Hurşit Tolon, İmralı’yı, Öcalan’ı SÖZCÜ’ye anlattı.
Emekli Orgeneral Hurşit Tolon, Abdullah Öcalan’ın İmralı’ya yerleştirilmesi ve yargılanması sürecinin bilinmeyenlerini açıkladı.
Tolon, Öcalan’ın Meclis’e çağırılmasını ve serbest kalma ihtimalini yazarımız Saygı Öztürk’e değerlendirdi.
SÖZCÜ Medya Grubu Ankara temsilcimiz Saygı Öztürk’e konuşan emekli Orgeneral Hurşit Tolon, İmralı’yı, Abullah Öcalın’ın ada güvenliğinin nasıl sağlandığını anlattı.
16 Şubat’ı 17 Şubat’a bağlayan gece, Kocaeli 15. Kolordu komutanı Korgeneral Hurşit Tolun’un gece saat 03.00 civarında telefonu çaldı. O saatte arayan Genelkurmay Başkanlığı Harekat Başkanı Yaşar Büyükanıt’tı. Tolon’a, “Acele Ankara’ya gelmesini” söyledi. Niçin, neden çağrıldığını söylemedi.
Tolon, hemen hazırlandı. Ancak, ne için çağrıldığını bilmiyor, sadece “Çok önemli bir şey olmalı” diye düşünüyordu.
Bölücü örgütün başı Abdullah Öcalan, Kenya’da yakalanıp Bandırma’ya getirilmişti. Hükümet aldığı bir kararla Öcalan’ın, İmralı Adası’na konulmasına karar vermişti. Emniyet Asayiş ve Yardımlaşma (EMASYA) Planı çerçevesinde her kolordunun bir görev bölgesi bulunuyordu. Bursa, İmralı Adası da 15. Kolordu Komutanlığı’na bağlıydı.
ÖCALAN’I İMRALI’DA TUTACAĞIZ
Hurşit Paşa, gece yola çıktı. Sabah henüz mesai başlamamıştı. Ancak, Yaşar Paşa kendisini beklediğini bildiği için hemen içeriye girdi. Abdullah Öcalan’ın Türkiye’ye getirildiğini, İmralı’da tutulacağını, İmralı’nın hükümet tarafından 2. derecede “Yasak bölge” ilan edileceğini öğrendi.
Hurşit Paşa’ya, “İmralı için ne kadar birlik ihtiyacı olabileceğini” sordu. Daha önce bu konuda bir hazırlık olmadığı için Tolon, “Düşünelim” dedi ve karargahta bulunan bazı komutanlarla bunu konuştu. Tolon yaşananları SÖZCÜ’ye şöyle anlattı:
“İmralı’da ne kadar birliğe ihtiyacımız olacağını planladık. Emir verildi ve Bolu’da bunun hazırlıkları hemen başladı. Ayrıca bir jandarma komando bölüğünün de görev yapmasını uygun bulduk.
Ankara’dan ayrılınca doğruca Bolu’ya gittim. Tugay komutanımızla görüştüm. Ben oradayken komando birliği, İmralı Adası’nın güvenliği içen Bolu’dan hareket etti. Jandarma birliği de cezaevinin güvenliği için görevlendirildi. Bir Adalet Bakanlığı da çok özel seçilmiş 40 kişiden oluşan infaz koruma grubu görevlendirildi. Bunlar adaya intikal ettiler.
BAKIMSIZ BİR YERDİ
Ben de apar topar İmralı adasına gittim. Ada o günün sabahına kadar Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürlüğü’ne bağlı açık cezaevi olarak kullanılıyordu.
Adada koyunlar, tavuklar, koyunlar da vardı. İtiraf edeyim ki bunu söylerken sıkılıyorum çok bakımsız bir haldeydi. İşte iki katlı binalar, bir takım çok büyük koğuşlar, tahta ranzalar vs. Hemen paçaları sıvadık, emir verildi dediler ki: “Üç ay içerisinde burada mahkeme yapılacak, onun için şu yapılacak bu yapılacak.”
