Samsunspor, Anadolu’nun hırçın dalgalarının öncüsü, futbola yüreğini koyan o inatçı ekiplerden biri. İç sahada, Karadeniz’in asi rüzgarıyla buluşan taraftar gücü, onları bambaşka bir kimliğe büründürüyor. Göztepe karşısında yaptıkları geri dönüş, bir futbol takımının sahanın her çimeninde alın teri bırakarak pes etmeyeceğini tüm ülkeye haykırdı. Onlar, kolay lokma olmadıklarını kanıtladılar.

Öte yanda Fenerbahçe... 17 gün geçmiş Twente maçının ardından ama o günden bu yana minik bir adım bile atılamamış. Sahada akıllara zarar üç net pozisyon, maç 2-1 olmuş, farkı açacak fırsatlar da var. Ama sahada ne oynadığını kimsenin çözemediği bir Fenerbahçe duruyor. Twente’ye karşı sahada olan Fenerbahçe ile Samsunspor karşısında izlediğimiz Fenerbahçe arasında bir fark görebilen var mı? Aynı kaybolmuş ruh, aynı dağınıklık.

Oynadığı oyun, bir türlü kendi kimliğini bulamıyor. Hızla akan bir nehrin içinde oradan oraya savrulan bir yaprak misali. Oyun anlayışı mı dersen, Mourinho’nun tarzı belli: Ne total futbol ne de tempolu hücumlarla rakibi boğan bir takım hayali. Lakin sorun, bu planın oyuncu grubuyla uyuşmaması. Fred ve Szymanski’nin rakip ceza sahasına bir kez bile adım atmadığı bir futbolun şampiyonluk rüyası, baştan kabus yazılmış bir senaryo.

Kalbi rakip sahada atmayan orta saha

Szymanski’nin, 10 numaradan bozma 8 numara olarak sahaya sürülmesi, ilk 25 dakikada sadece iki isabetli pas yapabildiği o vasat oyunda ısrar... Oyun kurma hüneriyle tanınan İrfan Can Kahveci, milli arada parlamışken yedekte bekletiliyor. 20 milyon Euro’ya mal olmuş En-Nesyri, ligin dokuzuncu haftasında anca son on dakikada sahaya sürülüyor. Sabır, her ne kadar en büyük erdemlerden biri olsa da böylesi hoyratlıkla zorlanınca insanın içinden "Artık yeter!" demek geliyor. Bu oyunda, kalbi rakip sahada atmayan bir orta sahanın futbolu, ne şampiyon yapar ne de hatırlanır.

Herkesin aklında aynı soru var: Et mi, balık mı? Bu Fenerbahçe ne o, ne bu. Sahada kimliksiz bir takım izliyoruz. Kaybolmuş bir seyyah misali, ne yöne gideceğini bilmeden dolaşıp duruyorlar. "Kuş taşa çarpsaydı" masalıyla avunarak yol alamazsınız. Hele ki büyük bir camia, tarihin yükünü sırtında taşıyan bu kulüp, böyle kaderin ellerine teslim edilemez.

Mourinho, yere çakılınca gerçeklerle tanışacak

Göztepe maçının son dakikalarında geriye çekilip defansa gömülen Mourinho, belli ki hatalarından ders almamış. Twente karşılaşması sonrası "Bazen Türkiye’ye işimi öğrenmeye gelmiş gibi hissediyorum" diyerek kendini eleştirenlere tepeden bakmayı tercih etti. Ancak zirvenin yalnızlığı, o yükseklerden yere çakıldığında acı bir gerçek gibi suratına çarpacak. 

Unuttuğu şey şu ki, futbol her coğrafyada farklıdır. Türkiye’de işini öğrenmek değil, önce oyunu anlamak zorundasın. Öğrenilecek bir şeyler de var, hocam. Belki de Türk futbolu, sadece saha dışı kaoslardan ve hakem kararlarından ibaret değildir, ne dersin? Belki senin bildiğin kitaplarla bizim bildiğimiz futbol aynı dilden konuşmuyordur. Eğer bu dili öğrenmezsen, yalnızca maçları değil, saygınlığını da kaybedeceksin.

Rakipler Fenerbahçe'deki zayıflığın kokusunu aldı

Samsunspor cephesi, maçtan önce sahneyi boş bırakmadı. Başkan Yüksel Yıldırım’ın iddialı demeçleri, Fenerbahçe’nin sinir uçlarıyla dans etti. Sözlerinin altının dolu olduğunu da sahada kanıtladılar. Fenerbahçe ise hem saha içinde hem saha dışında bu meydan okumalara yanıt verebilecek iradeden yoksundu. Rakipler artık bu zayıflığın kokusunu aldı. Nerede olursa olsun, büyük-küçük demeden herkes bu zaafın üzerine gitmeye kararlı.

Meze edilen ruh

Şampiyonluklar gelir geçer. Kayıpların acısı zamanla diner. Ama asıl kayıp, bir kulübün ruhunu, o büyüklüğünü yitirmesidir. Rahmetli İslam Çupi'nin "Ne kupa büyüklüğü, ne şampiyonluk" diye tasvir ettiği o adı konamayan büyüklük var ya. Elde bir o kalmıştı, o da sonunda rakiplere meze oldu.

Kaybedilen şampiyonluklar unutulur, ama kaybedilen ruh kolay kolay geri gelmez. Elde avuçta bir şey kalmadığında, geriye koca bir boşluk ve bir de “keşke”ler kalır. Ama "keşke"lerle zaferler yazılmaz. Fenerbahçe, artık ya kendi küllerinden doğmayı öğrenecek ya da futbolun acımasız zaman tünelinde kaybolacak.