Gazi, atları çok severdi. Askeri hayatının büyük bölümü at üzerinde cepheden cepheye koşuşturmakla geçen Atatürk, Türkiye’de atçılığı ve yarışçılığı her zaman teşvik etti.
Kurtuluş Savaşı döneminde bile kendi himayesinde Ankara’da at yarışları yaptırırdı. Atatürk’ün büyük desteği sonrasında Türkiye’de atçılığı ve yarışçılığı teşvik amacıyla ‘Yarış Islah Encümeni’ kuruldu. Encümenin ricası sonrasında Mustafa Kemal, 1927’de Gazi Koşusu düzenlenmesini istedi.
İlk koşuyu Muhiddin Hacıbekir’in sahibi olduğu Neriman adlı kısrağın 1927 yılında kazandığı ilk Gazi Koşusu’nu Atatürk ile İsmet İnönü birlikte izlemişlerdir.
YAKINDAN İLGİLENİRDİ
Atatürk, yakınlarını da at yetiştiriciliği ve yarışlarına ilgi göstermeye zorlardı. Gazi Koşusu’nu 1929 yılında Celal Bayar’ın sahibi olduğu Cap Gris Nez, 1930’da ise İsmet İnönü’nün Olgo isimli safkanları kazanmıştı. Gazi Koşusu’na ilgi o kadar büyümüştü ki, Ankara’da hipodromun yetersiz kalması sonrasında 1936’da Büyük Ankara Hipodrumu’nun inşasına Atatürk öncülük etmişti. Mustafa Kemal, mümkün olduğunca Gazi Koşusu’nu hipodromda izlemeye gayret gösterir, atlarla da yetiştiricilerle de ilgilenir, onlara iltifatlarda bulunurdu. Atatürk, son olarak 18 Ekim 1936 günü Ankara’da, sonbahar at yarışlarının üçüncü hafta koşularını izlemiştir.
ATATÜRK'ÜN SÜVARİLERİ
Atatürk'ün en önem verdiği sporlardan biri de binicilikti. Kendisi de bilfiil bu sporu yapardı. Atatürk’ün isteğiyle 1923’te Binicilik Federasyonu kuruldu. Cevat Gürkan, Saim Polatkan, Cevat Kula ve Eyüp Öncü’den oluşan Atatürk’ün Süvarileri’nin binicilik dünyasının en büyük yarışmalarından biri olan Roma Enternasyonal Konkurupikleri’nin en önemli yarışlarından olan “Mussolini Kupası”nı kazanmaları Atatürk’ü çok mutlu etmişti. Atatürk’ün Süvarileri, 1936 Berlin Olimpiyatları’nda da Türkiye’yi temsil etmişti.
'SAKARYA'YI BİR BAŞKA SEVERDİ'
Büyük Atatürk, atları çok severdi. Öyle ki, Latife Hanım’a hem nişanlılık hem de evlendikten sonra verdiği hediyeler arasında atların bulunması da Atatürk’ün ata gösterdiği değerin en somut ifadelerinden biridir.
Atatürk, atlarının arasında ‘Sakarya’yı bir başka sever, tatil günlerindeki atlı gezilerini hep ‘Sakarya’ ile yapardı. Fransa'dan gelen atlar içinde, Atatürk’e ait olan, ‘Aigrette’ isminde bir kısrak vardı. O sırada Afgan Kralı Amanullah Han Ankara’yı ziyaret etmişti. Atatürk Amanullah Han’ı yarışlara getirdi. Koşuyu Aigrette kazanmıştı.
TAM BİR GÜREŞ TUTKUNUYDU
Atatürk özellikle güreşi çok severdi. Eski Ankara Belediye Başkanı Asaf İlbay, “Güreşe bayılır, mahalle çocuklarını sık sık güreştirir, seyrine doyamazdı” demişti. İtalyanları yenen Güreş Milli Takımı’nı Florya’daki Cumhurbaşkanlığı Köşkü’nde konuk eden Atatürk, ağır sıklet şampiyonu Çoban Mehmet’e “Herkesi kolayca yeniyorsun, seninle güreş tutsak beni de yenebilir misin” diye takılmıştı.
