“Fahiş” sözcüğünün anlamını biliyorsunuzdur:
“Ölçüyü aşan, çok aşırı, çok fazla”
“Türkiye’de yaşamayı nasıl anlatırsınız” diye sorsalar, tereddütsüz bu sözcükle yanıtlarım.
Vatandaşın aleyhine fahiş bir hayat yaşıyoruz.
Her alanda ölçüyü aşıyoruz, vur deyince öldürüyoruz.
Kimsenin gözünün yaşına bakmıyoruz.
★★★
Benim çocukluğum, adı “Susuz” olan ama her tarafından su fışkıran bir yerde geçti.
Mevcut ismini değiştirmek isteyen devletimiz de yeni ismi bulurken “fahiş” bir hata yapmış olsa gerek.
Gelen bütün yabancılar “bu kadar su olan bir yere neden ‘Susuz’ demişler” diye sorardı.
Sadece ilçemizde değil, yaylamızda da su bolluğu vardı.
Üç ayrı su gözesi irice bir dere oluştururdu.
2 bin 400 metre yükseklikteki “güllü bulak” dediğimiz su gözesinin kazanı 4-5 metrekare genişliğinde ve 120 santimetre derinliğindeydi.
Bütün yazlarımızı, o kazanda Elvan gazoz şişelerine doldurduğumuz şekerli kaymakları dondurmaya çevirmeye çalışarak, karpuz çatlatarak, en uzun süre el tutma yarışı yaparak ve tabi yüzerek geçirirdik.
O buz gibi suya atlamak gerçekten cesaret isterdi ama büyük zevkti.
★★★
Belki de öyle bir yerde büyüdüğüm içindir:
Ülkenin bütün fahişliğine alışsam da su fiyatlarındaki fahişliğe alışamadım.
Bakın dün başıma ne geldi?
Kars’a uçmak için dün annem, babam ve halamla birlikte Esenboğa Havalimanı’ndaydık.
Aman Allah’ım o nasıl bir kaos.
Bizim 90’lı yıllarda kullandığımız Ankara Şehirler Arası Otobüs Terminali’nden farksız bir ortam.
Güvenlik sırası, check-in sırası, ikinci bir güvenlik sırası, kapı sırası...
Güvenlik kontrolünde sıvı kabul edilmediği için havaalanının güvenli bölgesine geçerken yanınıza su almanız imkansız.
O nedenle susadıysanız suyunuzu havaalanının güvenli bölgesindeki bir yerden almanız şart.
Bizimkiler su isteyince yakındaki büfeye gidip almak istedim.
O da ne?
Şu manzarayla karşılaştım:
Yarım litre su 85 lira. Bir de utanmadan, sıkılmadan yanına “tüm vergiler dahildir” yazmışlar ve “Yerli üretim” logosunu koymuşlar.
Satana sorsan “kiralar yüksek” deyip çıkacak işin içinden.
Siz ise bir ilaç almak zorunda kalsanız, boğulsanız yarım litre suya 85 lira bayılacaksanız.
Mesele 85 lirayı ödemek değil, fahiş bir şekilde kazıklanmak.
İki yaşlı insanla seyahat ediyorsanız, kazığın büyüklüğünü çok da hesaba katamıyorsunuz. İki suya 170 lira verirken ellerim titredi.
“Kendime ve halama da uçakta alırım nasıl olsa...” diyerek avuttum kendimi.
Hayır o da mümkün değil.
AJET artık suyu satıyor. Onların suyu daha küçük ama yine de nakit alırsanız 45, kredi kartıyla alırsanız 40 lira. Bu da fahiş değil mi sizce?
80 de ona verince 1,66 litre suya 250 lira vermek zorunda kalıyorsunuz.
Evet bir zamanlar “herkes uçacak” diye bir sloganı vardı AK Parti’nin.
Şimdi o slogan “her uçan o kazığı tadacak” olarak değişmiş.
Ne demişler?
Yaparsa AK Parti yapar!
Kuzey Kore manzarası
Dedim ya her şeyi fahiş bir şekilde yaşıyoruz.
İşte bir örnek daha:
Ankara Ayrancı’da TBMM’nin tam önünde muhteşem bir park var. Adı “Meclis Parkı”. İçinde onlarca ülkeden getirilmiş türlü türlü ağaçlar var. Çocuklar oyun oynuyor, mahalle sakinleri güvercinleri besliyor, gençler kaykay kayıyor, sevgililer, emekliler banklarda oturuyor.
Gelin görün ki birkaç haftadır bu park polis tarafından işgal edilmiş vaziyette. Çevresi çitle çevrilmiş ve içine kimse sokulmuyor. Ayrancı’dan Kızılay’a gidenlere parkın etrafından dolaşmaları tembih ediliyor. Parkın çevresindeki kaldırımlar da polis araçlarıyla kaplı olduğu için insanlar Atatürk Bulvarı gibi yoğun trafiği olan bir yerde yol ortasından yürümek zorunda kalıyor.
Demokrasi, özgürlük falan diyoruz ama demokrasinin mabedi olan Meclis’in adını taşıyan “Milli Egemenlik Parkı” dahi saçma sapan gerekçelerle insanlara kapatılabiliyor.
Bunun bir benzerini Kuzey Kore’de görmüştüm. Bizim yöneticiler de ülkeyi yavaş yavaş Kuzey Kore’ye çevirdiler.
Ankara Emniyet Müdürü Engin Dinç, Ankara Valisi Vasip Şahin’den, Şahin ise İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya’dan aldığı talimatı bahane ediyordur kesin. Hiçbiri “ya vur deyince öldürmeyelim, ortadan bir yerden insanların geçeceği bir alan bırakalım” dememiştir.
Vatandaş umurlarında mı sanki?
Ya siyasetçilere ne demeli? İktidarıyla muhalefetiyle, 250 metre ötede milletin seçtiği vekiller oturuyor. Biri de dönüp demiyor ki “hayır kardeşim, Meclis Parkı’nı halka kapatamazsın!”
Önlem orantısız ya da fahiş olsa ne olacak?
Yeter ki park tamamen kapansın, güvenlik sağlansın!
Engin Beylere, Vasip Beylere, Ali Beylere zahmet olmasın.
Vatandaşa eziyet olsa da olur!