Bazı eleştirileri duyar gibiyim:

-“Siz solcular, ‘din halkın afyonudur’ diyordunuz, şimdi dinin devrimci karakterinden bahsediyorsunuz!”

K. Marks’ın bu sözü Soğuk Savaş döneminde CIA psikolojik propagandalarının en etkili silahı oldu. Sosyalizme karşı kullanılan hiçbir ideolojik silahın bu ölçüde etkili olduğu görülmemiştir. O halde:

Marks’ın sözünün şifrelerini çözmek zorundayız.

1) Bu sözün edildiği 19’uncu yüzyılda din, yoksulların “ilacı” değil egemenlerin baskı aracı idi.

2) Genç Marks’ın öğretmenleri (ki ateist değillerdi) Alman filozoflar Hegel ve Feuerbach yoğun bir din tartışması yapıyor, pratik hayattaki Hıristiyanlığa yönelik sert eleştiriler yöneltiyordu.

3) 25 yaşındaki Marks o ortamda tam olarak şunu dedi: “Dini acı, aynı zamanda gerçek acının ifadesi ve gerçek acıya karşı bir protestodur. Din, mazlum mahlukun iç çekişi, kalpsiz bir dünyanın kalbi, ruhsuz hallerin ruhudur. Halkın afyonudur.” (Ki afyon metaforu, insanların anlık acılarını azaltan ve onlara devam etme gücü veren hoş yanılsamalardı. O dönem afyonun tıbbi nitelikleri ve bağımlılık yaratma potansiyeline hem değer veriliyor hem de kınanıyordu.)

4) Bu söz Marks’ın 1843’te başladığı “Hegel’in Hukuk Felsefesinin Eleştirisine Katkı” adlı çalışmasının giriş bölümünde yer aldı. Yani:

5) Marks’ın din değerlendirmesi sınıfsal olmayan “Marksist öncesi” bir analizdi...

★★★

Fransız Komünist Partisi’nin önde gelen isimlerinden Roger Garaudy, 1980’ler başında Kaddafi’nin yazdığı “Yeşil Kitabı” okudu ve Libya’da Kaddafi ile birkaç kez buluşup İslam’ı benimsedi. Marks’ın sözünü şöyle yorumladı:

-“O sırada bütün Avrupa’da ‘Kutsal İttifak’ hüküm sürüyordu. Katolik kiliseleri ile her milletten hükümdarların, sömürüye ve baskıya boyun eğmeyen halkların her türlü özgürlük isteklerine ve eylemlerine karşı, aralarında kurdukları bir ittifaktır bu. Sosyal adaletsizliğe karşı başkaldıran herkese ‘boyun eğmeyi’ vaz etmek suretiyle, dini ideoloji bastırıcı rol oynuyordu. Marks tarafından, 19’uncu yüzyıl ortalarında, Katolik dininin bu şekilde tenkidi tamamıyla yerindeydi.”

Aslında “afyon” metaforunu ilk Hegel Hindistan’daki kast sistemini yaratan din için kullandı!

Sarayların kurulu düzenini meşru gösteren dinin bu yüzü çok çevreler tarafından eleştirildi. Ali Şeriati’ye göre 19’uncu yüzyılda din eleştirisi yapanların eleştirileri isabetliydi ve din “afyon görevi” icra etmişti: “Dine karşı din!” Ancak toptancı bakış açısıyla dinin reddine karşı çıkan Şeriati, dinin özünün afyon değil uyarıcı olduğunu söyledi...

★★★

Dinin toptan mutlak kötü olduğu, salt gericilik taşıdığı düşüncesi, Marks’a ait değil, daha çok burjuva aydınlarına ve kaba materyalistlere ait!

Unutmayınız ki, “dinin gerçek ıstıraba karşı bir protesto” olabileceği tespiti de Marks’a ait.

Marks’ın yolundan giden Rosa Luxemburg “Kilise ve Sosyalizm” makalesinde “toplumu dinsizleştirme gibi bir saplantıya kapılmak yerine, dinin egemenlerin elinde toplumu boyunduruk altına alma aracı olmasına itiraz etmek gerek. Halkın afyonu, toplumun geleceğini sermayenin geleceğine bağlayan dincilik anlayışlarından beslenir. (...) Sosyalizm, dinsel inanca karşı savaş vermez.”

Tarih sahnesine devrimci kimliğiyle çıkan dinin/ Hz. Muhammet’in muhalif yönü unutturuldu. Oysa ne dedi sahabe Ebuzer Gıffari, “Evinde yiyeceği olmayıp da kılıcını alıp sokağa fırlamayana şaşarım!”

Evet:

Bizim solun da “din hakkında bildiği tek şeyin dine karşı olmaktan ibaret” hali aşılması gereken zaaftır...

Egemenlerin dayayıp direttiği dini algıyı yıkmak esas hedeftir.