Osmanlı’dan ayrıldıktan sonra Fransa’nın himayesine giren Suriye 1946’da bağımsız bir devlet oldu. Suriye oldum olası huzursuz bir ülkedir. Çünkü yönetime özellikle de orduya azınlıkta olmalarına rağmen Alevi-Şii’ler hakimdir. Şiiler, Hristiyanlar ve okumuş Müslümanlar toplumun üst tabakasını teşkil eder. Suriye nüfusunun %74’ü Sünni, %12’si Alevi-Şii, %9’u Hristiyan, %4’ü Dürzi’dir. Etnik Kürtlerin ise nüfusun %10-15’ini teşkil ettiği söyleniyor. ABD’nin yürürlüğe koyduğu “Büyük Ortadoğu Projesi”nin bir parçası olarak 15 Mart 2011’de Suriye’de rejim karşıtı gösteriler başla(tıl)dı. Önceki ayaklanmaları kanlı bir şekilde bastırmış diktatör Hafız Esad ölünce, yerine oğlu göz hekimi Dr. Beşşar Esad geçmişti. Ancak ipler, Hafız Esad’ın inşa ettiği “Derin Devlet”in elindeydi. Beşşar Esad, onların sözünden çıkmazdı. Gösterileri engellemeye çalıştı. Başaramadı. Çünkü bu seferki hareket dıştan destekliydi. AKP hükümeti, belki Amerika’nın hatırı ve belki de Turgut Özal’ın deyişiyle “bir koyup, üç almak” hevesiyle muhaliflerin yanında Suriye’nin iç işlerine müdahale etti. Bunu da “pasif/korkak” dış siyasetten “aktif/cesur” siyasete geçme olarak topluma sundu.

EN KÖTÜ SAVAŞ İÇ SAVAŞTIR

Şam hükümeti ülkenin kuzeyinde hakimiyeti kaybetti. “Irak Suriye İslam Devleti” (IŞİD) diye korkunç bir örgüt ortaya çıktı. ABD bu kargaşadan yararlanıp Suriye’de otonom bir Kürt devleti kurma projesini uygulamaya başladı. Suriye’deki iç savaşı Türkiye’nin iç güvenliği soruna dönüştü. İç savaş başladığında Suriye’nin nüfusu 22 milyonmuş. Bunun 21 milyonunu Suriye vatandaşları, 1.3 milyonunu Amerika’nın perişan ettiği Irak’tan gelmiş sığınmacılar ve 500 binini de vatansız Filistinliler teşkil ediyormuş. Mart 2011’den bugüne kadar çıkan çatışmalarda en az 500 bin kişi ölmüş. (Birileri, Türkiye’de bir iç savaş çıkartırsa, kaç milyon kişi ölür diye düşünüyor ve paniğe kapılıyorum.) 13 milyon kişi evinden ayrılmak zorunda kalmış. Bu 13 milyonun 6.7 milyonu yurt dışına gitmiş. 3 milyondan fazlası Türkiye’ye gelmiş. Tabii ki bu sayıların hiçbiri kesin değil. Çünkü harp “dosta güven düşmana gözdağı vermek için yalan söylemeyi” mubah hatta makbul kılar. Çeşitli kaynaklardan derlediğim farklı istatistiklerden bana en makul gelen sayıları sizlerle paylaştım. Suriye’nin 2024 nüfusu, uluslararası yayınlarda 24 milyon 670 bin olarak gösterilmekte. Savaşların üremeyi hızlandırdığı tezi bir kez daha doğrulanıyor. Bunu da yazmadan geçemedim.

SURİYELİ MUHALİFLERİN YILDIRIM HAREKATI

CHP, iki hafta öncesine kadar, göçmenler ve sınır güvenliği sorununu çözmek için Esad’la anlaşmak gerekir diyor, Başkan Erdoğan da aynı amaçla Esad’a elini uzatıyordu. Meğer Suriye muhalefeti “hamilerinin” telkini ve desteğiyle aralarında anlaşmış Esad’ı devirmek üzere bir yıldırım harekatı planlamış. Şimdi, Esad bitti deniyor. Siyasetin sağ açık oyuncusu Devlet Bahçeli’nin Öcalan’ı (PKK’yı feshettiğini ilan etmesi kayıt ve şartıyla da olsa) TBMM’nin DEM salonunda konuşmaya davet etmesi, bende nedense “derin devlet” çağışımı yaratmıştı. Sanki birileri bizim göremediğimiz “yakın ve büyük bir tehlike” görmüş ve “acil durum” düğmesine basmıştı. Ardından Başkan Erdoğan siyasi kariyerini Kürt meselesini çözen kişi olarak taçlandırmak istediğini söyledi. PKK, ben bitmedim demek için TUSAŞ’a bir kamikaze saldırısı gerçekleştirdi. Derken kayyum atamaları başladı. Üç gün önce de Halep kalesine Türk bayrağı asıldı. Anlayan beri gelsin. Filmin sonunu çok merak ediyorum.

SON SÖZ: Çok güç olsun, çok geç olmasın