Tenis dünyasında efsaneleşmiş pek çok rekabet vardır. Ancak Roger Federer ve Rafael Nadal arasındaki rekabet yalnızca sporun değil, insanlığın da en güzel yanlarını sergileyen bir öyküdür. Nadal’ın bu hafta kariyerine veda ettiği Davis Kupası öncesi Federer, sosyal medya hesabından dokunaklı bir veda mektubu paylaştı. Okurken duygulandıran bu mektup, bana Türkiyemiz’de sizlerin de hatırlayacağı eski günlerin zarafetini hatırlattı.  

Federer, mektubuna “Hadi Rafa, beni çok yendin. Hem de benim seni yendiğimden çok daha fazla” diye başlıyor. Nadal’a olan hayranlığını; “Beni başka kimsenin zorlayamayacağı bir şekilde zorladın. Toprak kortta oynamak, senin bahçene adım atmak gibiydi ve sana ayak uydurabilmek için beklediğimden çok daha fazla çalışmam gerekti. Oyunumun sınırlarını yeniden düşünmek zorunda kaldım. Hatta avantaj sağlayabilmek umuduyla raketimin kafasını bile değiştirdim” diye anlatıyor.   

Bu ifadeler, Nadal’ın kortta yalnızca bir rakip değil, Federer’in kariyerini dönüştüren bir figür olduğunu söylüyor bize. Nadal, Federer için adeta yeni zirveler keşfetmek zorunda kaldığı bir ilham kaynağı olmuş.  

“2004 Avustralya Açık’tan sonra dünya sıralamasında 1 numaraya yükseldiğimde dünyanın zirvesindeyim diye düşünüyordum. Ta ki iki ay sonra sen Miami’ye kolsuz kırmızı tişörtünle gelip beni kolayca yenene kadar.”  

Mektupta; Nadal’ın kortta kendine özgü ritüellerinin de Federer’in dikkatini cezbettiğini anlıyoruz. “Ben batıl inançlı bir insan değilim ama sen bu konuda çıtayı başka bir seviyeye çıkardın. Tüm o ritüellerin, su şişelerini oyuncak askerler gibi dizmen, saçını düzeltmen, hatta iç çamaşırını ayarlaman... Ve bunların hepsini en üst yoğunlukta yapıyordun. İtiraf edeyim, içten içe bu ritüelleri seviyordum çünkü bu tamamen sana özgüydü.” 

Ve “Güney Afrika Cape Town’da 50 bin kişinin önünde oynayıp seyirci rekoru kırmıştık. Birbirimizi kortta tüketip kupa törenlerinde neredeyse birbirimizi ayakta tutmak zorunda kalıyorduk” diyerek anılarını yad ediyor.  

Federer ve Nadal, kariyerlerinin başından itibaren yalnızca rakip değil, aynı zamanda tenis dünyasının iki kutbunu temsil eden figürlerdi. Federer’in zarafeti ve estetiği, Nadal’ın fiziksel gücü ve dayanıklılığıyla birleşerek sporda bir denge yarattı. Federer, bu ortak yolculuğu şu sözlerle anıyor:  

“İkimiz de yolculuğumuzun başındaydık ve bu yolculuğu birlikte yaptık. 20 yıl sonra, Rafa, şunu söylemeliyim: Ne inanılmaz bir kariyerin oldu. 14 Fransa Açık şampiyonluğu! Tarihi bir başarı. İspanya’yı gururlandırdın, tüm tenis dünyasını gururlandırdın.” 

“Çocuklarım senin akademinde tenisi öğrendiler. Bu, beni mutlu etti. Ama eve solak dönerlerse diye de hep bir endişem vardı” diyen Federer, mektubuna, “Şunu bilmeni isterim ki eski bir rakibin ama her zaman senin hayranın olarak, seni desteklemeye devam edeceğim” diye son veriyor.  

Fazla söze gerek kalmayan bir insanlık dersi kaleme almış ‘Ekselansları’ lakaplı Roger Federer... Bize rekabetin kişinin hayatını nasıl dönüştürdüğünü, ahlakı, rekabetten doğan eşsiz dostluğu, rakibe sevgi ve saygıyı anlatmış aslında... Aynı şu anki Türkiye değil mi? 

Putin, Rambo mu?

Herkes füze krizinin ortasında Hollywood filmlerindekine benzer bir aksiyon sahnesi bekliyor. Bence Putin’in tarzı Rambo’ya değil, daha çok Çariçe Katerina’ya benziyor. 18’inci yüzyılda Deli Petro’nun kurduğu imparatorluğu genişleten ve Rusya’yı Avrupa’nın en büyük kara gücü haline getiren 2’nci Katerina, Kırım’ı ve batı Ukrayna’yı fethedip Karadeniz’de Osmanlı’yı yenmiş, ülke içindeki isyanları acımasızca bastırmıştı. Eski aşığını Polonya’ya kral yapıp o ülkenin aslan payını yemişti.   

Putin gibi biri kendine asla “Bir komedyene yenildi” dedirtmez. Soğuk Savaş döneminde ABD doktrinini şekillendiren 100 yaşındaki efsanevi Dışişleri Bakanı Henry Kissinger’ın Davos’ta sarf ettiği sözler aklıma geldi. Söyle demişti kurt siyasetçi; “Barış olsun isteniyorsa Ukrayna, Rusya’nın şartlarını kabul etmeli. Batı, Ukrayna’daki Rus güçlerini ezici bir yenilgiye uğratma çabasından vazgeçmeli. Bu durum, Avrupa’nın uzun vadeli istikrarı için feci sonuçlar doğurabilir. Batı’nın havaya girip Rusya’nın, Avrupa güç dengesindeki yerini unutması ölümcül olur. Savaşın daha fazla sürmesine izin verilmemeli. Yoksa kolayca üstesinden gelinemeyecek gerilim ve ayaklanmalar baş gösterecektir.”    

Putin, NATO’yu sınırlarından uzak tutmak için Ukrayna’ya saldırdı. Peki ne oldu? NATO daha yakına sokuldu. İsveç ve Finlandiya tarihin gördüğü en hızlı süreçle, jet hızıyla ittifaka üye yapıldı. Peki bu da doğru oldu mu? NATO’ya katılım onları daha güvenli bir yer haline getirdi mi? Hayır, hepsi korkudan titriyor. Halkları sığınak düzüyor, iyot hapı stokluyor, ‘Survival’ (hayatta kalma) kitapçıklarını ezberliyorlar. Peki Dünya daha güvenli yer oldu mu? Biz bile bir haftadır ‘radyasyon gelirse n’aparız’ diye güne başlar olduk.