Nasıl küçük bir eşek, koskoca develerden kurulu bir kervana gideceği yolu gösteriyorsa, az sayıda insanın çalıştığı, fiziki yatırımı küçük, sanal bir ortamda çalışan “piyasalar” da, trilyonluk sabit yatırımların bulunduğu, milyonlarca insanın bunları çalıştırarak katma değer yaratmak için emek sarf ettiği devasa reel ekonomiyi yönlendirir. Piyasalar denince öncelikle “döviz-faiz-borsa” ilişkileri anlaşılmalıdır. Reel ekonomide değişimler çok yavaş oluşur. Bu sektörde kısa zamanda servet edinmek mümkün değildir. Halbuki “piyasalar” çoğu zaman bir kumar masası gibidir. Kısa zamanda çok büyük paralar kazanılabilir. Bu da piyasa haberlerini cazip kılar. Finansal piyasaların temeli “kambiyo rejimleri”dir (exchange rate gegimes). Kambiyo rejimi, bir ülke para biriminin (currency) fiyatının nasıl oluşacağını düzenler. Türkiye gibi parası döviz olmayan ülkelerde bu husus yaşamsal öneme sahiptir. Çünkü bizim gibi, ekonomisinin çarklarını “cari açıksız” döndüremeyen ülkelerde yaşanan iktisadi krizler hep, döviz fiyatının yanlış yerde oluşmasından doğmuştur. Zaten Osmanlı atalarımızın da bu para işlerine aklı hiç ermemiştir.
KAMBİYO REJİMLERİ
Parasal ekonominin büyük ustası Chicago’lu Friedman, üç tip kambiyo rejiminin varlığından bahseder. 1. Sabit (fixed), 2. Dalgalı (floating), 3. Çıpalı (pegged). Birçok ünlü iktisatçı ise “Biri ‘sabit’, diğeri ‘dalgalı’ olmak üzere kambiyo rejimlerinde ‘ikili’ bir yapı vardır” der. Pek tabii bu tartışma, neyin var olup olmadığı ile değil, var olanların nasıl tasnif edileceğine dairdir. Türkiye’de 1980’e gelinceye kadar “sabit”, ondan sonra “dalgalı”, 2000’den sonra da “çıpalı” kur rejimi uygulanmıştır. “Çıpalı” rejime “yönetilen dalgalı (managed floating) kur rejimi” de denmektedir. Dış-borç-kolik ülkelerde, her zaman “devalüasyon-enflasyon” ilgileşimi vardır. Bu yüzden enflasyonu dizginlemek isteyen merkez bankaları, döviz fiyatını baskılar. Bunu da faizini artırarak ulusal parayı, sıcak para yatırımcıları için cazip hale getirerek yapar. Sıcak para ülkeye girdiği sürece döviz fiyatı artmaz. Böylece hem fiyat istikrarı sağlanır hem de sisteme dıştan şırınga edilen parayla büyüme oranı yükselir. AKP’nin başarılı (?) iktisat politikasının esası bu “saadet zinciri”dir.
SAADET ZİNCİRİNİ NE KOPARDI?
Saadet zinciri, döviz girişi duraksayınca kopar. Bir süredir bu kopmanın sıkıntılarını çekiyoruz. Yaşadıklarımızdan hiç ders almayarak ve azalan itibarımızı yok sayarak “enflasyonun düşük, büyümenin yüksek” olduğu mutlu günlere “geldiğimiz yoldan geri giderek” varacağımızı sanıyoruz. Zor. Devalüasyon ile enflasyon arasında karşılıklı etkileşim vardır. Bu, bir sarmaldır. Bu sarmal, faizi de içerir. Bu “faiz-döviz-enflasyon” üçlüsü birbirinden enerji alarak ve birbirine enerji vererek yola devam eder. Şimdi geldik can alıcı soruya: Türkiye’nin gerek krizden çıkması, gerekse bir daha aynı sebeple krize girmemesi için uygulaması gereken “kambiyo rejimi” ne olmalıdır? Yani aynı rejimle mi mevcut sorunu çözeceğiz? Bu sorunun yanıtını, ümit haline gelen ana muhalefet CHP’nin ve bir süre daha iktidarda kalmaya mahkum AKP’nin iktisatçılarından bekliyorum.
Son söz: Döviz bol olsa, ekonomiyi yönetmek kolay olurdu.
Ekonominin sopası döviz fiyatıdır
Ege Cansen
Yayınlanma: