Bugünlerde gün geçmiyor ki gazetelerde ya da mahkemelerde FETÖ/PDY ile Milsoft şirketi yan yana anılmasın. Bunun gerisinde FETÖ/PDY bağlantılı olduğu için 2016 yılında bu şirkete hükümet tarafından el konulmuş olması yatıyor. Üstelik Hava Kuvvetleri Komutanlığı tarafından geride bıraktığımız yıllarda bu şirkete bazı projeler karşılığında bir dizi ödemenin yapılmış olması işi daha da ilginç kılıyor. Hava Kuvvetleri İstihbarat Başkanlığı’nca yapılan bu ödemeler Akıncı Üssü iddianamesinde de FETÖ/PDY bağlamında konu ediliyor.
[old_news_related_template title="FETÖ'cü generalin kripto ilişkisini, MASAK raporu çözdü" desc="Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın Marmaris'te kaldığı otele, 15 Temmuz darbe girişimi gecesi saldırı düzenleyen suikast timini oluşturduğu ve başında yer alıp yönettiği iddiasıyla yargılanan eski Tuğgeneral Gökhan Şahin Sönmezateş'in, FETÖ'yle kripto ilişkilerini MASAK raporu gözler önüne serdi." image="https://sozcuo01.sozcucdn.com/wp-content/uploads/2017/08/soznmezates-1.jpg" link="https://www.sozcu.com.tr/2017/gundem/fetocu-generalin-kripto-iliskisini-masak-raporu-cozdu-1990891/"]
Milsoft’a el konulmasının gerekçesi, FETÖ’nün mali yapılanmasının en önemli isimlerinden biri olan firari durumdaki Mehmet Sungur’un bu şirketin ortağı olması. Aslında cemaatin mali operasyonları içinde pek çok taşı kaldırdığınızda altından Mehmet Sungur çıkıyor. Sungur, örneğin cemaat ile bağlantılı Gürmet, Garnet gibi sağlık alanında faaliyet gösteren şirketlerinin eski hissedar ve yönetim kurulu başkanı.
Sungur’un bu şirketlerdeki ortaklarından biri de 15 Temmuz gecesi Akıncı Üssü’nde 143. Filo’da güvenlik kameralarında gözüken, 16 Temmuz sabahı üs çevresinde Adil Öksüz gibi Jandarma tarafından yakalanınca “ben arazi bakıyordum” diyen Kemal Batmaz. Hava Kuvvetleri İmamı Adil Öksüz’ün darbeden dört gün önce ABD’ye yaptığı 24 saatlik gezide birlikte uçtuğu kişi de Kemal Batmaz’dı. Öksüz’ün “uçak arkadaşı” Batmaz, savcılık ifadesinde ABD’ye Sungur’la “geçmişten kalan hisse meselelerini görüşmek” için gittiğini ileri sürmüştü. (Savcı farklı düşünüyor ve bu ikilinin darbe planına Pensilvanya’dan nihai onayı almak için ABD’ye gittiğini belirtiyor.)
MÜTEŞEBBİS İLE BİLİŞİMCİ YARBAY YAN YANA GELİNCE
Mehmet Sungur’un bağlantıları bu köşeye sağmayacak kadar geniş; biz en iyisi Milsoft’a dönelim. Sungur’un bu şirketin üzerinde söz sahibi olmasının çok ilginç bir öyküsü var. Bakın cemaat, Bank Asya üzerinden nasıl bir operasyon yürütmüş. Milsoft’a baktığımızda Milli Savunma Bakanlığı ve Türk Silahlı Kuvvetleri ile yakın bir şekilde çalışan, yurtdışına ABD ve İsrail gibi ülkelere de proje yapan, Türkiye’nin savunma sanayiinde elektronik ve yazılım alanlarında uzman en önemli milli firmalarından biriyle karşılaşıyoruz.
Kuruluşu bundan yaklaşık 20 yıl öncesine, 1998 yılına gidiyor. İki kurucu ortağı var. Birincisi o dönemde Ankara’nın önde gelen girişimcilerinden biri olan, pek çok sektörde yatırım yapan Yalçın Çevikel. İkinci ortak, asker kökenli bir elektronik mühendisi-yazılımcı İsmail Başyiğit. Askeri öğrenci olarak ODTÜ’de elektrik mühendisliği okuyan, uzun yıllar Hava Kuvvetleri Komutanlığında bilişim-yazılım sistemleri ve F-16 konularında görev yapan Başyiğit, 1995 yılında yarbay rütbesindeyken emekliye ayrılıp girişimci olmaya karar vermiş. Çevikel’in sermayesi ile Başyiğit’in uzmanlığı, birikimi birleşiyor ve ortaya Milsoft çıkıyor. Çevikel yüzde 85, Başyiğit ise yüzde 15 hisse sahibi oluyor bu ortaklıkta. Genel Müdürlüğü ise Başyiğit yürütüyor.
