Şimdi düşünüyorum da 70’li yıllarda çocuk olmanın ilginç bir tarafı vardı.

Akşamları hava karardıktan sonra yapacak bir şey olmadığından tek göz odada oturur, tek kanallı televizyona bakar ya da radyo dinlerdik.

Dedemin televizyonun önüne diz çöküp izlediği ya da kulak kesildiği Singer marka radyodan dinlediği ajansı (bugünlerde ana haber diyorlar) mecburen ve baştan sona biz de dinlerdik. Bir ara o ajanslardan en çok duyduğumuz cümle “hükümet düştü” cümlesi olmuştu (Şimdi arşive bakınca görüyorum ki 21 Haziran 1977’den 12 Eylül 1980’e kadar dört ayrı hükümet kurulmuştu. 40. Ecevit hükümeti 30, 41. Demirel hükümeti 168 gün yaşamış).

İtiraf ediyorum, “hükümet düştü” haberini duyduğumuz bir gün, 5-6 yaşında çocuk aklımızla evin aşağısındaki patates tarlasına gidip hükümet aramıştık. Sonuçta hükümet de bizim için “cemre” gibi bir kavramdı. Cemre nasıl toprağa düşüyorsa hükümet de tarlaya düşmüş olabilirdi.

O dönem o ajanslardan en çok duyduğumuz cümlelerden biri de “söz milletindir” idi.

5-6 yaşındaki bir çocuk için “hükümet” gibi “millet” sözcüğü de soyut bir kavramdı.

Salkım söğütlerin altında toplantı yapıp, gazeteyle kaplanmış kitaplarından bölümler ya da bildiriler okuyan, üzerine de hararetli tartışmalar yapan devrimci abi ve amcalarımıza çocuk aklımla “millet ne demek” diye sorduğumu, bu sorunun yanıtını dinlerken “Ulus” ve “Halk” sözcüklerini duyarak kafamın iyice karıştığını dün gibi anımsıyorum.

Okulda bu kelimeleri cümle içinde kullanmamız istense, herhalde evde dinlediğim ajanslardan, kulak misafiri olduğum devrimci abilerden duyduğum “Halkız biz kazanacağız”, “Söz de karar da milletindir”, “Egemenlik kayıtsız şartsız ulusundur” cümlelerini kurardım.

★★★

Yıllar içinde şunu öğrendim:

İster halk ister millet ister ulus deyin, sözünü ettiğiniz kesim hep kaybeden tarafta oluyor.

“Halkız biz kazanacağız” desek de kaybeden hep halk...

“Egemenlik kayıtsız şartsız ulusun” desek de egemenler hep iktidarı elinde tutan zümre...

İktidara “harun” olarak gelenler, “karun” gibi zenginleşiyorlar.

İktidara “demokrat” olarak gelenler hep “otoriter” yöneticilere dönüyorlar.

Halk, ulus, millet, ne derseniz artık. Onlar da sadece “oy” olarak görülüyor.

Allah’tan, “iktidarların seçimle değiştirilebilmesi” diye özetleyebileceğimiz demokrasimizin o son kalesi hâlâ ayakta.

Allah’tan her seçim döneminde söz gerçekten milletin oluyor.

Halk, canını yakan, yoksullaşmasına neden olan, hakkına hukukuna göz koyanları gönderebiliyor.

★★★

14 Mayıs 2023 günü yapılacak Cumhurbaşkanlığı ve Parlamento seçimleri nedeniyle söz bir kez daha milletin.

Tayyip Erdoğan iktidarının 21 yılda yarattığı bu düzenin devam edip etmeyeceğine yine halk karar verecek.

Ya yoksulun daha da yoksullaştığı, yandaş zenginlerin daha da zengin olduğu, bal tutanın parmağını yaladığı, yolsuzluğun had safhaya çıktığı, yasakların günlük rutine dönüştüğü, adaletin hiçbir zaman sağlanamadığı bu düzenden yana oy kullanacak ya da “yeter” diyecek.

Erdoğan’ın iktidarını sonlandırmaya karar vermişse eğer, yerine kimin geleceğine de millet karar verecek. Bu kapsamda seçimlerin favorisi görünen, altı partinin ortak adayı Kemal Kılıçdaroğlu’nun iktidarı hak edip etmediğine de halk karar verecek.

Muharrem İnce’ye gelince. Ya “bir bölen” olup Erdoğan’ın önünü açacak ya umduğu oyları alamayacak ve Kılıçdaroğlu’nun yolunu kesemeyecek. Bunlardan hangisinin gerçekleşeceğine de millet karar verecek.

14 Mayıs gecesi millet her şeyi temize çekecek.

Halk akla karayı ayırt edecek. Kısa süreli de olsa kendi kaderini tayin etmenin mutluluğunu yaşayacak.

O yüzden 15 Mayıs sabahını iple çekiyorum.

14 Mayıs, şimdiden hayırlara vesile olsun.