Ciddi bir faaliyet başlatıldı. Ulaşım için Deniz Kuvvetleri Komutanlığı destek sağladı. Kumundan kirecine, çimentosuna, demirine kadar her şeyi Mudanya’dan taşıdık. Şehit aileleri, gazeteciler, avukatlar için biri Mudanya’da, Öcalan’ın avukatları, yakınlarını da üzücü bir olay yaşanmaması için Gemlik’ten taşıdık. İ iskeleler, prefabrik konutlar kuruldu.
Adaya, ASELSAN’ın son derece gelişmiş elektronik kontrol sistemleri kuruldu. İmralı’da üç ay içerisinde tabur kadar birlik her türlü imkana sahip şekilde güvenlik sağladı. Komando bölüğü ise acil olarak düzenlediğimiz cezaevinde görevlendirildi. Cezaevinin havalandırması ve diğer işleri hızla tamamladık.
KARA, DENİZ, HAVA TEDBİRİ
Eski bir salon vardı onu yıktık. Üç ayda A’dan Z’ye yeni bir salon yaptık., Bizim kahraman gazi evlatlarımızın durumunu da düşünülerek tuvaleti de özenle yapıldı. Şehit aileleriyle, Öcalan’ın yakınlarının ve avukatlarının giriş-çıkış yerlerini de ayrı yaptık.
Her türlü emniyet tedbirini alıyorduk. İmralı, 2. Derecede yasak bölge ilan edildiği için her türlü sorumluluk bize verildi. Hatta Deniz Kuvvetleri, denizden gelebilecek tehdide karşı tedbir aldı. Havadan da çok ciddi tedbirler alındı.
Marmara Denizi’nde bulunan İmralı Adası, tümüyle askeri alandır. Sivil girişi yasaktır. Terör örgütü PKK’nın elebaşı Abdullah Öcalan, 25 yıldır adada cezasını çekiyor.
YÜZ AKIYLA ÇIKTIK
Adaya sızmaya karşı karşı denizden Deniz Kuvvetleri Komutanlığı vasıtalarıyla, havadan da helikopterlerle tedbir alındı. Karadan da tedbirler alındı. Ada tamamen boşaltıldı, sadece askeri personel kaldı. Tabi komutanlık atandı. Jandarma Kurmay Albayımız Ada komutanı olarak jandarma Genel komutanlığınca tefrik edildi. Bursa bölge komutanlığından bir kurmay albay geldi Ada komutanı olarak oraya oturttuk. Onun karargahı da vardı çünkü orada bir buçuk tabura yakın birlik vardı.
Adalet Bakanlığı’nın görevlendirdiği çok özel 40 infaz koruma memurunu, 5 kişilik timler halinde 8 tim yaptık. O kadar programlı işler yapıldı ki orada. Yemek düzeninden kontrolüne kadar. Mutfak, banyo kuruldu. Aklınıza ne geliyorsa gelişme sağlandı orada.
Bunları aileleri, çocukları var. Kimi izinde oluyordu. Dönüşümlü olarak bunları her an 5 kişilik timler vasıtasıyla içeride tutuluyordu. Dışarıda da jandarma komando bölüğü vasıtasıyla güvenlik sağladık. Allah’a çok şükür yüz akıyla mahkeme bitti hüküm verildi. Belli bir zaman sonra da bölge Adalet Bakanlığı’na devredildi.”
Cezaevine atılması bile vatan görevi
Hurşit Tolon, sadece yurt içinde değil sınır ötelerinde de teröristlere karşı mücadele verdi. Bir gün emekli olduktan sonra “Ergenekon Terör Örgütü”nün üyesi olduğu gerekçesiyle tutuklandı. Yaklaşık 4 yıl cezaevinde yattı. O süreçte iftiralara uğradı. Her şeyin “Kumpas” olduğu ortaya çıkmıştı çıkmasına ama, emekli bir Orgenerale, ailesine büyük acılar da yaşatmışlardı. Ama, o Devletine hiç küsmedi. Cezaevinde yatmasını bile “Vatan görevi” olarak gördü…
Ergenekon kumpasıyla Silivri’de hapsedilen Hurşit Paşa havalandırmada beton yarığından çıkan otu sulayıp yeşil hasretini gideriyordu.