MİLLİ İHA’LARA GÖRÜNTÜ KIYMETLENDİRME SİSTEMİ
Savunma Sanayii Müsteşarlığı’nın güvenini kazanan Milsoft, TAİ’nin ürettiği insansız hava aracı ANKA’nın üzerindeki görüntü kıymetlendirme sistemleri ve uzak görüntü terminalleri gibi önemli projeler gerçekleştiriyor, ayrıca Genelkurmay, Deniz Kuvvetleri, Sahil Güvenlik Komutanlığı gibi devlet kurumlarına bir dizi hassas proje gerçekleştiriyor. Hava Kuvvetleri Komutanlığı 2005’ten bu yana Milsoft ile çalışıyor. Bu arada, savunma sanayii dışında sivil alanda da faaliyet göstermek üzere 2007 yılında Milsoft ICT adında Çevikel ile Başyiğit’in eşit hisseye sahip oldukları ikinci bir şirket kuruluyor iki ortak arasında. 2010 yılında ikinci şirketin yüzde 75 çoğunluk hissesi Yiğitbaş’a geçiyor.
HİSSELER BANK ASYA’YA TEMİNAT VERİLİNCE
Şirket işlerini ilerletmesi ve dışarı da açılmasıyla birlikte her şey çok iyi gidiyor. Ancak Yalçın Çevikel’in başka sektörlerde yaptığı yeni yatırımlar için muhtelif bankalar yanı sıra Bank Asya’dan da kredi almasıyla birlikte tehlike çanları çalmaya başlıyor. Çevikel, kredi alırken Milsoft hisselerini de Bank Asya’ya teminat olarak veriyor. Kredi ödendiği sürece mesele yok. Ancak Çevikel ödeme güçlüğüne girince, Bank Asya Milsoft hisselerine rehin koyuyor. Diğer bankaların da teminatları kesmeye başlamasıyla birlikte, şirket ciddi bir darboğaza giriyor ve hatta 2012’de çalışanlarına maaş ödeyemez duruma geliyor. FETÖ’nün savunma sanayisine sızma operasyonu nasıl kilitlendi.
VE CEMAAT YÜZDE 50 ORTAK
Bu noktada cemaatin blokajı başlıyor. Bank Asya, şirketin satın alınması için yapılan bütün teklifleri bloke ediyor ve rehinli-hacizli hisselerin Mehmet Sungur tarafından alınmasını şart koşuyor. Yapılan uzun pazarlıklardan sonra 2012 yılında varılan mutabakatla ortaya yeni bir yapı çıkıyor. Başyiğit’in çoğunluk hissesine sahip olduğu Milsoft ICT ile Milsoft birleştiriliyor, Çevikel’in hisseleri de Sungur’a geçiyor. Yeni mülkiyet yapısında, hisseler yüzde 50 Mehmet Sungur ve yüzde 50 İsmail Başyiğit’te kalacak şekilde eşit bölünüyor. Bu arada Bank Asya da şirkete 20 milyon dolar gibi bir kredi açıyor.
Böylelikle cemaatin temsilcisi Mehmet Sungur, Bank Asya’yı kullanarak Türkiye’nin en değerli savunma sanayii yazılım şirketlerinden birine yüzde 50 ortak haline geliyor. Yapılan anlaşmaya göre şirket dönüşümlü bir model üzerinden yönetilecektir. İlk etapta yönetim kurulu başkanlığını Sungur üstlenecek, genel müdürlük Başyiğit’te kalacaktır. İkinci etapta genel müdürü tayin yetkisi Sungur’a geçecek, yönetim kurulu başkanlığını Başyiğit üstlenecek ama harcamalar konusunda da Sungur’un nihai onayı aranacaktır...
Ortaklığın yüzde 50-yüzde 50 eşit dağıldığı pek çok şirkette karşılaşıldığı gibi Milsoft’ta da işler kısa zamanda çıkmaza giriyor, taraflar arasında ciddi bir bilek güreşi başlıyor şirket içinde. Bütün bunlara 17-25 Aralık 2013 sonrasında cemaat ile AK Parti iktidarı arasında patlak veren çatışma ekleniyor. Özellikle Temmuz 2014’teki ilk vardiya değişiminden sonra şirketin yönetimi tümüyle kilitleniyor. Başyiğit Sungur’un hisselerini satın almak için teklif vermesine karşılık, Sungur buna yanaşmıyor.
HÜKÜMET KAYYUM ATIYOR TOP ARTIK TMSF’DE
Ardından hükümet de FETÖ/PDY bağlantılı şirketlere kayyum atarken 11 Şubat 2016’da Milsoft’u da bu uygulamaya dahil ediyor ve ikinci aşamada bu şirket 22 Ekim 2016’da Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu’na devrediliyor. Sonuçta ortaya bugünkü garip durum çıkıyor. Milsoft TMSF kontrolünde olmakla birlikte, yüzde 50 hissesi –halen genel müdürlüğü yürütmeye devam eden- girişimci kurucu ortak İsmail Başyiğit’de duruyor. Üstelik İstanbul Cumhuriyet Savcılığı tarafından 3 Ocak 2017 tarihinde İsmail Başyiğit ile ilgili herhangi bir soruşturma bulunmadığı yolunda bir yazı da yazılıyor. Yazıda “Kamuoyunda kayyum atamasının Başyiğit’in yüzde 50 hissesi değil, Sungur’un yüzde 50’lik hissesi nedeniyle yapıldığı” belirtiliyor. Türkiye’nin savunma sanayii alanında kayda değer birikime sahip önemli bir yazılım firmasının geleceği uğradığı FETÖ/PDY kazasından sonra TMSF’nin önünde kritik bir soru olarak asılı duruyor.