu tespit son derece hayatidir: “Zorbalık ve hilekarlık dindarlık ve takva elbisesini kuşanırsa tarihin en büyük facialarından birisi ve tarihi etkileyen en büyük güçlerden birisi meydana gelmiş olur.”

KİŞİ DİLİNİN ALTINDA GİZLİDİR

Din ve siyasetin yan yana gelemeyeceğini, eğer illa bir ilişki kurulacaksa bunun ancak ahlaki değerler üzerinden olabileceğini defaatle yazdım. Yani siyaset yapan kişi, yalan söylemeyecek, iftira atmayacak, yerine getiremeyeceği sözler vermeyecek, kimseye hor bakmayacak, kimsenin onuruna halel getirmeyecek, kimseyi ötekileştirmeyecek kimseye kin ve nefret saçan bir dil kullanmayacak vs. vs. Kısaca Yunus’un dediği gibi davranacak:

“Sen sana ne sanırsan/Ayruğa da onu san/Dört kitabın manası/Budur eğer var ise.”

Demek istiyor ki Yunusumuz; kibirlenme, böbürlenme, üsten konuşma, sen ne isen karşındaki de o, o ne ise sen de osun. Kendini değerli görüyorsan muhatabını da değerli gör. Kendine ne istiyorsan karşındakine de onu iste. Kendine neyin yapılmasını istemiyorsan, başkasına da isteme. Elinden ve dilinden emin olmak tam da bu demektir.

Ezcümle insanlar hakkında konuşurken yalan ithamlarda bulunmak, hakaret etmek, onuruna halel getirmek yanlıştır, günahtır, haramdır.

Her an ekranlarda yüzlerini gördüğümüz siz yöneticiler, siz siyasiler ve topluma mal olmuş siz kişiler, lütfen üslûbunuza dikkat edin, hakaretlerden kaçının, yalan ve iftira içeren cümleler kurmayın, üzmeyin, kırmayın, incitmeyin, yerine getiremeyeceğiniz sözler vermeyin. Bakın, ne güzel sesleniyor yüzyıllar öncesinden Hz. Ali: “Kişi, dilinin altında gizlidir.”

(ABB TV’de Prof. Dr. Ali OSMAN Gündoğan ve Prof. Dr. Hakan Poyran ile “Doğru Konuşma” konusunu ele aldık. Program her Çarşamba, 16.00 da. Ayrıca Youtube’dan izleyebilirsiniz. Ayşe Sucu ile İnsana Dair, 57.Bölüm)