Menzil’e gidip de “Tövbe” almak isteyenler, Seyda’nın attığı uzun ipi ya da o ipe bağlı olan iplerden birisini sağ eliyle tutup, Seyda’nın söylediği şu sözleri tekrarlıyor:  “Ya Rabbi! Bütün yapmış olduğum günahlardan ben pişmanım. Keşke yapmasaydım. İnşallah bir daha ben yapmayacağım.” Ardından isim söylüyor ve o şeyhi kabul ediyorsunuz.

Tabi bununla bitmiyor. Bununla bağlantılı olarak “Ölüm Rabıtası” var. O rabıtada gözlerini kapatıyor, sadece ölümü düşünüyorsun. Ölümü düşünen insanların bağırmaları, camiyi inletiyor. Ağlayanlar, birbirlerine sarılanlar, haykıranlar... İnanılır gibi değil. Bu ruh haline “Cezbe” deniliyor.

TAHT KAVGASI VAR MI?

“Erol” olan soyadını, Seyda Abdülbaki “El Hüseyni” olarak değiştirmişti. Hüseyin, dedelerinin adı. Vefat eden Abdülbaki El Hüseyni’nin oğlu Seyda Saki El Hüseyni’ye babası “El verip”, onun “Halife”liğini ilan etmişti. Vefatından kısa süre önce de diğer oğulları Fettah ve Mübarek’i de halife yaptı. Seyda Saki, aynı zamanda Semerkant Holding’in de CEO’su. Yani ticari faaliyetler ağırlıklı olarak onun üzerinden yürüyor.

Abdülbaki El Hüseyni’nin vefatının üzerinden üç gün bile geçmeden aralarında “Taht kavgası” başladığı, “Tövbe” almak isteyenleri kendi camilerine davet ettiler. Aile arasında taht kavgası çıktığına ilişkin iddiayı, ailenin içinden olan birisine sordum. Şunları söyledi:

“Seyda Abdülbaki’nin cenazesi çok kalabalık oldu. Gelenlerden bir kısmı ‘Tövbe’ almak istiyor. Çok kalabalık olduğu için, halife olan üç kardeş, üç ayrı camide tövbe düzenledi. Kalabalık olduğu ve aynı anda daha fazla kişinin tövbe alabilmesi için 50 metre uzunluğunda, 10 ayrı ip ve buna bağlı olan ipler atıldı. Böylece onlarca kişinin tövbe alabilmeleri sağlandı. Yani, iddia edildiği gibi aile arasında taht kavgası diye bir şey yok. Taziyeler kabul ediliyor, gelenlere namaz kıldırılıyor, tövbe almaları sağlanıyor. Daha önce alınmış tövbelerin geçersizliği diye bir şey yok.”

ÜÇ KARDEŞ, ÜÇ HALİFE

Daha önce “Tövbe almış” olanların, yeni şeyhin ismini zikrederek ona bağlılıklarını bildirmesi isteniyor. Bunu da sordum, “Tövbeyi kabul eden Allah’tır. Daha önce tövbe almış olanların, şeyhin ölümüyle tövbelerinin iptal olacağı şeklindeki görüş doğru değildir. Tövbenin iptali diye bir şey yok. Allah yolunda ilerlemek vaciptir. Kardeşlerin daha ilk günden yollarını ayırmalarını cemaat de hoş karşılamaz” dediler.

Üçü de üç ayrı camide faaliyetlerini sürdürecekler. Şu anda en güçlü isim Seyda Saki. Holdingin de yöneticisi. Devletle bağlantıları en iyi olan isim. Aileden konuştuğum kişi, “Babaları tarafından halifelikle yetkilendirilen kardeşlerin, faaliyetlerini ayrı ayrı sürdürme konusunda anlaştıklarını, camilerinin de farklı olacağını” belirtti.

SEYDA SAKİ’YE SORDUM: DİNEN DOĞRU MU?

“Menzil” kitabımı yazmadan önce Seyda Saki ile Menzil köyünde, caminin bitişiğindeki dinlenme odasında görüşmüştüm. Kendisine, “Papazların günah çıkardığını”, oysa dinimizde böyle bir şey olmadığını hatırlattım ve görüşünü sordum. İşte “MENZİL” kitabımdan kısa bir alıntı:

Menzil’in en güçlü ismi Şeyh Saki El Hüseyni oldu. Şeyh Saki, Saygı Öztürk’ün yazdığı “Menzil” kitabında merak edilen bütün soruları cevaplandırdı.


“Dinimizde ‘Tövbe var mı?’ Evet, tövbe var. Kuran’ın çok yerinde geçiyor. Tövbe alınması benim inancıma göre var. Siz inanmayabilirsiniz. Papaz günah çıkarıyor, değil mi? O inanıyor günahlarını çıkardığına, sana ne oluyor? Kimse oraya bir şey demiyor. Menzil’de günahlar affediliyormuş. Haşa, öyle bir şey yok. Siz tövbe ediyorsunuz. Tövbe şöyle: ‘Yarabbi! Bütün yapmış olduğum günahlardan ben pişmanım. Keşke yapmasaydım. İnşallah bir daha yapmayacağım.’ Bir de tasavvufta mensubiyet var. ‘Bu kişiyi kendime şeyh kabul ediyorum’ dersin. Allah için bu memleketi seven; bunda bir kötülük var mı, yok mu?

TÖVBE ALANIN GÜNAHI AFFOLUNUYOR MU?

Allah isterse affediyor, istemezse affetmiyor. Bir gün bir genç geldi bana, ‘Sizinle, papazın arasında ne fark var?’ dedi. ‘Bak’ dedim, ‘sen bizi, ne dediğimizi dinledin mi? Durdu. ‘Yarabbi’ demedik mi? ‘Ben pişmanım, keşke yapmasaydım’ dedik mi? ‘İnşallah bir daha yapmayacağım’ demedik mi? Evet. Bunu söyledikten sonra, ‘Ben senin günahını affettim ya da senin günahların affoldu’ dedim mi? Yok. Ama hadislerde geçiyor: Tövbe eden kişi sanki günah işlememiş gibidir.

İslam dininde ruhbanlık yoktur. Kimse kimsenin günahını affedemez. İnsan hakkı ise gider hakkını öder, o da Allah’la arasındaysa. Yoksa tövbe eder. Allah isterse affeder, isterse affetmez. Kişi isterse hakkından vazgeçer.”

EY MİLLET BİLİNİZ Kİ

Hemen bütün tarikatların; cemaatlerin öncelikleri arasında ticari faaliyetler var. Nitekim, Menzil tarikatının kurduğu holdingin adı Semerkant. Şeyh Saki, “Herkes kendini güzel göstermek istiyor. ‘İşte ben ticaret yapmıyorum, Allah rızası için bir hırka’ diyor. Yalan konuşuyorlar. Hepsinin ticarethaneleri, vakıfları, dernekleri var” diyor.

Ülkemizde olup bitenlere baktıktan sonra Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün 30 Ağustos 1925 tarihindeki şu sözlerini hatırlatmak gerekiyor:

“Ey millet! İyi biliniz ki, Türkiye Cumhuriyeti, şeyhler, dervişler, müritler, mensuplar memleketi olamaz. En doğru, en gerçek tarikat medeniyet (uygarlık) tarikatıdır. Uygarlığın emir ve isteklerini yapmak, insan olmak için yeterlidir.”

Daha ne söylesin?