Sevgili okuyucularım, burada sizlere sık sık bunların çelişkilerinden, yalanlarından söz ediyorum, kendi sözleriyle kanıtlıyorum. Ama adamlar pişkin, umursamak bile istemiyorlar!
Bunlar dün kara dediğine bugün ak, dün ak dediğine bugün kara diyen tipler.
Bu iktidarın en önemli elemanlarından birinin Bay Abdullah Gül olduğunu bilmeyen herhalde yoktur. Siyasi geçmişi ilginç:
Refah Partisi Milletvekili, Erbakan hocasının emrinde.
Sonra Tayyip’le birlikte hocayı kovalayıp AKP’yi kurdular.
AKP 2000 yılında iktidar olunca, ilk Başbakan Bay Abdullah. Sonra yerini Tayyip’e bırakıp Başbakan Yardımcısı ve Dışişleri Bakanı oluyor...
Ve şimdi Çankaya’da, Mustafa Kemal Atatürk’ün makamında oturuyor.
Kaderin cilvesi!..

* * *

Türkiye’nin AB’ye hiçbir zaman alınmayacağını artık Mısır’daki sağır sultan bile biliyor. Ancak bizimkiler ilginç bir direniş sergiliyor.
Bazen AB’ye posta koyarak, alay ederek...
Bazen de alttan alıp “Ulan ne olur ne olmaz!.. Yumuşak gidelim de herifleri ürkütmeyelim” diyerek... Ve kapılarında yalvararak!
Türkiye’nin AB’ye girmesi için yalvaran kişilerin başında Bay Abdullah Gül geliyor.
Başbakan, Dışişleri Bakanı ve Cumhurbaşkanı olarak tüm yabancı konuklara, Ankara’daki yabancı büyükelçilere az dil dökmedi!
Aynı süreci bugün de devam ettiriyor.
Çankaya’da kabul ettiği her yabancıya bu konuda ricalar ediyor.
Bu yüz kızartıcı süreçte Tayyip aşağıdan, Abdullah Çankaya’dan, AB’ye bastırıyorlar! Bastırmasına bastırıyorlar, nutuklar atıyorlar da, işe yaramıyor!

* * *

Şimdi biraz geçmişe dönelim. Necmettin Erbakan’ın emrinde görev yapmakta olan Refah Partisi Milletvekili Abdullah Gül, AB için acaba o günlerde ne diyordu?
Şimdi sizleri bundan tam 18 yıl öncesine götürüyorum.
Günlerden 8 Mart 1995... Ve Refah Partisi Kayseri Milletvekili Bay Abdullah Gül Meclis kürsüsünde konuşuyor... Neler dediğini Meclis tutanaklarından aynen, ancak özetleyerek veriyorum. Lütfen dikkatle okuyun, bunların kim olduğunu, nasıl çelişkiler içinde yuvarlandıklarını o tutanaklardan görün:
“Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım... Gümrük Birliğine girerken halka sormadınız. Hükümet halka sormadan bu işi yapamaz. Bu tavır aslında TEK PARTİ DEVRİNİN
tavrıdır. Tek parti devrinde de birçok önemli kararlar alınırken halka hiç sorulmamıştır.”
Kafaya takmışlar tek parti dönemini, bugün bile rastgele konuşuyorlar.
Ve bildiğiniz gibi, şimdi her şeyi halka soruyorlar!

* * *

Beyefendi Meclis kürsüsünde, inciler dökmeyi sürdürüyor. Yine tutanaklardan veriyorum:
“Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne giremeyeceği kesindir. Bunu Avrupalılar söylemektedir...
Çünkü Avrupa Birliği bir Hıristiyan birliğidir.
Bunu biz söylemiyoruz, Avrupa’da herkes söylüyor.”
AKP iktidar oldu, Avrupa herhalde Hristiyan olmayı bıraktı! Başka türlü olsaydı, 2002 yılından beri AB kapılarında sürünürler miydi!
İnciler devam ediyor:
“Burada her şey tek taraflı gitmektedir. Türkiye’nin çıkarları söz konusu olduğunda hiçbir direniş, hiçbir ısrar olmamaktadır.”
Sonraki cümleleri muhteşem:
“Bu şudur: Ne pahasına olursa olsun Türkiye, Avrupa Birliğine girecek anlayışıdır.
Siz eğer bu zihniyette olursanız, işte o zaman sizi o zenginler köşkünün bahçesinde bir KULÜBEYE böyle koyarlar.
Anlaşmaların hepsi kağıt üzerindedir. Türkiye’nin Avrupa Birliğine girip de o bahsettiğiniz avantajlardan faydalanması hikayedir. Böyle bir şey söz konusu da değildir ve olmayacaktır.”
Refah Partisi milletvekili kimliği ile bunları söyleyen şahıs, sonraki yıllarda AB kapılarında yalvarıp yakaran şahıs değil!

* * *

Konuşması devam ediyor:
“Medyaya bakarsanız (AB’ye girince) Türkiye’ye zenginlik gelecek, mallar girecek, bir pembe tablo. Ama siz bunları borçla alacaksınız. Türkiye tüketim ekonomisine yönelecek, halkın beyni yıkanacaktır. Türkiye’de çıkarcılar bunun peşindedir.
Türkiye’yi bu duruma getirenler SUÇLUDUR!
(AB’nin peşine takılarak) Türkiye’yi daha da FAKİRLEŞTİRECEKSİNİZ. Bu, uzun vadede görülecektir.
Değerli arkadaşlar, aslında bu konu (AB konusu) çok derindir. Orada Türkiye’nin karşılaştığı tavrı hepimiz biliyoruz. Nasıl tek taraflı ve ikiyüzlü bakıldığını, Türkiye’nin nasıl aşağılandığını görüyor ve utanıyoruz.”
Acaba kendi yalvarışlarından sonra da utanıyor mu?

* * *

Beyefendi inciler saçmayı, vecizeler yumurtlamayı sürdürüyor:
“Dün Brüksel’den dönen heyet burada neşeli şeylerle karşılandı. Ben kendi adıma utandım bundan.
Avrupa’nın zenginler kulübünün köşkünde, bahçedeki bir kulübeye girdik diye sevinerek geldiniz.
Halbuki ben şunu hatırladım: Bizim atalarımız bir gün Avrupa’ya nasıl gitmişlerdi. Osmanlı, Avrupa’ya nasıl gitmişti. (Kafaya bak, kafaya!) Ben bunu karşılaştırarak doğrusu çok üzüldüm! Kapitalist onlar.”

* * *

Hey gidi günler hey!.. 1995 yılında Necmettin Erbakan ağzıyla konuşan ve o gün bazı doğruları dile getiren şahıs, sonraki yıllarda iktidar oluyor, alıyor eline AB havucunu ve dün kınadığı olayı savunarak Türk milletinin karşısına çıkıyor.
Hem de sırasıyla Başbakan, Dışişleri Bakanı ve Cumhurbaşkanı kimliği ile!
Şimdi -hiçbir yanıt veremeyeceğini bildiğim halde- kendisine soruyorum:
“Beyefendi, o gün söylediklerin mi doğruydu, AKP döneminde AB’nin peşinden koşmaların mı? Eğer geçmişteki sözlerin doğruysa, şimdi milleti AB peşinde kandırıyor ve uyutuyor musunuz? Eğer AKP dönemindeki sözlerin ve şimdi AB peşinde koşmaların doğruysa, milleti geçmişte mi kandırıyordun?
Bu 180 derecelik dönüşün ve akıl almaz çelişkilerin nedeni nedir?”
2002 yılında iktidar oldular, Türk milletini “AB’ye ha girdik, ha gireceğiz.
Koyacaksın cebine pasaportunu,
Avrupa’da iş bulacaksın ey benim vatandaşım” diye uyuttular.
Uyuturken hep AB ninnileri söylediler!
Herkes, her insan zamanla belli konularda değişebilir. Ancak bunların değişkenliği
acayip bir şey!
Olmaz ki, bu kadar da değişilmez ki!
Bay Abdullah Gül geçmişteki bu sözlerinin ve şimdiki AB hayranlığının hesabını verebilir mi?
Veremez ki!