İktidar ekonomik krizden çıkış için çözüm bulamıyor.
Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek tam anlamıyla bocalıyor.
Nedenini madde madde sıralayayım:
1) Ülkenin ihtiyacı olan kaynağı bir türlü bulamıyor.
- Dış politikamız “yalnızlar ve yanlışlar” rıhtımına çarptı. Şimdi manevra yapıp bir şeyler yapmak istiyorlar ama çok geç!
Hukuk devletinin ruhuna Fatiha okuduğumuz, Batı’dan tam anlamıyla koptuğumuz ve Rusya ve Çin gibi ülkelere yanaştığımız için kimse Türkiye’ye para yatırmak istemiyor. Yatırımcılar Türkiye’de başlarına bir şey gelirse hukuk içinde haklarını arayamayacaklarından endişe ediyorlar.
Seçilmiş milletvekilini hapiste tutan, Anayasa Mahkemesi’nin kararlarını tanımayan, sokak röportajında konuşan genç bir kadını hapse atan ülkedeki hukuk düzenine kendi vatandaşlarımız güvenmiyor ki yabancılar nasıl güvensin?
- Faizler sayesinde ülkeye çekilen kaynak, Türkiye’de kalıcı olmuyor. Bilakis, parasını getirip Türk lirasına çevirdikten sonra faize yatıran yabancılar yüksek faiz alarak ülkelerine dönüyor. O faizler de milli servet olarak ülkenin kasasından çıkıyor. Borsa deseniz tokatçılarla dolu. Suyun başında oturanlar sürekli “keriz” silkeleyip ceplerini dolduruyorlar.
- Turizm deseniz, açıklanan yüksek rakamlara bakmayın siz. İspanya, İtalya, Fransa ve İngiltere’nin ev sahipliği yaptığı yabancı turistlerin o ülkelere bıraktığı parayla bize gelenlerin bıraktığı para arasında tam bir uçurum var. Cennet vatanımız, ülkedeki ekonomik krizin etkisi ve yüksek vergiler nedeniyle de turizmde dünya turizm devleriyle rekabette bocalıyor.
2) Tasarruf ettiremiyor!
- Cumhurbaşkanı “itibardan tasarruf olmaz” diye diye kamu kaynaklarını ekonomide hiçbir sorun yokmuş gibi kullanmaya devam ediyor. Uçak filoları, makam araçları, 100 araçlık konvoylar, saraylar, paranın su gibi harcandığı yurt dışı seyahatler tam gaz devam ediyor.
Sadece Cumhurbaşkanı mı?
Elbette hayır!
- Diyanet İşleri Başkanı ve devasa kurumu zevk ü sefa içinde yaşıyor. Vatandaş kuru soğana muhtaçken onlar her gün et tüketiyor, 6 milyon liraya tuvalet tadilatı yaptırıyor.
- Lüks otel toplantıları, eğitimler, lojman ve makam saltanatı bir türlü bitmiyor. Diyanet’in bütçesi yetmiyor bir de Diyanet Vakfı’nın paraları harcanıyor.
Bakanları söylememe gerek var mı?
24 milyon liraya tuvalet tadilatı, uzun mangal partileri, ballı yurtdışı seyahatleri, makam saltanatları sürüyor.
3) Yandaşın hortumları hiç küçülmüyor!
Yandaş “STK”lara, vakıflara, şirketlere para transferi devam ediyor.
Kamu Özel İş birliği projeleri bir havuzu boşaltan devasa hortumlar gibi. İrili ufaklı şirketleri, esnafı, sanayiciyi, çalışanı, yurttaşı vergi/ceza/har(a)ç manyağı yapan Mehmet Şimşek’in doldurmaya çalıştığı havuz, yandaş müteahhitlerin kasalarına bağlanmış devasa hortumlarla boşalıyor. Sadece 2025’te 7-8 şirkete 160 milyar lira KÖİ garanti ödemesi yapılacak.
Bu yetmiyormuş gibi bu şirketlere vergi istisnaları sunuluyor.
Tasarruf ise sadece gariban memurun servislerinden ve taşrada kamunun yapması gereken elzem hizmet yatırımlarından yapılıyor.
★★★
Tahsilat sadece yurttaştan yapılıp yandaş zengin zümreye dokunulmayınca, tabanda homurtular yükselmeye başladı. Sadece muhalifler değil, MHP’liler ve AK Partililer dahi ekonomik krize ve yoksulluğa karşı sesini yükseltmeye başladı. Sert eleştiriler artık içeriden geliyor.
- Buna karşın iktidar, sorunlara çözüm bulmaktan yoksun ve sürekli bahaneler üretiyor.
Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek en son deprem ve Emeklilikte Yaşa Takılanlar düzenlemesini krize gerekçe yaptı.
Ona göre kur korumalı mevduatı icat edenler, bütün dünya faiz yükseltirken burada faizi yüzde 21’den yüzde 8,5’e düşürenlerin, “irrasyonel ekonomi politikası” uygulayanların hiç suçu günahı yok.
Gerçekten böyle düşünüyorsa kendisine o “ekonomist” etiketini yapıştıranlara yazıklar olsun diyorum!
- İktidarın gündem değiştirme çabaları da işe yaramıyor. İş dönüp dolaşıp geçim derdine geliyor. Mehmet Şimşek dahi geçim derdi olduğunu itiraf etmek zorunda kaldı.
- İktidar sorunları çözemeyince, bahanelerin işe yaramadığını görünce de öfkenin sokağa yansımasından çok endişe duyuyor.
Neticede sokaktaki devlet baskısı da artırılıyor.
Bakın, AK Parti milletvekilinin sahibi olduğu FERNAS’ın mağduru 20 işçi Ankara’da eylem yapıyor (işçi sınıfı kayıtsız), karşılarında Emniyet Müdür Yardımcısı seviyesinde çevik kuvvet polisini buluyor.
POLONEZ isimli şirketin mağduru olan işçiler eylem yapıyor (işçi sınıfı kayıtsız), karşılarında tehditkâr bir polis müdürüyle saldırgan bir müftüyü buluyor.
Sanki devletin, milletin polisi müftüsü değil FERNAS’ın POLONEZ’in polisi müftüsü mübarekler.
Üç kişi bir araya gelse karşılarında polis ve jandarma ordusu yığılıyor. Parklar kapatılıyor.
★★★
Bu sürdürülebilir bir durum değil.
İktidar demokratik bir seçimle el değiştirmeden hiçbir şey değişmeyecek.
Ancak AK Parti iktidarı seçimlerin yenilenmesini neredeyse imkansız hale getiren Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin arkasına sığınmış.
Bu durum karşısında halk çaresizlik içinde ve bugünün ekonomik sorunları altında ezilirken, muhalefet kendi iç hesaplaşmalarıyla, 100 yıl sonraya mesaj yollamakla meşgul.
Haliyle de AK Parti ile CHP arasındaki oy farkı hâlâ (CHP lehine) yüzde 4’lerde.
Anketlerde “Kime oy vereceksiniz” sorusu karşısında “kararsızım” diyenlerin oranı yükseldikçe yükseliyor.
Allah sonumuzu hayretsin!