“Sizi bütün cihan yenemedi, ben nasıl yenebilirim” yanıtı veren Çoban Mehmet, “Güreşten çok iyi anlardı. Biz güreşirken, yaptığımız hataları veya iyi hareketleri anında sezer, bize ihtarda bulunur veya takdirlerini bildirirdi” demiştir.
FUTBOL KURMAY KAFASI İSTER
Atatürk'ün yakın arkadaşlarından Kılıç Ali’nin oğlu olan Galatasaray efsanesi Gündüz Kılıç, Ulu Önder’le bir anısını şöyle anlatmıştı:
“Atatürk, gençlere değişik zeka soruları sormaktan pek hoşlanırdı. O sıralarda Milli Futbol Takımımız, Halkevleri Takımı adı altında, Rusya’da maçlar oynamış, çoğunda fena sonuçlar alınmıştı. Ben de kadroya alınmıştım. Ata’nın ilk sorusu ‘Neden yenildiniz?’ oldu. Kağıt kalem aldım. Oyun sahasını çizerek, oyuncuları yerleştirdim, görevlerini anlattım. Bana, ‘Yahu desene, bizim harp oyunları gibi bir şey sizin oyun da. Sizin işte, strateji bilgisi ve kurmay kafası ister’ demişti.”
MİLLİ TAKIMI TUTARDI
Atatürk'ün hangi takımı tuttuğu sorusuna yıllardır yanıt aranır. İşin doğrusunu açıklayalım;
Atatürk, kulüp takımı tutmazdı. Nereden mi biliyoruz, anlatalım... 1930’da Galatasaray Lisesi’ni ziyaret eden Atatürk, etrafını saran çocuklara, “Siz kimsiniz” diye sorar. “Biz Galatasaraylıyız” diyen çocuklar, Paşa’ya hangi takımı tuttuğunu sorarlar. Atatürk’ün yanıtı nettir:
“Çocuklar; siz Galatasaray’ı, Fenerbahçe’yi, Beşiktaş’ı veya diğer takımları tutunuz, sporu seviniz, oynayınız, ama ben ve benim gibi toplum önünde olan insanlar asla takım tutmamalı veya tutarsa da onu hep içinde saklamalıdır. Bunun için de ben hiçbir takım tutmam, sadece Milli Takım’ı tutarım.”
MAÇLARI İZLEMEZDİ
Mustafa Kemal’in 12 yıl boyunca en yakınlarından biri olan Çankaya Köşkü Kütüphanecisi Nuri Ulusu hatıratında Ulu Önder’in takım tutmadığını yazmıştır. Atatürk’ün maçlara da gitmediğini nakleden Ulusu,
“İstanbul, Ankara, İzmir veya başka illere seyahat ettiklerinde spor kulüplerine ziyarete gider, defterlerine hatıralar yazar, kahvesini içer sonra da ayrılırdı. Zaman zaman da bu kulüpleri veya başarılı sporcularını ödüllendirme adına maddi yardımda bulunurdu. Atatürk, bu ziyaretlerinde yapılan sohbetlerde ismini bildiği milli futbolcuların durumlarını sorar, oyuncu o sırada ortamdaysa kendisiyle konuşur, şakalaşır ve iltifatta bulunurdu” demiştir.
DENİZE AŞIKTI
Askeri okul dönemlerinde bir ara atıcılık sporuyla ilgilenip keskin nişancılığıyla öne çıkan Atatürk’ün bilfiil yaptığı üç spor vardı:
Binicilik, yüzme ve kürek. Yüzmek, kürek çekmek ve kış aylarının yorgunluğunu çıkarmak amacıyla, Florya’daki Cumhurbaşkanlığı Deniz Köşkü’nü yaptırmıştır. Halk arasında denize girip yüzer ve kürek çekerdi. Özellikle Moda Koyu’nda yapılan yelken ve kürek yarışlarını izlemeyi çok severdi.