Cumhuriyetin ilk yüz yılı, kurucusunun belirlediği rotanın dışına çıkıldığı için karşı devrimi bünyesinde besledi, iktidara gelmesini de engelleyemedi. Bunun çeşitli nedenleri var ve bu nedenleri doğru olarak saptamadan yol almak mümkün değil.
Dünya değişti, ülke değişti, insanların yaşama bakışı değişti ama ihtiyaçlar değişmedi: Güvenlik, refah ve güvenceli özgürlük arayışı devam ediyor.
AKP’nin zaten kötürüm edilmiş Atatürk cumhuriyetini adım adım yıkmaya ve kendi cumhuriyetini kurmaya dayalı büyük stratejisi; ideolojik olarak çökmesine ve siyaseten oldukça zayıflamasına rağmen devam ediyor. Son zamanlarda TBMM’de çıkarmaya çalıştığı yasalar da bu büyük stratejinin devamı mahiyetindedir. Özellikle maarif kanun tasarısı Diyanet İşleri Başkanlığı ile Milli Eğitim Bakanlığı arasındaki bağı kuvvetlendirmeyi az da olsa düşünme becerisi elde eden nesillerden daha çok inanan nesiller yaratmayı ve dini vesayeti tahkim etmeyi amaçlıyor.
Bütün bunlar insanların bilincine belli ölçüde yansıdığı ve geniş kesimlerin refah kaybı uyanışı körüklediği için siyasi zayıflamanın devamı kaçınılmazdır.
Ancak…
Karşı devrimin karşısına konan bir büyük strateji henüz ortada görünmüyor. Bu olumsuzluğa rağmen şimdilik tek umut kaynağı, CHP Genel Başkanı Özgür Özel’in biraz aceleci bir tarzda ileri sürdüğü normalleşme stratejisi ya da taktiğinin geride kalmış olmasıdır.
AKP’nin yıkım stratejisine karşı yeniden yapmayı/kurmayı esas alan büyük strateji hayata geçirilemezse bu sarmaldan çıkış yoktur! Önce bunun ayırdına varılmalıdır.
Liderlerin asli rolü sorunları çözecek bir vizyonu ortaya koymak ve bunu tutarlı bir stratejiyle kamuya mal etmektir.
Günümüzde bu vizyon cumhuriyeti yeniden ayağa kaldırmak yani özgür ve eşit birey, egemen halk ve bağımsız ülkeyi yeniden yaratmaktır.
Mesele bu vizyonu bir büyük stratejiyle hayata geçirmektir. Bu büyük stratejinin merkezinde biri diğeriyle uyumlu ulusal güvenlik stratejisi, kalkınma stratejisi, eğitim stratejisi, halk sağlığı stratejisi, hukuk devletini gerçekleştirme stratejisi özel bir öneme sahiptir. Bunlarının her birinin çalışılması ve ana hatlarıyla halka anlatılması, desteğinin alınması ve yüksek bir güvenin sağlanması gerekiyor.
Ülkenin içinde bulunduğu sorunlu durum bir yana çevremizde yaşanan savaşlar ve gerilimler yaşanırken tek kutuplu dünya düzenin sonuna yaklaşılması ama yenisinin henüz ete kemiğe bürünmemiş olması nedenleriyle, ulusal güvenlik stratejisi netleşmemiş bir iktidar ve ana muhalefet partisiyle karşı karşıya olduğumuzu anlıyoruz.
Siyasi iktidarı bir yana bırakacak olursak, son mavi vatan tartışmaları büyük stratejisini belirleme sorumluluğuyla karşı karşıya olan CHP’de yaşananlar ilginç. Milletvekili E. Büyükelçi Namık Tan mavi vatan kavramını masal olarak nitelerken aynı kavramı partinin gölge Milli Savunma Bakanı ve güvenlik politikalarından sorumlu Genel Başkan Yardımcısı E. Amiral Yankı Bağcıoğlu savunuyor. Hangisi CHP’yi açıklıyor? Hem dış politika hem de güvenlik konusu olması münasebetiyle liderin/partinin tercihini bilmek gerekiyor.
Eğer üzerinde çalışılacaksa, ulusal güvenlik stratejisini belirlerken üyesi olduğumuz, kurulduğunda bir savunma örgütü olan ancak günümüzde daha ziyade kendisine saldırı örgütü rolü vermeye eğilimli bir NATO’ya ilişkin yaklaşım ne olacaktır? Daha net söylemek gerekirse, yeni konsepti baz olarak ele alındığında NATO’nun ülkemizi de olası bir savaşa sürükleyebilecek tercihlerine karşı tavır ne olacak?
Ya da Suriye’nin siyasi birliğini, toprak bütünlüğünü ve devlet egemenliğini savunurken hatta son zamanlarda dillendirildiği gibi sığınmacıların ülkelerine gönderilmeleri yüksek sesle telaffuz edilirken ABD ile nasıl bir ilişki geliştirileceği, yanıt bekliyor.
Büyük stratejiniz yoksa stratejinizin ve ona ilişkin taktiklerinizin ömrü uzun olmaz ve sizi kalıcı hedefe götürmez…
1920’lerde değiliz ama aynı ihtiyaçlar devam ediyor. İhtiyaçların çağa uygun olarak giderilmesi ise büyük stratejinin belirlenmesini ve hayata geçirilmesini bekliyor. Üstelik 1920’lere göre çok daha donanımlı bir kadroya, önemli bir deneyime ve yol haritasının birikimine sahip olmanın avantajıyla…