SİLAHLI KUVVETLERİ ESİR ALDILAR
Bölgemizde kararlı bir şekilde bir “Garnizon devleti kurulduğunu” belirten Hurşit Tolon, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Onlar adım adım adım projelerini gerçekleştirmek için yürüyorlar. Bakalım ABD’de ki son seçimden sonra ABD’nin bu konudaki tutumu ne olacak göreceğiz. Ama projeyi hiç aksatılmadan kendi kafalarında kurdukları projeksiyon dairesinde bal gibi yürütüyorlar işte. Büyük Ortadoğu Projesi’ni (BOP) gerçekleştirmek amaçlı. 4 yıla yakın cezaevinde kaldım. Bütün bunları dillendirdiğimiz için iki partide (Ergenekon-Balyoz) üzerimize getirmedikleri, yapmadıkları kumpaslar kalmadı. Türk ordusuna kumpasa bizimle başladılar. Silahlı kuvvetleri esir aldılar. Çok önemli bir kısmının da Silahlı Kuvvetlerle irtibatını kestiler.”
Zehirlenmemesi için olağanüstü tedbirler aldık
Hurşit Tolon, Öcalan’ın zehirlenme tehlikesi için de her türlü önlemin alındığını belirtti ve ilk kez duyduğumuz tedbirleri şöyle anlattı:
“Bölücübaşının yiyeceği yemeklerin kontrolü de vardı. Yemeği getirmek için üç kişilik ekip beraber mutfağa gider. Mutfağın bir nöbetçi astsubayı vardır. Aşçısı, yamağı vardır. Kazanda askerler için de aynı yemek pişiyor. Bütün eratımız, subay, astsubay albay, infaz memurları, Öcalan da aynı yemeği yiyor.
AŞAMA AŞAMA TEDBİR
Timlerden biri görev başındadır. Bulunması gereken noktalar vardır. Bir tim de o saatte yemek almak ve götürmekle sorumludur. Bunların hepsinin defterde kayıtları, imzaları vardır. 5 kişilik timden bir kişi hasta veya istirahatteyse o tim görev yapmaz, yerine birisi geçmez.
Yemek için mutfağa gidildiğinde yemeği almaya gelenlerin özel kapları vardır. O yemek, kabına konmadan önce karıştırılır, kazandan bir kepçe alınır bir tabağa konur. Önce o yemeği pişiren aşçı yer. O alınmış kepçeden bir başka tabağa konur, nöbetçi astsubayı da yer. Şimdi yemek kaplarına 3 yemek kabı varsa 3’ü için de aynı işlem yapılır. Sonra, yemekler kaplara konulur, kapatılır, yemekleri aldıklarına dair imzalı belge verirler. 3 kişilik heyet araca biner ve cezaevine getirir.
DEVLET AKLI DEVREDE
O yemek önceleri kağıt veya plastiklere konuluyordu. Yemeğin durumuna göre kadın budu köfteyse mesela kağıt tabağa, başkasıysa plastik tabağa konur. Çataldı, kaşıktı her önlem düşünüldü. Plastik veya bakalit diyeyim. Sefer tasları hariç diğerleri imha edilirdi. Çünkü devlet aklı, yargılanan bu kişinin güvenliğine olağanüstü ama olağanüstü ihtimam gösteriyordu. Bize bu görevi verdiler.”
Mücadeleyi öğrettiğimizi sanıyordum
Emekli Orgeneral Hurşit Tolon, “Terörle mücadeleyle öğrettik zannediyorduk ama öğretememişiz; üzgünüm” dedi ve şöyle devam etti:
“Terörle mücadele ile teröristle mücadele ayrı konulardır. Bunu taa o zamanki hükümetlere anlatıyorduk. Ben, Diyarbakır’da brifing veriyordum. Terörle mücadele ayrı bir konu, teröristle mücadele ayrı bir konudur.
