2011 yılında Suriye’de çıkan iç savaşın Türkiye’ye olan maliyetinin 100 milyar lirayı bulduğu söyleniyor. Resmi kayıtlara göre sığınmacı sayısı 4 milyon, ancak resmi olmayan rakamlara göre 10 milyonu bulduğu iddia ediliyor. Bu maliyet sadece maddi değil, aynı zamanda demografik olarak da ciddi bir sorun teşkil ediyor. İlk zamanlarda sığınmacı olarak göğsümüzde yumuşattığımız bu sorun, savaşın bitimiyle ülkelerine dönmemeleri sonucu bambaşka bir boyuta evrildi.
Türkiye’de son on yılda doğum oranları giderek azaldı. Bu düşüş, Sayın Erdoğan’ın da dikkatini çekmiş olacak ki bazı önerilerde bulundu. Sayın Erdoğan’ın geçmişte “en az 3 çocuk” dediği günleri hatırlıyor olabilir. Oysa o günden bugüne köprünün altından çok sular aktı. Dünyada eşi benzeri olmayan (Faiz sebep - Enflasyon sonuç) diye adlandırılan bir ekonomi yöntemiyle, bırakın çocuk doğurmayı, kendimize bakmakta zorlandığımız bir dönem yaşıyoruz. Yönetenler, üzülmenize gerek yok, din kardeşlerimiz yani sığınmacılar bu açığı yakında fazlasıyla kapatacaklar. Onların doğum oranları, yapılan araştırma verilerine göre yılda %5,2. Bundan 20 yıl sonra demografik yapımızın nasıl bir duruma geleceği açık ve net ortada. Bu demografik değişimin gelecekte ülkeye yaratacağı sosyo-ekonomik sorunların nasıl sonuçlar doğuracağını bir vatansever anlatsın.
Bu doğum oranlarının getirdiği diğer bir sorun da sığınmacıların eğitim yaşına gelmiş çocukları. Bizim çocuklarımıza bir öğün yemeği çok görenler, sığınmacı çocukları için bakın nasıl projeler üretiyorlar.
Milli Eğitim Bakanlığı tarafından 3 Ekim 2016 tarihinde, kısa adı “PİKTES” olan, Suriyeli öğrencilere yönelik “Kapsayıcı Eğitim” adında bir proje başlatıldı. Bu proje kapsamında Suriyeli çocuk sayısının 1,7 milyon olduğu, UNICEF’in dile getirdiği üzere Suriye dışından gelenlerle birlikte 2 milyonun üstünde bir sayıya ulaştığı bildiriliyor. Proje, yabancı nüfusun yoğun olduğu 29 ilimizde uygulanmakta. Bu uygulama, AB, UNICEF ve Milli Eğitim Bakanlığı tarafından oluşturulan fonla destekleniyor. Bu fonla yabancı öğrencilere eğitim materyalleri temin ediliyor ve Türkçe öğretimi için öğretmenler PİKTES sorumluluğunda görevlendiriliyor. Tüm bu çalışmaların amacı ise “entegrasyon” sağlanması. Bu kapsamda ayrıca öğrencilere taşıma, kırtasiye, burs ve geziler de sağlanıyor.
Suriyeli 1.104.212 çocuğa kırtasiye, yardımcı ücretsiz kitap ve her türlü eğitim materyali gönderiliyor. Buraya kadar dile getirdiğim özet bilgiler, Milli Eğitim Bakanlığı’nın internet sitesinden alınmıştır.
Değerli okurlar, AB neden sığınmacı çocukların eğitimine destek veriyor? Bizleri sevdiklerinden değil, bu çocukların Türkiye’de kalmasını, AB ülkelerine gitmemelerini sağlamak için. Bilseler ki bizim gönderme gibi bir niyetimiz yok, yardımları anında keserler. Batı için sadece kendileri vardır. Konuştuklarında insan hakları ve demokrasi konularında mangalda kül bırakmazlar, ama konu kendilerini ilgilendirdiğinde hiç kimseyi tanımazlar.
Sığınmacılara yapılan bu destekleri gören, bilen bir veli ve çocuk, “Bize bir öğün yemeği çok gören, esirgeyen Milli Eğitim Bakanlığı’na hakkımızı helal etmiyoruz” dese, haksız mı olur?
Sığınmacılar konusu, Ortadoğu’da yaşananlar nedeniyle Türkiye’nin bekası açısından son derece önemli. Sığınmacıların bizim insanımızla din dışında hiçbir benzerliği yok. Ne bugün ne de gelecekte entegrasyon beklemek hayaldir. Bu nedenle yol yakınken ve Ortadoğu’nun kaynayan bir kazan durumunda olduğu şu süreçte, daha büyük sorunlar yaratmadan bir an önce gönderilmeliler. Sonunda “Yanıldık, hakkınızı helal edin” dediğinizde iş işten geçmiş olacak.
AB neden yardım yapıyor? Çünkü sığınmacı belasından korkuyor. Son dönemde İran, kendi ülkesine sığınan 2 milyon Afganlıyı sınır dışı edeceğini açıkladı. Darısı başımıza…
SON SÖZ: Çoban yolunu kaybettiğinde, sürünün bundan haberi olmaz. (Macar atasözü)