İkinci Dünya Savaşı’nda Abd’de yiyecek karneyle dağıtılıyordu.

“Karne hepimiz için adil paylaşım demektir” sloganı kullanılıyordu.

Gerçekten adalet’ti.

Karne sistemi sayesinde, kimsenin hakkı kimseye yedirilmiyordu, zengin de yoksul da, aynı miktarda yiyecek tüketiyordu.

“Savaşı gıda kazanacak”

“Gıda cephanedir”

“Gıda silahtır” afişleri kullanılıyordu.

“Yemeğimiz savaşıyor” afişleri kullanılıyordu.

Et karneyle dağıtılıyordu.

Sıvı yağ karneyle dağıtılıyordu.

Şeker karneyle dağıtılıyordu.

Süt karneyle dağıtılıyordu.

Peynir karneyle dağıtılıyordu.

Çay, kahve karneyle dağıtılıyordu.

Her Amerikalıya aylık kuponlar dağıtılıyordu, bakkala gidip, kuponunu verip, yiyeceğini alıyordu, farzedelim fazla yedi, o ayın daha 20’nci günü kuponları bitti, o ay bir daha kupon verilmiyordu.

Ülkenin et stoğunu koruyabilmek için, restoranlar bile etsiz menüler icat ediyordu.

Ekmek karneye bağlanmamıştı ama “ulusal somun” geliştirilmişti, sadece kepekli ekmek üretiliyordu, beyaz ekmek satışı yasaklanmıştı, istediğin kadar paran olsun, ulusal somun dışında ekmek alamıyordun.

“Niçin daha az ekmek yememiz gerekiyor” başlıklı bilgilendirici, halkı bilinçlendirici yayınlar yapılıyordu.

“Az ekmek ye, savaşın kazanılmasına yardımcı ol” başlıklı yayınlar yapılıyordu.

Özellikle çocukların ekmek yerine sebze yemelerini teşvik etmek için, patates şeklinde, havuç şeklinde çizgi karakterler üretiliyordu.

“Buğdaysız Çarşamba” diye kampanya başlatılmıştı.

Amerikan halkı, ülkesine destek olmak için, haftada bir gün, çarşamba günleri buğday tüketmiyordu.

“Etsiz Salı” kampanyası vardı, salı günleri et tüketmiyorlardı.

Amerikan savaş ekonomisi “karne sistemi” sayesinde ayakta kaldı, Amerikan halkı “karne sistemi” sayesinde aç kalmadı.



İkinci Dünya Savaşı’nda İngiltere’de yiyecek karneyle dağıtılıyordu.

Sebze dışında tüm gıda maddeleri karneye bağlandı.

Meyve sadece çocuklara ve hamilelere veriliyordu.

Ekmek tıpkı Abd’de olduğu gibi “tek tip ulusal somun” haline getirilmişti, sadece kepekliydi. İsrafı önlemek için, kırıntısını bile çöpe atmamak için, dilimleyerek satmak bile yasaktı.

Kraliçe bile ulusal somun yiyordu.

“Benim param var, restorana giderim, istediğimi yerim” diyemiyordun, otel ve restoranlara “üç çeşit, beş pound” şartı getirilmişti, üç çeşitten fazla yemek servis edilmesi yasaktı, yemeklerin toplam beş poundu geçmesi yasaktı.

Kişi başına değil, aile başına karne dağıtılıyordu, dört kişilik bir aile haftada sadece 200 gram şeker alabiliyordu, sadece 50 gram çay alabiliyordu, sadece 50 gram peynir alabiliyordu.

Haftada sadece bir yumurta alabiliyordu.

İngiltere savaş ekonomisi “karne sistemi” sayesinde ayakta kaldı, İngiliz halkı “karne sistemi” sayesinde aç kalmadı.



Fransa’da ekmek dahil, tüm gıda maddeleri karneye bağlanmıştı.

Fransızlar kişi başına günde sadece bir ekmek alabiliyordu.

Bir ekmek sadece 100 gramdı.

Almanya’da karne vardı.

Rusya’da karne vardı.

İtalya’da karne vardı.

Avusturya’da karne vardı.

Macaristan’da karne vardı.

Hollanda’da karne vardı.

Polonya’da karne vardı.

Norveç’te karne vardı.

Yunanistan’da karne vardı.

Hindistan’da karne vardı.

Kanada’da karne vardı.

Avustralya’da karne vardı.



İkinci Dünya Savaşı’nda gıdayı, ekmeği karneye bağlamayan ülke yoktu.



Hal böyleyken...

Asrın liderimiz Trt’ye çıktı.

Tee İkinci Dünya Savaşı’na ait ekmek karnesini gösterdi.

“Bir vatandaşım önümü kesti, bana bu kartı verdi, 1946’nın ekmek kartı, cehape dönemini tanımak için bu karta bakacaksın” dedi.



Şu İsmet İnönü gerçekten çok fena adammış yani.

Bütün dünyayı karneye bağlamış demek ki!