Teröristle mücadele devletin güvenlik güçlerinin sorumluluğudur. Silahlı kuvvetler, emniyet teşkilatı, güvenlik korucularıyla yapılır. Terörle mücadele hükümetlerin görevidir. Hükümetler bununla mücadele ederler. Çünkü teröre sebebiyet veren faktörler vardır. Bu faktörleri teker teker ele alırlar, ulusal menfaatler birinci derecede olur. Bu yapılmadan öyle lafla terör önlenmez.”
Hayır!…Asla mümkün olmaz
Hurşit Paşa’ya göre, Abdullah Öcalan neden İmralı’dan çıkmamalı...
Öcalan, avukatları ve ziyarete izin verilen kişilerle bu odada görüşüyor.
TOLON’a , Abdullah Öcalan’ın İmralı’dan çıkarılması, TBMM’de konuşma yapması ile ilgili gündemi hatırlattım. Şunları söyledi:
“Bu vatan evlatlarından binlercesi şehit olmuş. Onları omuzumda taşımışım bir komutan olarak benim buna olumlu bakmak mümkün olabilir mi? Asla mümkün olmaz. Hayır, hayır asla mümkün olmaz. Bu kadar şehidimizi onların aziz hatıralarına, onların geride bıraktıkları dul ve yetimlere, onların analarına, babalarına bu vatanda göz yaşı dökmüş, yüreği dağlanmış yüzbinlere milyonlara ne dersiniz?”
DUYUNCA ERİYORUM
Hurşit Paşa’ya, “Son günlerde konuşulanları duydukça üzülüp üzülmediğini sorduğumda, şu karşılığı verdi:
“Bırakın üzüntüyü eriyorum, mahvoluyorum. Nasıl olacakmış? Terörist başı şu kadar orada kaldı diye onun çıkışıyla biz şehitlerimizin, gazilerimizin vicdanını mı rahatlatacağız? Onları geri mi döndüreceğiz, mümkün mü? Dünyanın hiçbir ülkesinde buna olumlu bakacak insan düşünemiyorum.”
Öcalan’ın çağrısıyla terör örgütünün silah bırakabileceği yolundaki iddiaları hatırlattım, Hurşit Paşa yorumladı:
“Dursaydı bugüne kadar dururdu. Bugüne kadar onca yönteme başvuruldu. Durdu mu? Hangi yöntemle durdu? Hiçbir yöntemle. Çünkü talep öyle söylendiği gibi değil. Onun demeciyle duracak idiyse bu güne kadar geçen yaklaşık çeyrek asırda dururdu. Yok, Öcalan’ın açıklamasıyla bir şeyin değişeceğine ben inanmıyorum. Hele hele bu işin tezgahtarı olanlar, yani bu işin akıl hocalığını, üst aklını teşkil edenler böyle palyatif tedbirlerle asıl kafalarında olan amaçlarından geri dönebileceklerini değerlendirmiyorum.”
NUTKUM TUTULUYOR
Abdullah Öcalan’ı “Teröristbaşı” olarak tanımlayan Hurşit Tolon, bu kişinin ülkemize verdiği zararları günlerce, yıllarca anlatılsa bile bitmeyeceğini belirtti:
“Öyle bir kalemde üstü çizilerek ‘Biz bunu unuttuk’ diyebilecek kimse var mı? Var mı böyle bir şey yani? Bunu anlatırken bile nutkum tutuluyor. Bu vatan evladı onca şehidimiz, bunların geride bıraktıkları, o yüzden hayatını kaybetmiş insanlar, aramızda dolaşan gazilerimiz, kolunu gözünü ayağını kaybetmiş yavrularımız... Her biri kendi canımız ciğerimiz. Bütün bunlara siz ‘bağrınıza taş basın, biz de affedelim bunu.’
Benim böyle düşünmem bile mümkün değil.”